Ekonomik sıkıntılar, sonunda Erdoğan’ı yakaladı…

Tarih:


“Erdoğan İçin Siyasi ve Ekonomik Riskler Büyüyor”

Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşı karşıya olduğu siyasi ve ekonomik riskler giderek artıyor.
Ülkedeki zor ekonomik koşullar, Erdoğan’ın — anayasanın izin verdiği iki dönemin ötesinde — beklendiği üzere üçüncü kez cumhurbaşkanlığına aday olması durumunda ihtiyaç duyacağı siyasi ittifakları daha da karmaşık hale getiriyor.

Bir yandan PKK ile barış görüşmelerini yürütmeye çalışıyor; ancak muhalefete yönelik baskılar, bu süreci baltalıyor. Çünkü bu baskılar, Erdoğan’ın yeniden seçilmek için destek arayabileceği Kürt seçmenler arasında güvensizlik yaratmış durumda.
Muhalefet ise hala ülke genelinde kitlesel mitingler düzenlemeyi sürdürüyor ve özellikle genç seçmenler, hükümetten giderek daha fazla uzaklaşıyor.

Anketlerde iktidarın desteğinin düşmesiyle birlikte, analistlere göre bu yıl yeni bir piyasa dalgalanması ihtimali hayli yüksek.
Bunun temel nedeni, Erdoğan’ın uzun süre sürdürdüğü ekonomik statükonun artık işlemiyor olması. Hükümet, eskiden halk desteğini artırmak için kullandığı politikalara artık başvuramıyor.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) eski ekonomisti Roger Kelly, bu durumu şöyle özetliyor:

Geçmişte hükümet kredi büyümesini tetikler, inşaat patlaması yaratır ve halkı harcamaya yönlendirirdi.
Ama bu model artık tükendi. Türkiye’nin krediye dayalı büyüme modeli artık işe yaramıyor.

“Türkiye’nin Ekonomisi Sıkıştı, Umutlar Tükeniyor”

İstanbul’un Kapalıçarşısı’nda 55 yaşındaki Bülent Özal keyifsiz. Neredeyse tüm hayatını bu tarihi çarşıda geçirerek geçimini sağlamış. Ancak bugün, İznik çinilerinden oluşan vitrinin önünde otururken, “İşler berbat” diye yakınıyor.

Herkes zor durumda,” diyor ve 500 yılı aşkın tarihiyle çarşının kemerli koridorlarını dolduran diğer dükkânları işaret ediyor: “Para kazanan sadece büyük şirketler.

Ama işin ironik yanı, büyük şirketlerin de durumu pek parlak değil. İstanbul Sanayi Odası verilerine göre, Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin neredeyse üçte biri geçen yıl faaliyet zararı açıkladı. İşsizlik artıyor, iflaslar yükseliyor, sektörler genelinde sıkıntılar alarm veriyor. Hatta bazı ruh sağlığı uzmanları bile artık umudu kesmiş.

Klinik psikolog Elif Arslan şöyle diyor: “Göç edebilirim. Beyaz yaka danışanlarım düzenli seanslara gelemiyor. Ben de artık kiramı karşılayamıyorum.”

Sonuç ortada: Bir zamanlar Güney Kore’nin ekonomik dönüşümünü tekrarlayacağına inanılan Türkiye, çıkmazda.

Şimşek’in Ekonomi Programı: Krizin Gölgesinde Umut Arayışı

Bunun temel nedeni, yaklaşık iki yıl önce göreve gelen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından uygulanan istikrar programı. Merrill Lynch geçmişine sahip olan Şimşek’in hedefi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir savunduğu aşırı düşük faizli büyüme politikaları nedeniyle uçurumun eşiğine gelen 1,3 trilyon dolarlık Türk ekonomisini hiperenflasyon ve ödemeler dengesi krizinden kurtarmak.

Reel faizlerin keskin şekilde negatif kalması büyümeyi destekledi, ancak bu büyüme beraberinde kriz dinamiklerini de getirdi.

Uygulama Başarılı Gibi Görünüyordu – Ta ki Siyaset Müdahale Edinceye Kadar

2024 Şubat ayına kadar, bu “ortodoks” plan işe yarıyor gibiydi. Erdoğan bile, popülaritesine zarar verse de, aşırı yüksek faiz ve bütçe disiplinine dayalı bu yaklaşımı destekliyor görünüyordu.

  • Enflasyon %75’ten %40’a gerilemişti.
  • Bu düşüş, Merkez Bankası’na faiz indirimleri için manevra alanı sağlamıştı.
  • Erdoğan’ın uluslararası itibarı artıyordu: Trump’tan övgüler alıyor, Avrupa tarafından NATO’nun ikinci büyük ordusunun başındaki lider olarak el üstünde tutuluyordu.

Ancak sonra iç siyaset devreye girdi.

19 Mart’ta, Erdoğan’ın en büyük siyasi rakibi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu hakkında yolsuzluk suçlamasıyla açılan dava ülke çapında kitlesel protestolara ve finansal paniğe yol açtı. Bu gelişme Merkez Bankası’nı tekrar faiz artırmaya ve döviz rezervlerini eriterek kuru dengelemeye zorladı.

Yabancı Sermaye Kaçıyor, Hayat Pahalılığı Derinleşiyor

Yaşanan bu şok sonrası:

  • Yabancı şirketler Türkiye yatırımlarını yeniden gözden geçirmeye başladı.
  • Portföy yatırımcıları çıkışa geçti.
  • Ticari kredi faizleri %60 ile tarihi zirveye ulaştı.
  • Enflasyonu kontrol altında tutmak için alınan sert önlemler ekonomik toparlanmayı geciktiriyor.

Üstüne bir de İsrail’in İran’a yönelik 12 günlük savaşı eklendi. Bu, Türkiye’nin sınırında yeni bir mülteci dalgası ihtimalini artırarak bölgesel kırılganlığı yeniden gündeme taşıdı.

Erdoğan Zemin Kaybediyor, Şimşek Tehlikede

Ekonomik daralma, Erdoğan’ın halk desteğini eritiyor, jeopolitik hedeflerini zorluyor, ve Kürtlerle yürütülen barış görüşmelerini de tehlikeye sokuyor. Anketlerin çoğuna göre, yarın seçim olsa Erdoğan, İmamoğlu’na açık farkla kaybeder.

Ekonomideki sıkıntılar, Erdoğan’ın bu reform programından vazgeçebileceği, hatta Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ı görevden alabileceği yönünde söylentilere yol açtı. Uzmanlara göre bu gerçekleşirse, Türk piyasaları çökebilir.

Selim Koru (Tepav analisti ve New Turkey and the Far Right kitabının yazarı), şöyle diyor:

“Birçok kişi Türkiye iç siyasetini ilginç bulmuyor. Nasıl olsa Erdoğan kazanır, muhalefet kaybeder diye düşünüyorlar. Ama bu bakış açısıyla bir gün hazırlıksız yakalanmanız kaçınılmaz.”

Geç Gelen Ortodoksi: Erdoğan’ın Faizle İmtihanı

Erdoğan, Eylül 2023’te uzun süredir savunduğu sıra dışı ekonomik politikaları terk ettiğini açıkladı.

“Faiz tüm kötülüklerin anasıdır” diyen Erdoğan, bu kez halkına şu mesajı verdi:

Sıkı para politikasıyla enflasyonu tek haneye indireceğiz.

Bu, 1970’ler Türkiye’sinde şekillenen ve krediyi ucuzlatmanın yatırımı, dolayısıyla arzı artırarak enflasyonu düşüreceğine inanan geleneksel görüşe dayanan Erdoğan’ın düşüncelerinden büyük bir sapmaydı.

“Erdoğanomik Mucize: Büyümeden Krize”

Uzun yıllar boyunca, “Erdoğanomik” olarak adlandırılan ekonomi politikaları bu vaatleri gerçekleştirdi. Financial Times araştırmasına göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarda olduğu 22 yılın 13’ünde reel faizler (enflasyondan arındırılmış faiz oranları) negatifti. Bu durum, büyümeyi tetikledi, gelirleri artırdı ve inşaat patlamasını besledi. Ancak aynı zamanda bugünkü ekonomik krizin de temellerini attı.

2022 sonlarına gelindiğinde reel faizler -%75’e kadar düşmüştü.
2023 ortasında, büyük deprem sonrası artan kamu harcamaları ve seçim öncesi mali genişleme ekonomiyi aşırı ısıttı. Enflasyon %60’a çıkarken, Türk lirası serbest düşüşe geçti. Cari açık GSYH’nin yaklaşık %6’sına ulaşırken, Türkiye’nin net döviz rezervi -60 milyar doları buldu.

Durumu daha da kötüleştiren bir unsur daha vardı: TL korumalı mevduat sistemi (KKM). Bu sistem, lira değer kaybettikçe devletten faiz farkı ödemesi yapılmasını garanti ediyordu. Başlangıçta kuru desteklemek amacıyla getirilen KKM, 2023 itibarıyla GSYH’nin yaklaşık %10’una denk gelen 100 milyar dolarlık potansiyel bir yük haline geldi.

Türkiye’nin reformcu ekonomistleri, o dönemdeki tabloyu adeta bir “finansal imkânsız görev (mission impossible)” olarak tanımlıyordu. Ancak bu yıl Mart ayına gelindiğinde en kötü dönem geride kalmış gibiydi.

  • Yüksek faiz oranları iç talebi bastırarak cari açığı kapatmaya ve enflasyonu %40’ın altına düşürmeye yardımcı oldu.
  • Merkez Bankası’nın net döviz rezervleri 50 milyar doların üzerine çıktı.
  • KKM mevduatları ciddi oranda azaldı.

İngiltere merkezli BlueBay Asset Management’ta kıdemli stratejist olan ve Türkiye’yi uzun süredir izleyen Tim Ash şöyle diyor:

“Simsek’in aynı anda KKM yükünü ödeyip döviz rezervlerini artırmayı başarması küçük bir mucize.”

19 Mart Kırılması: Siyasi Sarsıntı Ekonomiyi Gölgede Bıraktı

Ancak ardından 19 Mart’ta yaşanan siyasi gelişmeler geldi: Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve hemen ardından onlarca muhalefet üyesinin gözaltına alınması.

Bu gelişme, Erdoğan’ın gücü pekiştirmek için yargıyı siyasallaştırdığı yönündeki en kötü endişeleri teyit etti. Eleştirmenler, Erdoğan’ın Vladimir Putin (Rusya) veya Aleksandr Lukaşenko (Belarus) gibi otokrat liderlerin yöntemlerine benzer şekilde hareket ettiğini savunuyor.

Hükümet ise, Türkiye’de mahkemelerin bağımsız olduğunu vurguluyor. Ancak yapılan anketlere göre Türk halkının çoğunluğu bu tutuklamaların haksız olduğuna inanıyor.

“Otoriterliğe Kayıp Ekonomik Bedel”

New York merkezli küresel danışmanlık şirketi Teneo’nun eş başkanı Wolfango Piccoli, yaşanan baskı dalgasını şöyle yorumluyor:

Bu süreç, Türkiye’nin süregelen ve derinleşen otoriterleşme eğiliminin bir parçası ve Erdoğan’ın süresiz kişisel iktidarını garanti altına alma çabasının devamıdır.

Ancak bu politik adımlar ağır ekonomik maliyetler de doğurdu. Piyasaları yatıştırmak için Merkez Bankası 19 Mart ile 11 Nisan arasında yaklaşık 50 milyar dolar harcayarak Türk lirasını savundu. Enflasyonu dizginlemek için faizleri yeniden artırmak zorunda kaldı. Bu da toparlanma sürecini erteledi ve durgunluğu derinleştirdi.

İflas takip sitelerine göre, yalnızca yılın ilk beş ayında binden fazla yerli şirket iflas başvurusu yaptı – bu sayı, geçen yılın aynı döneminin neredeyse iki katı.

Danışmanlık şirketi GlobalSource Partners şu noktaya dikkat çekiyor: Bu sayı, Türkiye’de kayıtlı 2 milyondan fazla şirketin sadece küçük bir kısmını temsil ediyor. Ancak asıl kötü haber yolda olabilir. Çünkü:

  • Reel faizler %20 seviyesinde, bu da oldukça yüksek bir yük.
  • IMF’nin 2023 tarihli raporuna göre, Türkiye’deki şirketlerin beşte biri “zombi” konumunda. Bu şirketler, ancak devlet teşvikleri, ucuz krediler veya başka mali desteklerle ayakta kalabiliyor.

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Osman Cevdet Akçay, Mayıs ayında bir konferansta şunları söyledi:

Bu dezenflasyon sürecinin maliyetsiz olacağını varsaymayın. Düşük maliyetli olabilir… ya da çok yüksek maliyetli. Bilmiyoruz.

Bu sürece bir darbe daha vuran etken ise: Reel kurun değer kazanması. Enflasyonun, liranın değer kaybından daha hızlı artması, liranın reel olarak güçlenmesine yol açtı. Bu da ihracatı zorlaştırıp içerideki maliyetleri artırdı.

İstanbul’a gelen yabancılar ise genellikle şok oluyor: Restoran ve hizmet fiyatları Paris, Londra ya da New York ayarına yaklaşmış durumda.

“Kur Politikası ve Siyasi Baskı, Türkiye’nin Ekonomik Geleceğini Tehlikeye Atıyor”

Güçlü kur politikası, özellikle ihracatçıları — başta da yaklaşık 1 milyon kişiye istihdam sağlayan ve Türkiye’nin 360 milyar dolarlık yıllık ihracatının %10’unu oluşturan tekstil sektörünü — ciddi biçimde vurdu.

Tekstil ve Türkiye İhracatçılar Federasyonu Başkanı Ahmet Fikret Kileci, geçen ay bir gazeteye verdiği demeçte şu uyarıda bulundu:

Türkiye artık düşük maliyetli tekstil üretimi için uygun bir ülke değil.

Kileci’ye göre bugün Bulgaristan ve Polonya gibi AB ülkelerinde işçilik maliyetleri Türkiye’den bile daha düşük.

Siyasi Baskılar Ekonomik Güveni Sarsıyor

Siyasi baskı dalgası, Türkiye ekonomisinin dinamosu olan özel sektörün moralini de bozmuş durumda. İmamoğlu’nun tutuklanmasından önce bile, Türkiye’nin en büyük iş dünyası örgütü TÜSİAD’ın iki üst düzey yöneticisi, hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdikleri için “kamuoyuna yanlış bilgi yaymak” suçlamasıyla tutuklandı.

İsmini vermek istemeyen bir iş insanı şöyle diyor:

Yüksek enflasyonla yaşayabiliriz, ama bizi yatırımdan en çok caydıran şey hukukun üstünlüğünün olmaması.
Hükümetle tamamen aynı çizgide değilseniz, gelip üzerinize çökerler.”

Yabancı Yatırımlar Geri Adım Atıyor

Bazı yabancı şirketler de Türkiye’deki yatırım planlarını gözden geçirmeye başladı. İşin ironik tarafı, bazılarına göre bu tereddüdün sebebi, Batılı hükümetlerin Erdoğan’a jeopolitik nedenlerle sınırsız tolerans tanıması.

Her ne kadar Erdoğan’ın otoriterleşmesi gözle görülür hale gelmiş olsa da, Batı’dan ciddi bir kamuoyu tepkisi gelmedi.

Washington merkezli danışmanlık şirketi TD International’ın CEO’su Jay Truesdale bu durumu şöyle özetliyor:

Türkiye, bölgesel güvenlik konularında kendini vazgeçilmez bir ortak haline getirdi.

Ancak Truesdale, bugün yabancı yatırımcıların kendilerine şu soruyu sorduğunu söylüyor:

“Eğer Türkiye ekonomisi ciddi şekilde kötüleşirse — örneğin sermaye kontrolleri getirilir ya da zorunlu ücret artışları uygulanırsa — başka ülkeler yatırımcılar adına müdahil olacak bir güce sahip mi?”

Kötümserlik Artıyor: AK Parti Seçmeni Bile Endişeli

Tüm bu gelişmeler karamsar bir ekonomik tablo ortaya koyuyor. Yapılan bir ankete göre:

  • AK Parti seçmeninin %45’i ekonominin “kötü” ya da “çok kötü” olduğunu düşünüyor.
  • Türkiye genelinde ise her iki kişiden biri, ekonominin daha da kötüye gittiğine inanıyor.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın eski Türkiye başekonomisti ve şu anda Erdoğanomics üzerine bir kitap yazmakta olan Roger Kelly şöyle diyor:

Erdoğan şimdiye kadar reform programına oldukça sabırlı yaklaştı.
Ama ‘Faizleri yüksek tutun! Halk desteğini kaybetmeye razıyım!’ demeye devam edeceğini sanmıyorum.
Şu anda piyasaları ve tabanını memnun etme arasında çok ince bir ipte yürüyor.

“Erdoğan Reformları Terk Ederse Ne Olur?”

En kötü senaryoda, Cumhurbaşkanı Erdoğan faizleri yeniden düşürmek için reformlardan vazgeçebilir — hatta son beş yılda dört Merkez Bankası Başkanı ve üç Hazine Bakanı değiştirmişken, mevcut ekonomi ekibini de görevden alabilir.

Bu durum, Türk tasarruf sahiplerinin liradan hızla dolara geçmesine yol açabilir ve bu da bir kur krizini tetikleyerek istikrar programını en başa döndürebilir. Ekonomistler, şu anda Türk mevduatlarının yaklaşık %40’ının dolarda tutulduğunu ve bunun son 10 yılın en düşük seviyesi olduğunu belirterek, bu riskin hafife alınmaması gerektiğini vurguluyor.

Türkiye ve Brezilya: Paralel Ekonomik Hikâyeler

Pek çok açıdan, Türkiye’nin Erdoğan dönemindeki deneyimi, bu yüzyılda Brezilya gibi büyük gelişmekte olan ülkelerinkine benziyor.

Her iki ülke de, halk desteğini büyük ölçüde krediye dayalı inşaat patlamasından alan karizmatik liderlerce yönetildi. Bu dönem, yoksulları rahatlatıp eşitsizliği azalttı — ancak şimdi sona ermiş görünüyor.

Fransa eski Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’e atfedilen şu söz Brezilya için söylenmişti:

“Geleceğin ülkesi… hep öyle kalacak.”

Türkiye de benzer biçimde büyük potansiyele sahip:

  • Stratejik konumu güçlü,
  • Çeşitli üretim yapısı,
  • Sermayesi güçlü bankaları,
  • Dinamik bir girişimcilik ortamı var.
    Ayrıca ihracatında turizmin ve hizmet sektörünün payı yüksek, bu da Türkiye’yi olası küresel gümrük savaşlarına karşı daha dayanıklı kılıyor.

PKK ile Barış Süreci ve Yeni Fırsatlar

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, PKK ile başarılı bir barış süreci ihtimalinin, Türkiye’yi 1.8 trilyon dolarlık bir yükten (kayıp fırsatlar ve ekonomik zararlar dâhil) kurtarabileceğini söyledi. Ayrıca Suriye’deki yeniden inşa projeleri, Türk inşaat firmaları için yeni ve kârlı bir fırsat alanı sunuyor.

Türkiye’nin genç nüfusu da uzun vadeli büyüme için avantaj teşkil ediyor.

Ancak Gerçek Potansiyel İçin Yapısal Reform Şart

Ancak ekonomistler uyarıyor: Bu vizyonun hayata geçebilmesi için mevcut makroekonomik istikrar adımlarının ötesine geçilmesi ve zor yapısal reformların üstlenilmesi gerekiyor.

Örneğin, Dünya Bankası’na göre Türkiye geçen yıl yalnızca GSYH’nin %1’i kadar doğrudan yabancı yatırım çekebildi. Bu oran, Bulgaristan, Romanya, Kazakistan, Meksika ve Şili gibi benzer gelir grubundaki ülkelerin oldukça altında.

İş dünyasına göre yabancı yatırımı artırmanın yollarından biri, hukukun üstünlüğünü güçlendirmek. Ancak World Justice Project verilerine göre Türkiye, 2023’te 142 ülke arasında 117. sırada yer aldı — Rusya ve Nijerya arasında. Dahası, son 10 yılda bu sıralamada 37 basamak geriledi.

Türkiye, Erdoğan döneminde “her ne pahasına olursa olsun büyüme” stratejisini benimsedi.

“Erdoğan İçin Siyasi ve Ekonomik Riskler Büyüyor”

Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşı karşıya olduğu siyasi ve ekonomik riskler giderek artıyor.
Ülkedeki zor ekonomik koşullar, Erdoğan’ın — anayasanın izin verdiği iki dönemin ötesinde — beklendiği üzere üçüncü kez cumhurbaşkanlığına aday olması durumunda ihtiyaç duyacağı siyasi ittifakları daha da karmaşık hale getiriyor.

Bir yandan PKK ile barış görüşmelerini yürütmeye çalışıyor; ancak muhalefete yönelik baskılar, bu süreci baltalıyor. Çünkü bu baskılar, Erdoğan’ın yeniden seçilmek için destek arayabileceği Kürt seçmenler arasında güvensizlik yaratmış durumda.
Muhalefet ise hala ülke genelinde kitlesel mitingler düzenlemeyi sürdürüyor ve özellikle genç seçmenler, hükümetten giderek daha fazla uzaklaşıyor.

Anketlerde iktidarın desteğinin düşmesiyle birlikte, analistlere göre bu yıl yeni bir piyasa dalgalanması ihtimali hayli yüksek.
Bunun temel nedeni, Erdoğan’ın uzun süre sürdürdüğü ekonomik statükonun artık işlemiyor olması. Hükümet, eskiden halk desteğini artırmak için kullandığı politikalara artık başvuramıyor.

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) eski ekonomisti Roger Kelly, bu durumu şöyle özetliyor:

Geçmişte hükümet kredi büyümesini tetikler, inşaat patlaması yaratır ve halkı harcamaya yönlendirirdi.
Ama bu model artık tükendi. Türkiye’nin krediye dayalı büyüme modeli artık işe yaramıyor.

- Golden Swan Abone Ayrıcalıkları - Golden Swan Abone
- Reklam Alanı -

Haberi paylaş:

spot_img

Son gelişmeler

Neden Golden Swan Abone Olmalıyım?

Gündemi sadece takip etmek değil, doğru yorumlamak istiyorsanız doğru yerdesiniz. Tüm ayrıcalıkları görmek için okumaya devam edin.

Benzer haberleri oku
Bağlantılı

Trump’ın enerji bakanına göre: İklim değişikliği varoluşsal kriz değil, ilerlemenin yan ürünü

Modern yaşamın neredeyse her yönü enerjiye bağlı. Enerji fırsat...

1 trilyon dolar

Bu rakam, ABD Hazine Bakanı Scott Bessent’in uykularını kaçırıyor...

Rishi Sunak: Yapay zekâda kazanmak için Amerika ya da Çin olmanıza gerek yok

AMERİKA ve Çin, teknolojinin sınırlarını zorlayıp yapay genel zekâyı...

“Trump–Powell Gerilimi Tırmanıyor: Görevden Alma İddiaları, Tahvil Piyasasını Tetikleyebilir”

🗣️ Trump: “Powell Berbat Bir İş Çıkardı”ABD Başkanı Donald...