ABD Başkanı Donald Trump, ikinci döneminde yalnızca devletin yapısını değil, aynı zamanda medya, üniversiteler ve sanat kurumları gibi liberalizmin sembol yapılarını da hedef alan kapsamlı bir kampanya yürütüyor. Bu yeni strateji, Trump’ın seçmen tabanı üzerinde etki yaratırken, ülkenin liberal elitlerinde derin bir şok etkisi yaratmış durumda.
Geçtiğimiz hafta Washington’daki John F. Kennedy Sanat Merkezi’ne yaptığı ziyaretle birlikte Trump, bu prestijli kurumu “woke” etkilerden arındırma ve “Amerikan karşıtı propaganda”ya son verme sözü verdi. “Sanatı yeniden düzene sokmamız gerekiyor,” diyen Trump, sanat ve kültürde “Altın Çağ” başlatma hedefini duyurdu.
Bu adımlar, Trump yönetiminin yalnızca devlet aygıtını değil, ABD’nin elit yapılarının tamamını yeniden şekillendirme arzusunu gösteriyor. Columbia Üniversitesi’ne yönelik 400 milyon dolarlık federal fonun kesilmesi, bu stratejinin en çarpıcı örneklerinden biri. Kararın gerekçesi, üniversitenin Yahudi öğrencilere yönelik taciz iddiaları karşısında yeterince önlem almaması olarak açıklandı.

Trump yönetimi ayrıca, University of Pennsylvania’ya 175 milyon dolarlık fonu kesme kararı alarak, trans kadın sporcuların kadınlar liginde yarışmasına izin veren okul politikalarını gerekçe gösterdi. Eğitim Bakanlığı da, 60’tan fazla üniversiteyi ayrımcılıkla mücadele yasalarına uymadıkları gerekçesiyle yaptırımla tehdit etti.
Gallup anketlerine göre, 2015’te Cumhuriyetçi seçmenlerin %56’sı yükseköğretime güven duyarken, bu oran 2023 itibarıyla yalnızca %20’ye düştü. Bu değişim, Trump’ın üniversitelere yönelik eleştirilerinin halkta nasıl yankı bulduğunu gözler önüne seriyor.
Columbia Üniversitesi’nden Prof. Mike Thaddeus, Trump’ın üniversite karşıtı söyleminin farklı kesimlerde farklı nedenlerle destek bulduğunu belirtiyor:
“Bazıları üniversite eğitiminin değerini sorgularken, bazıları bu eğitimin avantajlarını biliyor ama üniversiteleri muhafazakâr ideolojilere göre yeniden şekillendirmek istiyor.”
Trump’ın bu stratejisinde, muhafazakâr aktivist Christopher Rufo önemli bir rol oynuyor. Rufo, üniversiteleri “ideolojik olarak solun ele geçirdiği yapılar” olarak tanımlarken, federal fonlamanın bu kurumlara “varoluşsal korku yaşatacak” şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunuyor.
Trump yalnızca üniversiteleri değil, yargı organlarını ve medyayı da hedef alıyor. Son günlerde CNN ve MSNBC’yi “Demokrat Parti’nin siyasi kolları” olarak nitelendirerek, bu kurumların yasadışı davrandığını öne sürdü. Ayrıca, CBS ve ABC News gibi medya kuruluşlarına açtığı davalarla, eleştirel medya üzerindeki baskısını artırıyor.
Trump’ın sanata müdahalesi de dikkat çekici. Kennedy Center’daki yönetimi değiştirdikten sonra, birçok sanatçı sahne programlarını iptal etti. Yeni yönetim ise, “İsa’nın doğumunu kutlayan büyük bir geleneksel yapım” hazırlığında olduğunu duyurdu.
Sonuç:
Donald Trump’ın ikinci döneminde hedeflediği “devrim”, yalnızca politik bir değişim değil, aynı zamanda ABD’nin kültürel, akademik ve entelektüel temellerine karşı sistemli bir meydan okuma olarak şekilleniyor. Bu strateji, tabanını güçlendirirken, liberal elitlerin geleneksel kalelerini ciddi anlamda zorluyor. Önümüzdeki dönemde bu mücadelenin daha da şiddetleneceği öngörülüyor.