BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Bunu muhtemelen söylememeliyim ama bir hamamböceği görüyorsanız, muhtemelen daha fazlası da vardır.” Amerika’nın en büyük bankası JPMorgan Chase’in CEO’su Jamie Dimon, 14 Ekim’de yaptığı açıklamada, bir otomobil kredi şirketi olan Tricolor ve bir otomotiv parça üreticisi olan First Brands’in son dönemde yaşadığı çöküşlerin, Amerika’nın kredi piyasasının karşılaştığı son sorunlar olmayabileceği konusunda uyardı.
Yatırımcıların bir sonraki “böceğin” ortaya çıkmasını beklemesi uzun sürmedi. Amerikan bölgesel bankalarının hisseleri 16 Ekim’de %6 düştü. Bu sarsıntı, iki bölgesel bankanın—Arizona merkezli Western Alliance Bancorporation ve Utah merkezli Zions Bancorporation—toplam 160 milyon dolar borç verdikleri ve sahtekarlık temelli olduğunu öne sürdükleri bir yatırım fonu ağına karşı dava açtıklarını açıklamalarıyla tetiklendi. Borçlanan ağ olan Cantor Group ise herhangi bir yanlış yaptıklarını reddediyor.
Her ne kadar söz konusu tutarlar küçük olsa da, yatırımcılar artık finansal sistemdeki her türlü stres belirtisine karşı son derece hassas ve bu tür sorunların ortaya çıkması için orta ölçekli bankalar en savunmasız yerler olarak görülüyor.

Önümüzdeki hafta bu nedenle birçok fon yöneticisi için gergin geçecek. Yapay zekâya yönelik coşku sayesinde piyasalar bu yıl pek çok endişeyi görmezden geldi ve büyük Amerikan şirketlerini içeren S&P 500 endeksi yılbaşından bu yana %14 yükseldi; bu oran tarihsel ortalamanın oldukça üzerinde. Ancak Wall Street’te artık yükselişin sona yaklaşmış olabileceğine inananlar çoğalıyor. Amerika’daki borçluların ve dolayısıyla borç verenlerin sağlığına ilişkin endişeler piyasaya yayılırken, profesyonel yatırımcılar üç alana odaklanmış durumda.
İlk konu, fonlama piyasalarındaki stres. Son iki haftada, LIBOR’un yerini alan ve bankalar arası kredi oranı olarak kullanılan SOFR (Secured Overnight Financing Rate), ABD Merkez Bankası’nın (Fed) ödediği oranın ortalama 0,25 puan üzerine çıktı; bu, son altı yılın en yüksek seviyesi. Bu durum bankalar arasında likiditeye yönelik güçlü bir talep olduğunu ve birbirlerine düşük maliyetle borç vermekte isteksiz olduklarını gösteriyor. Nakit talebinin arttığını gösteren bir başka işaret de şu: Bankalar 15 ve 16 Ekim’de Fed’in repo (geri alım) penceresinden 15 milyar dolardan fazla borçlandı. Bu rakam, Covid-19 pandemisinin ilk döneminden bu yana iki günlük en yüksek kullanım.
Yatırımcıların dikkat edeceği ikinci alan ise şeffaf olmayan özel kredi piyasası. 2007–09 küresel finans krizinden bu yana, varlık yönetim şirketleri özellikle riskli orta ölçekli firmalara kredi verme konusunda giderek daha büyük rol üstlendi. Geçtiğimiz hafta özel piyasa kredi kuruluşları ile banka yöneticileri arasında, “Amerikan kredi sisteminin daha tehlikeli kısmı hangisi?” tartışması yaşandı. Özel piyasa devi Apollo’nun CEO’su Marc Rowan ve Blackstone’dan Jonathan Gray, bankaların Tricolor ve First Brands iflaslarına maruz kaldığını vurguladı. Özellikle First Brands’e daha yüksek riskle bağlı olan yatırım bankası Jefferies’in hisseleri son bir ayda %25’ten fazla düştü.
Ancak geniş perspektiften bakıldığında bu karşılıklı suçlamalar pek anlamlı değil. Çünkü iki sektör arasındaki bağlar son yıllarda daha da güçlendi. IMF’nin güncel araştırmasına göre, Amerikan ve Avrupa bankaları özel kredi firmalarına, hedge fonlara ve bankacılık dışı kredi sağlayıcılara toplam 4,5 trilyon dolar kredi verdi. Bu da özel kredi piyasasında yaşananların bankaları, bankalarda yaşananların ise özel kredi piyasasını doğrudan etkilediği anlamına geliyor. Ekonomide genel bir durgunluk ya da iflasların artması durumunda hiçbir kesim bu etkiden kaçamaz. Sektörde hem yatırımcılar hem de bankacılar özel sohbetlerinde kredi standartlarının son dönemde fazla gevşediğini kabul ediyor. Fed’in faiz artırımlarına başlamasından üç yıl sonra en zayıf borçlular yeniden finansmanda zorlanmaya başladı. Aynı zamanda risk yönetim kapasitesi daha düşük olan ikinci seviye kredi sağlayıcıları bu şirketlere daha fazla açılmış durumda, bu da bölgesel bankalara ilişkin endişeleri artırıyor.
Üçüncü sorun da faiz oranlarıyla ilgili. Gerçekleşmemiş zararlar Amerikan bankalarının bilançoları için yeniden endişe kaynağı haline geldi. Bu zararlar, uzun vadeli faiz oranlarındaki yükseliş nedeniyle banka portföylerindeki uzun vadeli tahvillerin değer kaybetmesinden kaynaklanıyor. 2023’teki mini bankacılık krizinde—Silicon Valley Bank, Signature Bank ve First Republic Bank’ın batışı sırasında—bu konu büyük paniğe yol açmıştı. Fed’in olağanüstü müdahalesiyle bankalara, uzun vadeli Hazine tahvillerine piyasa değeri yerine nominal değer üzerinden borçlanma imkânı verildi ve panik yatıştı. Fakat bu destek programı uzun süre önce sonlandırıldı. Gerçekleşmemiş zararlar son üç yılda düşmüş olsa da tamamen ortadan kalkmadı. 2022’de bu zararlar 690 milyar dolarla zirve yapmışken bugün hâlâ 395 milyar dolar seviyesinde. Bu durum kredi batıklarının artması halinde bankaları savunmasız bırakıyor.
Normal şartlarda bu tür endişeler sadece kısa süreli bir dalgalanma yaratırdı. Ancak yıllarca gevşek kredi koşulları ve yükselen piyasaların ardından, Wall Street’te giderek büyüyen kaygı şu: Birkaç kötü kredi, çok daha büyük bir krizin habercisi olabilir. Bu yüzden yatırımcılar artık en küçük “finansal hamamböceği” işaretini bile dikkatle izliyor.





