Finansal piyasalar genellikle rakamların, tabloların ve rasyonel analizlerin hüküm sürdüğü soğuk bir evren gibi görünür. Ancak işin içine yatırımcı davranışları girdiğinde tablo bambaşka bir hâl alır. Çünkü çoğu zaman cüzdanı yöneten şey Excel tabloları değil, insan beyninin derinliklerinde saklı duygulardır. Ekonomi literatüründe bu olguya “davranışsal finans” deniyor. Ve bugün yaşanan fiyat hareketlerini, ani alım-satım dalgalarını ya da irrasyonel risk iştahını anlamak için bu alan hiç olmadığı kadar önemli.
Akıl Nerede, Duygu Nerede?
Klasik iktisat teorisi, yatırımcıların rasyonel bireyler olduğunu varsayar: Tüm bilgiyi değerlendirir, olasılık hesaplarını yapar, en yüksek getiriyi en düşük riskle sağlayacak kararları alırlar. Oysa pratikte işler böyle işlemez. Daniel Kahneman ve Amos Tversky’nin öncülük ettiği davranışsal ekonomi çalışmaları, insanların risk karşısında sistematik olarak irrasyonel davrandığını defalarca ortaya koydu.
En bilinen örneklerden biri kayıptan kaçınma eğilimi. İnsanlar, kazançların sevincinden çok kayıpların acısını hisseder. Yatırımcı 100 lira kazandığında yaşadığı mutluluk, 100 lira kaybettiğinde yaşadığı acının yarısı kadar bile değildir. Bu nedenle yatırımcılar zarar eden bir pozisyondan çıkmakta gecikir, kârdayken ise çok erken satıp fırsatı kaçırır.
Piyasalarda Duyguların Dansı
Bugün Borsa İstanbul’dan Wall Street’e kadar neredeyse tüm piyasalarda benzer dalgalanmalar görüyoruz. Endekslerin birkaç gün içinde sert yükselip aynı hızla düşmesi, sadece makro verilerle açıklanamaz. Bunun arkasında sürü psikolojisi vardır. Yatırımcı, kalabalığın peşinden gitme eğilimindedir. Çoğu zaman bir hisseyi ya da kripto parayı “değeri” için değil, herkes aldığı için satın alır.
Sürü davranışının karşı kutbunda ise aşırı özgüven bulunur. Özellikle yükseliş trendlerinde yatırımcılar, kendi bilgi ve sezgilerini abartır. “Ben piyasayı okurum” duygusu, kaldıraçlı işlemlerden ani alımlara kadar birçok riskli pozisyonun temel sebebidir. Bu duygu dalgası, tıpkı 2021’deki kripto patlamasında ya da 2000’lerin başındaki dot-com balonunda görüldüğü gibi, büyük çöküşlerin de zeminini hazırlar.
Haber Akışı ve Psikolojik Yankı Odaları
Yatırımcı psikolojisini şekillendiren bir diğer unsur da haber akışıdır. Bugün sosyal medya, fiyat hareketlerini daha da hızlandıran bir yankı odasına dönüşmüş durumda. Bir şirketin olumlu haberi anında binlerce paylaşım alıyor, “kaçırma korkusu” (FOMO) yatırımcıyı harekete geçiriyor. Tersi durumda, olumsuz bir söylenti panik satışlarını tetikliyor. Bu dalgalanmalar çoğu kez şirketin temel değerleriyle ilgisizdir; tamamen kolektif psikolojinin ürünüdür.
Profesyoneller Bile Masum Değil
Davranışsal hatalar sadece küçük yatırımcıya özgü değil. Büyük fon yöneticileri ve kurumsal yatırımcılar da aynı psikolojik tuzaklara düşebiliyor. 2008 küresel finans krizinde risk modellerinin ardına sığınan büyük bankalar, aslında birbirinin yaptığını kopyalayan sürü davranışına kapılmıştı. Bugün de yapay zekâ destekli algoritmaların hız kazandırdığı piyasalarda, aslında aynı psikolojik reflekslerin daha sofistike bir versiyonunu izliyoruz.
Çözüm Var mı?
Peki, yatırımcı aklını duygularından nasıl ayırabilir? Bunun kolay bir cevabı yok. Ancak birkaç temel prensip öne çıkıyor:
- Uzun vadeli perspektif: Kısa vadeli oynaklıklara kapılmamak için yatırımların hedefini ve süresini net belirlemek.
- Çeşitlendirme: Psikolojik olarak “tek bir karta yüklenmenin” baskısından kurtulmak için portföyü dağıtmak.
- Kural seti oluşturma: Önceden belirlenmiş stop-loss ve kâr alma noktaları, duygusal kararların önüne set çekebilir.
- Farkındalık: En önemlisi, insan beyninin zaaflarını kabul etmek. Yatırım kararlarında duyguların rolünü fark etmek bile irrasyonel davranışları azaltır.
Türk Yatırımcı Özelinde Davranışsal Tuzaklar
Türkiye’de yatırımcı psikolojisi, ekonomik dalgalanmaların yoğunluğu ve yüksek enflasyon geçmişi nedeniyle farklı refleksler barındırır.
- Kısa vadeli kazanç arayışı: Türk yatırımcı genellikle uzun vadeli sabır göstermektense, kısa sürede yüksek getiri beklentisiyle hareket eder. Bu, özellikle Borsa İstanbul’da sert giriş-çıkışlara ve hacim dalgalanmalarına yol açar.
- Döviz takıntısı: Yıllardır süren enflasyon ve kur şokları, yatırımcıların zihninde “güvenli liman = dolar veya altın” algısını yerleştirmiştir. Bu davranış, zaman zaman hisse ve tahvil gibi alternatif yatırım araçlarının önünü tıkar.
- Söylentiye yatırım: Türk piyasalarında kulaktan kulağa yayılan bilgiler, sosyal medya grupları ve forumlar, çoğu kez yatırım kararlarını şekillendirir. “Herkes alıyor” düşüncesi, temel verilerden çok daha güçlü olabilir.
- Politik risk duyarlılığı: Seçim dönemleri, siyasi açıklamalar veya Merkez Bankası kararları, fiyatlamalar üzerinde anlık ve irrasyonel tepkilere yol açar. Bu nedenle yatırımcı çoğu zaman duygusal reflekslerle hareket eder.
- Yüksek risk iştahı: Kripto paralara olan yoğun ilgi, özellikle genç yatırımcıların “bir gecede zengin olma” hayaline kapıldığını gösteriyor. Bu, davranışsal finansın klasik “aşırı özgüven” ve “kaybetme acısını küçümseme” tuzaklarıyla birleşiyor.
Kalbin Çizdiği Yol
Sonuçta finansal piyasalarda matematik ve duygu iç içedir. Çoğu yatırımcı “aklıyla” karar verdiğini zanneder; oysa çoğu hamle “duygunun” dayattığı reflekslerden doğar. Bu yüzden piyasaları yalnızca faiz kararları, bilançolar ya da makroekonomik verilerle okumak eksiktir. O verilerin yatırımcı zihninde nasıl bir yankı bulduğunu anlamak da en az onlar kadar önemlidir.
Belki de en doğru özet şu: Cebinizi yöneten şey çoğu zaman aklınız değil, duygularınızdır. Ve bu gerçekle yüzleşmeden, yatırım psikolojisinin iniş çıkışlarını anlamak mümkün değildir.