
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın Kathimerini’ye verdiği mülakat, Washington’un Doğu Akdeniz’de yeni bir stratejik mimariyi zorladığını açık biçimde ortaya koyuyor. Trump’a yakınlığı, Ortadoğu sermayesiyle kurduğu ilişkiler ve DigitalBridge/Colony Capital üzerinden bölgesel yatırımlardaki rolü nedeniyle Barrack, yalnızca bir diplomatik temsilci değil; ABD’nin bölgesel ekonomik ve jeopolitik vizyonunun doğrudan taşıyıcısı konumunda.
Barrack mülakatta, Doğu ile Batı’yı tarih boyunca birbirine bağlayan hatların —Baharat Yolu, İpek Yolu, Hazar–Akdeniz enerji koridoru— “üç veya dört farklı rota üzerinden yeniden canlanabileceğini” savunuyor. Ancak bunun önündeki asıl engelin “1919’dan beri ulus devletlerin kurduğu bariyerler” olduğunu söyleyerek, bölgeyi yeniden dizayn etmenin ön koşulunun siyasi sınırların ve eski alışkanlıkların aşılması olduğunu belirtiyor.
Büyükelçiye göre bu yeni dönemin başlaması gereken yer “Yunanistan ile Türkiye’nin aynı masaya dönmesi”. İki ülkenin yüzyıllar önce yaşanan olaylar nedeniyle birbirine hâlâ kin beslemesini “mantıksız” bulan Barrack, bunu hem enerji akışını hem ticareti hem de güvenlik mimarisini kilitleyen bir durum olarak tanımlıyor. Açık ifadelerle, Washington’un iki ülkeyi yeniden ortak bir çerçevede buluşturmayı hedeflediği mesajını veriyor.
Barrack’ın değerlendirmelerinde Kıbrıs özel bir yer tutuyor. Ada sorununu “sağlıklı bir vücudun ortasında apse olamaz” sözleriyle tarif eden Büyükelçi, Doğu Akdeniz’de kurulmak istenen yeni ekonomik düzenin ancak Kıbrıs’ın bu sürece dahil edilmesiyle mümkün olacağını vurguluyor. Kıbrıs’ın çözülmediği bir denklemde Hazar enerji hatlarının ve Akdeniz ticaret koridorlarının tam kapasite çalışamayacağını belirtiyor. Washington açısından bu, Kıbrıs’ın artık yalnızca bir diplomatik dosya değil; yeni nesil enerji-jeopolitik denklemde merkezî bir kaldıraç olduğunun işareti.
Barrack ayrıca Hazar Denizi’nin “devasa fosil yakıt kaynağı”na sahip olduğunu hatırlatıp, bu zenginliğin Yunanistan ve Türkiye üzerinden Akdeniz’e erişiminin hâlâ engelli olmasını ekonomik açıdan “anlamsız” buluyor. Bu bariyerin kalkmasının hem bölgesel refahı artıracağını hem de Doğu Akdeniz’in NATO–AB–ABD hattında yeni bir entegrasyon üreteceğini savunuyor. Washington’un bu söylemi, iki ülkeyi aynı projede buluşturarak hem Rusya’ya hem Çin’e karşı enerji-jeopolitik bir hat kurma isteğinin işareti olarak okunuyor.
Sonuç olarak Barrack’ın sözleri, bir büyükelçi açıklamasından çok daha fazlası. ABD’nin bölgeye dönük yeni dönem vizyonunun taslakları niteliğinde. Türkiye için bu tablo hem fırsatlar hem riskler barındırıyor: Enerji geçiş hatlarının güçlenmesi ve ticari entegrasyon fırsatları kadar, Kıbrıs merkezli yeni baskı mekanizmaları ve Washington’un masayı kurarken kullanacağı diplomatik kaldıraçlar da öne çıkıyor.
Barrack’ın mesajı : Doğu Akdeniz’de yeni bir mimari kuruluyor ve Washington bu kez masanın tam ortasında olmayı planlıyor. Türkiye–Yunanistan–Kıbrıs üçgeni ise bu mimarinin temel taşı olacak.
