Prof. Dr. Hakan Kara’nın Açıklamalarıyla Türkiye Ekonomisine Bakış
1. Genel Görünüm ve Makroekonomik Zorluklar: Türkiye ekonomisi klasik krizlerden farklı olarak uzun süredir devam eden bir durgunluk ve yüksek enflasyon döneminden geçiyor. 2023’ten bu yana uygulanan sıkı para politikasıyla sonuç alınmaya çalışılsa da tam başarı sağlanabilmiş değil. 2025’e girerken öngörülen faiz indirimleri ve kredi genişlemesi beklentileri, hem yurtiçi hem de küresel şoklar nedeniyle ötelenmiş durumda.
2. Yabancı Sermaye ve Sıcak Para Çıkışı: Özellikle 2024 son çeyreğinde yaşanan iki önemli dış şok, yabancı yatırımcıların pozisyonlarını ciddi şekilde azaltmasına yol açtı. 2018’de yaşanan Branson krizine benzer bir şekilde sıcak para çıkışı tekrar gündeme geldi. O dönemde 130 milyar doları bulan swap pozisyonları, bugünkü koşullarda çok daha büyük bir yük yaratabilir durumda.
3. Uzayan Sıkılaşma Süreci ve KOBİ’ler Üzerindeki Etkisi: Türkiye, genellikle hızlı krizlerden sonra çabuk toparlanmaya alışkın bir ülke. Ancak bu kez kriz yavaş ilerliyor ve tünelin ucundaki ışık hâlâ görünmüyor. Özellikle KOBİ’ler bu süreçte hem finansmana erişimde zorlanıyor hem de %65 seviyesindeki ticari kredi faizleri nedeniyle maliyet baskısı altında kalıyor.
4. Türk Lirası’nın Değerlenmesi ve Rekabet Gücü: Sıkı para politikası TL’yi kısa vadede değerli kılar ancak bu durum uzun vadede ihracatçının rekabet gücünü zedeliyor. Üretici maliyetleri dolar bazında artıyor ve ihracat tarafında ciddi sorunlar yaşanıyor.
5. Güven Sorunu ve Kurumsal Yapının Zayıflığı: Ekonomi yönetiminde bilgi ve niyet olsa da son 5 yılda sık değişen Merkez Bankası ve TÜİK başkanları güveni zedeliyor. Yapısal reformların eksikliği ve ekonomi dışı müdahaleler programın sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
6. Doğru Alanlara Yönelik Destek İhtiyacı: Herkese yönelik geniş teşvikler yerine, finansmana erişimi olmayan ama sürdürülebilir iş modeline sahip firmaların desteklenmesi gerekiyor. Katma değerli üretime öncelik verilmesi şart.
7. Maliye Politikası ve Vergi Yükü: Kamu harcamalarının büyük kısmı personel, sosyal transfer ve faiz ödemelerine gidiyor. Bu da vergi artırımlarıyla dengeleme yoluna gidilmesine neden oluyor. Ancak bu yaklaşım enflasyonist etkiler yaratıyor. Türkiye’nin daha adil ve sade bir vergi reformuna ihtiyacı var.
8. Altın ve Konut Bağlantısı – Servet Etkisi: Altın mevduatlarının konuta yönelmesi fiyatları artırıyor. Ancak burada yatırım amaçlı ve ihtiyaç amaçlı ayrım yapılmalı. Türkiye’de ciddi bir servet eşitsizliği oluşmuş durumda. Yastık altı varlıklar halkı enflasyona karşı korurken, bu durum talebin dirençli kalmasına neden oluyor.
9. Enflasyonla Mücadelede Toplumsal Motivasyon Eksikliği: Türkiye’de enflasyon halk nezdinde öncelikli sorun değil. Bu da siyasetçilerin tek haneli enflasyon hedefi koyma motivasyonunu azaltıyor. Seçimlerin yüksek enflasyona rağmen kazanılabiliyor olması, politika yapıcıları rahatlatıyor.
10. Kur Politikası ve Rekabetçilik: Kur artışı tek başına artık yeterli değil. Türkiye’nin uzun vadede kabuk değiştirmesi, yapay zeka, tasarım ve yüksek verimlilik gibi alanlara yönelmesi gerekiyor. 2018–2022 dönemindeki TL’nin aşırı ucuzlaması şu anda tersine dönmüş durumda.
11. Jeopolitik Dönüşüm ve Küresel Rüzgarlar: Küresel enerji ve emtia fiyatlarındaki düşüş Türkiye’nin lehine. Hizmet ihracatı, güçlü iç pazar ve Türkiye’nin jeopolitik avantajları orta ve uzun vadede büyük fırsatlar sunuyor. Ancak bu potansiyelin değerlendirilmesi için iç siyasi istikrar ve ekonomik öngörülebilirlik gerekiyor.
12. Faiz İndirimi ve Zamanlaması: Temmuz ayında faiz indirimi için alan açılabilir ancak bu, kur şokları yaşanmaması ve enflasyonda belirgin düşüş görülmesine bağlı. Faiz indiriminin sağlıklı olabilmesi için rezerv satışı veya geçici çözümler yerine gerçek bir dezenflasyon başarısı sağlanmalı.
13. Doğrudan Yatırım ve Güven: Enflasyon ve kurdaki oynaklık, doğrudan yatırımın önündeki en büyük engeller. Hukuki güvence, kurumsal tutarlılık ve sermaye hareketlerinde öngörülebilirlik sağlanmadan ciddi yatırımcı gelmesi beklenemez.
14. Enflasyon Hedeflerinin Gerçekçiliği: 2025 sonu için öngörülen %29’luk enflasyon üst bandı, önceki yıllara göre daha gerçekçi. Ancak geçmiş hedeflerin sürekli revize edilmesi çıpayı zayıflatmış durumda. Enflasyon beklentilerinin çıpalanması için daha tutarlı ve ulaşılabilir hedefler gerekiyor.
15. Fiyatlama Davranışlarının Bozulması: Piyasada aynı kalitedeki ürünler arasında çok geniş fiyat farkları var. Bu durum beklentilerin bozulması ve herkesin kendini korumaya çalışmasıyla açıklanabilir. Fiyatlama davranışlarının düzelmesi için güvenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
16. KOBİ’ler Ne Yapmalı?: Küçülme, stok azaltma, borçlanmadan kaçınma ve verimlilik artışı bu dönemde KOBİ’ler için en uygun stratejiler. Döviz borcu, döviz geliri olmayan firmalar için özellikle riskli. Önümüzdeki 6 aylık süreç kritik ve umut ediyorum ki bu son 6 ay olur.