Küresel düzenin temel taşları hızla yerinden oynuyor. Bu hafta Birleşmiş Milletler’de (BM) yaşanan olağanüstü sahneler, dünya siyasetindeki çalkantının boyutunu gözler önüne serdi. ABD, alışılmışın dışında bir tutum sergileyerek Ukrayna ve Avrupa yerine Rusya ve Kuzey Kore ile aynı safta yer aldı. Almanya’nın muhtemel yeni Şansölyesi Friedrich Merz, NATO’nun Haziran ayına kadar fiilen işlevsiz hale gelebileceğini söylerken, uluslararası ilişkiler giderek güç odaklı pazarlıklara dönüşüyor. Büyük devletlerin küçük ülkeleri zorladığı ve kendi aralarında anlaşmalar yaptığı yeni bir dünya düzeni hızla şekilleniyor.
Trump Döneminde Yeni Küresel Pazarlık Düzeni
Donald Trump ve ekibi, küresel güç dengesinde ticari anlaşmaların öncelikli hale geleceğini savunuyor. Onlara göre, ABD, süper güç statüsünü artık kâr amacıyla kullanmalı ve son 80 yıldır “kandırıldığı” uluslararası sistemden çıkış yapmalı. Ancak bu yaklaşım, dünya genelinde istikrarsızlığı artırarak hem ABD’yi hem de küresel ekonomiyi daha kırılgan hale getirebilir.
ABD’nin Ukrayna politikasında da bu yeni yaklaşımın izleri görülüyor. Başlangıçta Ukrayna’dan 500 milyar dolarlık talepte bulunan ABD yönetimi, sonunda Ukrayna’nın mineral kaynaklarının geliştirilmesi için belirsiz şartlara sahip ortak bir fon oluşturulmasını kabul etti. Ancak, ABD’nin bu anlaşmaya karşılık Ukrayna’ya güvenlik garantisi verip vermeyeceği belirsizliğini koruyor. Ülkenin sınırları, Trump ve Putin arasındaki bir tokalaşmayla belirlenebilir mi?
Benzer bir belirsizlik, İsrail, Lübnan ve Suriye arasındaki 17 aydır süren çatışmalarda da görülüyor. Küresel güçlerin bir kısmı bu durum karşısında kayıtsız kalırken, Trump’ın Gazze’ye ilgisi dikkat çekiyor. Daha önce Grönland’ı satın alma niyetini dile getiren Trump, Çin ile olası müzakerelerde de Tayvan, Güney Çin Denizi veya Himalayalar üzerine tavizler koparmaya çalışabilir.
Yeni Düzen: Devlet Gücü ile İş Dünyasının Kaynaşması
Yeni küresel pazarlık düzeni, ekonomiyi sadece ticaret politikalarıyla değil, devlet gücüyle yönlendirmeye odaklanıyor. ABD’nin Rusya, Suudi Arabistan, Tayvanlı şirketler ve Ukrayna ile yürüttüğü görüşmelerin gündeminde petrol üretimi, yaptırımlar, inşaat projeleri, Elon Musk’ın Starlink uydu hizmeti ve çöl golf turnuvaları gibi konular yer alıyor.
Trump yönetimi, bu yaklaşımın hem küresel düzeni hem de ABD ekonomisini güçlendireceğini iddia ediyor. Ancak, karmaşık çıkar ilişkileri nedeniyle büyük belirsizlikler ortaya çıkıyor. Örneğin, Suudi Arabistan, İran’a karşı bir savunma anlaşması talep ediyor ve ABD bunu kabul edebilir, ancak İsrail ve Filistin arasında iki devletli çözüm olmadan bu mümkün görünmüyor. Aynı şekilde, Rusya petrol yaptırımlarının kaldırılmasını istiyor, ancak bu durum Suudi Arabistan’ın gelirlerini ve Hindistan’ın enerji maliyetlerini etkileyebilir.
Bu yeni düzenin en büyük riski, sınırların müzakere edilebilir hale gelmesiyle savaşların yaygınlaşması. Hindistan gibi büyük güçler bile kendilerini güvensiz hissedebilir. Ayrıca, Trump’ın gücü kişisel ilişkiler üzerinden yürütme anlayışı, uzun vadeli ve kurumsal anlaşmaların güvenilirliğini azaltabilir.
ABD İçin Büyük Risk: Küresel Güç Kaybı
ABD’nin küresel rolü tarih boyunca askeri harcamalar ve ticari açıklık gerektirdi. Ancak bu rol, ülkeye büyük avantajlar da sağladı. Doların küresel rezerv para birimi olması, ABD’ye her yıl 100 milyar dolardan fazla faiz avantajı sağlıyor ve ülkenin yüksek bütçe açığını finanse etmesine olanak tanıyor. Amerikan şirketlerinin yurtdışındaki iş hacmi 16 trilyon doları buluyor ve bu şirketler, büyük ölçüde öngörülebilir küresel ticaret kuralları sayesinde başarılı oluyor.
Trump, ABD’nin Avrupa ve Asya’daki müttefiklerinden kısmen veya tamamen vazgeçebileceğini iddia ediyor. Ancak savaşlar artık sadece fiziksel cephelerde değil, uzayda ve siber alanda da yaşanıyor. Japonya’nın 1941’de Pearl Harbor’a saldırarak ABD’yi savaşa çekmesi gibi, günümüz dünyasında da coğrafi izolasyon ABD’yi korumaya yetmeyecek. ABD’nin Almanya’daki Ramstein Hava Üssü, Avustralya’daki Pine Gap istihbarat merkezi ve Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki füze takip sistemleri gibi müttefik destekleri olmadan askeri ve ekonomik gücünü sürdürmesi zor görünüyor.
Trump ve ekibi, pazarlık gücüyle ABD’nin istediğini alabileceğini düşünüyor. Ancak, müttefikler ihanete uğradıklarını hissederse, kendi güvenliklerini sağlamak için birbirlerine yönelecekler. Eğer küresel kaos artarsa, ABD, daha fazla tehditle karşı karşıya kalırken daha az diplomatik araca sahip olacak. Örneğin, zayıflayan ABD ittifakları ve kontrolsüz nükleer silahlanma, Asya’da yeni bir silahlanma yarışını tetikleyebilir.
Günümüzde güvenilir müttefikler, istikrarlı kurallar ve küresel güven ortamı kısa vadeli ekonomik kazançlardan çok daha değerli. Trump’ın yaklaşımının uzun vadede nasıl sonuçlanacağı belirsiz olsa da, dünya şimdiden kuralsız bir döneme hazırlanmaya başladı.
KAYNAK