BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Ancak İran’la yenilenen bir savaş, Recep Tayyip Erdoğan’la yaşanan balayı dönemini ciddi bir sınavdan geçirebilir.
İŞE KALDIKLARI YERDEN DEVAM ETTİLER
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump, 24 Haziran’da Lahey’de düzenlenen NATO zirvesinde tokalaşırken yüzlerinden tebessüm eksik değildi. Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünden sonra ilk kez yüz yüze gelen ikili, görüşmenin ardından oldukça memnundu. Erdoğan, Trump’ın Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarının satışının önünü açma fikrine artık daha sıcak baktığını açıkladı. Bu satış, Erdoğan’ın Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması nedeniyle yıllar önce durdurulmuştu.
Trump ve ekibi sayesinde, son on yılda dibe vuran Türkiye–ABD ilişkileri şimdi dikkat çekici bir yeniden başlatma sürecinden geçiyor. Trump’ın Ukrayna’ya barış planı dayatma çabaları ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i yeniden diplomatik sahneye davet etmesi, NATO içindeki Rusya’ya en yakın ortak olan Türkiye’yi adeta haklı çıkardı. Bu da Erdoğan’a ateşkes görüşmelerine ev sahipliği yapma şansı tanıdı. Türk ve Amerikalı yetkililer, F-35 krizinin çözümünün artık sadece zaman meselesi olduğunu belirtiyor. Trump, Erdoğan’ın otoriter eğilimlerine sessiz kalmakla kalmadı, İran’la arka kapı diplomasisini yürütmesi için de Erdoğan’a başvurdu. Haziran ortasında İsrail’in İran’ı bombaladığı sırada Trump’ın, İranlı yetkililerle görüşmek üzere üst düzey bir heyeti İstanbul’a göndermeye hazırlandığı bildirildi.
Ancak en büyük ilerleme, uzun yıllardır iki ülke arasında en çok gerilim yaratan konu olan Suriye cephesinde yaşanıyor. Türkiye, yıllardır ABD’nin kuzeydoğu Suriye’den çekilmesini ve bu bölgenin güvenliğinin Türk ordusu ile ona bağlı Arap milisler tarafından sağlanmasını talep ediyordu. Bu talep hayata geçmeye başladı. 2 Haziran’da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Amerika’nın Suriye’deki yedi askeri üssünü kapatacağını, yalnızca bir üssün açık kalacağını duyurdu.
Erdoğan’ın Trump üzerindeki etkisi, Mayıs ayında daha da belirginleşti. Türkiye’nin uzun süredir talep ettiği Suriye yaptırımlarının kaldırılması önce hafifletildi, ardından bu hafta tamamen sona erdirildi. Bu adım meyvesini verdi: Mayıs sonunda ABD, Katar ve Türkiye merkezli (ve Erdoğan hükümetine yakın) bir konsorsiyum ile Suriye arasında 7 milyar dolarlık bir enerji anlaşması imzalandı. Eski Türk diplomat Alper Coşkun’a göre, “Türkler Trump’ı kendilerini dinleyen ve anlaşma yapılabilecek biri olarak görüyor.”
Eleştirmenlere göre ise Türkiye ile ABD arasındaki bu yakınlaşmanın temelinde Erdoğan’ın Trump’a boyun eğmesi yatıyor. Nitekim birkaç ay önce Türkiye, Fırat’ın doğusundaki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı askeri harekât tehdidinde bulunuyordu. Ancak Amerikan arabuluculuğu sayesinde Ankara’nın bu tutumu yumuşamış görünüyor.
Ayrıca Erdoğan, İsrail’in Gazze’deki saldırılarına yönelik eleştirilerini ve Hamas’a verdiği desteği de önemli ölçüde azalttı. Trump, 2019’da Türkiye ekonomisini çökertmekle tehdit etmişti; Erdoğan’ın bu dönemde Washington’la yeni bir kriz yaşamak istemediği açık. Muhalefetteki CHP’nin milletvekili ve eski ABD büyükelçisi Namık Tan’a göre, “Erdoğan Trump’ın ne kadar öngörülemez olduğunu biliyor, bu yüzden ona uyum sağlamak zorunda. Bu ilişkide üstün taraf ABD ve biz adeta bir teslimiyet içindeyiz.”
Trump da Erdoğan’a karşılık veriyor: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve ana muhalefet lideri Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ve CHP’nin sistematik biçimde tasfiye edilmesine sessiz kalıyor. 19 Mart’tan bu yana aralarında CHP’li ilçe belediye başkanları ve iş insanlarının da bulunduğu 250’den fazla kişi, yolsuzluk ya da terör suçlamalarıyla gözaltına alındı. Daha fazlası da yolda olabilir.
Elbette ilişkiler tamamen güllük gülistanlık değil. Uzmanlara göre ABD Dışişleri Bakanlığı ve Merkez Komutanlığı (CENTCOM) nezdinde Türkiye’ye nasıl yaklaşılacağı konusunda hâlâ ortak bir tutum yok. Hatta Erdoğan’a karşı sempati çok düşük. ABD’nin, Türkiye’nin terörist olarak gördüğü SDG ile yollarını ayırmak gibi bir planı yok. SDG bu yıl başında Şam yönetimiyle bir iş birliği anlaşması imzalamıştı, ancak grubun Suriye ordusuna nasıl entegre edileceği gibi konular hâlâ belirsiz.
İsrail ve İran arasında patlak verebilecek yeni bir savaş ihtimali ise tüm bu yakınlaşmayı tehdit edebilir. İran’ın Suriye’deki etkinliğinin azalmasından şu ana kadar kazanç sağlayan Türkiye, böyle bir çatışmanın bölgesel ticaret yollarını kesmesi, enerji fiyatlarını fırlatması ve mülteci krizini tetiklemesi gibi büyük kayıplar yaşayabilir. Özellikle ABD’nin çatışmaya doğrudan müdahil olması durumunda, Türkiye ile Trump arasındaki bu yeni balayı dönemi ciddi bir sınavdan geçecektir.