BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
7 Ekim 2023 katliamlarının ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas liderlerini “nerede olurlarsa olsunlar” avlama sözü vermişti. İsrail onları Gazze’de, İran’da, Lübnan’da ve Suriye’de kovaladı. Ancak Hamas’ın önde gelenlerinin uzun süredir rahat bir sürgün hayatı sürdüğü Katar dokunulmaz görünüyordu. 9 Eylül’de bu değişti. İsrail savaş uçakları, Hamas yetkililerinin bulunduğu söylenen bir villayı bombaladı. Altı kişi öldü, fakat Hamas liderlerinden birinin ölüp ölmediği belirsiz. Bu saldırının zımni Amerikan onayına sahip olabileceği konuşuluyor. Ne olursa olsun, büyük bir hata: Gazze savaşını bitirmeyi zorlaştırıyor, Amerika’nın Körfez’deki konumuna zarar veriyor ve bölgeye daha iyi bir gelecek vaat eden İbrahim Anlaşmaları’nı zedeliyor.
Teröristleri, onları barındıran ancak harekete geçmeyen bir devlette hedef almak meşrudur. İsrail’in Lübnan’da Hizbullah liderlerine yönelik saldırıları buna örnek. Ancak Doha’daki saldırı bu kategoriye girmiyor. Hamas’ın yurtdışındaki liderleri muhtemelen örgütün terör operasyonlarına dahil olsa da, İsrail zımnen Katar’ın bu rolünü kabul etmişti. Amerika’nın da onayıyla Doha, İsrail ve Hamas arasında dolaylı görüşmelere aracılık yapıyordu. Mossad ve İsrail ordusu da saldırıya karşıydı.
Bu operasyon sonrasında Gazze’deki savaşın sürmesi daha olası hale geldi. Barış, Netanyahu’nun sertlik yanlısı koalisyonunu yıkabileceği için saldırının cazip gelmiş olması muhtemel. Görüşmeler yakın vadede tıkanacak (her ne kadar Katarlılar çabayı sürdüreceklerini söyleseler de). Hamas’ın dış liderleri öldürüldükçe, güç dengesi Gazze’deki yalıtılmış askeri komutasına kayacak. İsrail savaşmaya devam ettikçe, generalleri yeni kazanımların marjinal olacağını söylüyor. Ancak bu çatışma, Filistinliler için yıkıcı sonuçlar doğuracak.
Katar ikili bir oyun oynuyor: Batı’ya gaz satıyor ve yatırım yapıyor, aynı zamanda Hamas ve Müslüman Kardeşler’le yakınlaşıyor. Bu yaklaşım bu yıl geri tepti; hem İsrail’in hem de İran’ın saldırısına uğradı. Buna rağmen Katar, bir Amerikan askeri üssüne ev sahipliği yapıyor. Trump saldırıdan önceden haberdarsa, bu fiilen Amerika’nın koruması altındaki bir devlete yönelik saldırıyı onaylaması anlamına gelir. Eğer haberi yoksa, bu Amerika’nın İsrail’i dizginleyemediğini gösterir. Körfez’deki diğer devletler de Amerikan güvenlik vaatlerinin zayıf olduğu sonucuna varabilir. Nitekim ülke 2019’da İran dronları Suudi Arabistan’ın petrol tesislerini felç ettiğinde ve 2022’de BAE’ye saldırdığında kenarda durmuştu.
En büyük kayıp, İsrail ile Körfez devletleri arasındaki barışı hedefleyen İbrahim Anlaşmaları olabilir; bu ay beşinci yılına giriyor. Katar imzacı değil, ama Bahreyn ve BAE imzaladı; Suudi Arabistan da İsrail’le anlaşma yapmayı düşünüyordu. Bu anlaşmalar, İran ve vekillerinin saldırılarını caydırmak için ekonomik ve güvenlik işbirliğinin derinleşmesini vaat ediyordu. İsrail’in iki devletli çözüme sırt çevirmesi anlaşmaları zaten zorluyordu. Şimdi ise askeri gücünü kullanarak düşmanlarını, başka alanlarda işbirliği yaptığı egemen devletlerde vurma hakkını ileri sürüyor. Bu, müttefik olmayı düşünen herkes için katlanılmaz bir ihtimal.
Amerika’nın sürekli askeri desteğiyle İsrail bölgesel hegemon haline geldi; Hamas’ı ezdi, Hizbullah’ı yendi ve İran’ı küçülttü. Ama Katar’da aynı anda kendini daha da yalnızlaştırdı ve Amerika’nın konumunu tehlikeye attı; bunun sonuçları Trump’ın ötesine uzanabilir. Hamas’ı vurmak Netanyahu’nun siyasi çıkarlarına hizmet edebilir ve İsrail’in gücünü sergileyebilir. Ancak İsrail’in bölgesel konumunu zayıflatıp bölgeyi kaosa daha da yaklaştırdı.