BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Geçen hafta, Amerika’nın Ukrayna politikasına dair bazı olumlu işaretler olduğunu söylemiştim. Birkaç mütevazı silah sevkiyatı gerçekleşmişti. NATO zirvesinde Donald Trump, bir süre önce Oval Ofis’ten kovduğu Volodimir Zelenski ile yaptığı görüşme sonrası umut verici açıklamalar yapmıştı. Trump, Ukrayna’ya daha fazla Patriot hava savunma sistemi gönderme fikrine açık olduğunu belirtmişti. Ancak bu iyimserliğim erkenmiş.
30 Haziran gecesi, Ukraynalı yetkililer, Pentagon’un Ukrayna’ya hayati öneme sahip silah ve mühimmat taşıyan kargo uçaklarını geri çevirdiğini bildirdi. 2 Temmuz’da Beyaz Saray, sevkiyatların sınırlandığını doğruladı. Bu listede, Patriot bataryaları tarafından ateşlenen PAC-3 önleyiciler, hassas güdümlü GMLRS roketleri ve top mermileri gibi ekipmanlar yer alıyor.
Neden mi? Beyaz Saray, bu kararın “Amerika’nın çıkarlarını öncelikli kılmak amacıyla”, Savunma Bakanlığı’nın küresel askeri destek gözden geçirmesi sonrası alındığını açıkladı. Yakın zamanda Savunma Bakanı Pete Hegseth’in yardımcılığından istifa eden Dan Caldwell, X platformundaki bir yazışmamızda, Amerika’nın Ukrayna’yı ve diğer ortakları desteklerken kendi mühimmat stoklarını da yenilemekte zorlandığını söyledi. Pek çok gözlemci bu kararın arkasında, uzun süredir Amerika’nın Avrupa’daki angajmanını azaltıp Asya’ya odaklanmasını savunan Savunma Bakanlığı politika şefi Elbridge Colby’nin etkisini görüyor.
Peki bu argümanlar ne kadar geçerli? Amerika gerçekten bu silahlara Çin’le olası bir savaş için mi ihtiyaç duyuyor? Detaylara bakalım. Gerçekten de, Amerika hem Patriot bataryaları hem de önleyici mühimmat konusunda sıkıntı yaşıyor. Bu sistemler dünya genelinde yoğun talep görüyor. 23 Haziran’da, Güney Kore ve Japonya’dan Katar’a konuşlandırılan Amerikan birlikleri, İran’ın fırlattığı füzeleri başarıyla engelledi. Bu olay, Genelkurmay Başkanı Dan Caine tarafından “Amerikan ordusu tarihindeki en büyük Patriot müdahalesi” olarak tanımlandı.
Bu müdahale, İran tarafından atılan yaklaşık 14 füze ve hedef başına iki ila dört önleyici kullanıldığında, yaklaşık 28 ila 56 önleyici gerektirmiş olabilir. Bu da mühimmatın ne kadar hızlı tüketildiğini gösteriyor. Amerika’nın Ukrayna’ya gönderimini askıya aldığı PAC-3 önleyici sayısı 30 civarında. Bu füzeleri üreten Lockheed Martin firması, Aralık 2023 itibarıyla yılda 500 adet üretim yapıyordu ve bu sayının arttığı tahmin ediliyor. Yani Amerika, Ukrayna’ya yıllık üretimin yalnızca %6’sını göndermemiş oluyor — oysa Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik füze saldırıları giderek artıyor.
Askıya alınan diğer kalemler daha da şaşırtıcı. Listede 92 adet AIM-7 hava-hava füzesi bulunuyor. Bu füzeler 1950’lerin sonlarında tasarlanmış olup Amerikan ordusu tarafından yeni ve daha gelişmiş AIM-120 ile değiştiriliyor. Ayrıca listede 8.500 adet 155 mm top mermisi yer alıyor. Bu miktar, Haziran ayındaki üretim oranına göre Amerika’nın yıllık üretiminin %2’sinden az. Bu yılın ilerleyen dönemlerinde hedeflenen üretime göre bu oran %0,7’ye düşecek. Bu mermilerin Ukrayna’ya gönderilmesi, Amerika’nın askeri hazırlık seviyesini ciddi şekilde etkileyecek bir adım gibi görünmüyor.
Yine de listenin bazı kalemleri için tablo farklı olabilir. Örneğin, listede 25 adet omuzdan atılan Stinger hava savunma füzesi var — 1980’lerde CIA tarafından Sovyetlere karşı Afgan mücahitlerine gönderilen ünlü silah. Bu sayı az görünse de, Caldwell haklı olarak Amerika’nın Ukrayna’ya zaten 2.000 adet gönderdiğini ve üretimin ancak yeniden başlatıldığını hatırlatıyor. Şu anda aylık üretim sadece 60 civarında. Öte yandan Tayvan, mevcut stokunun beş katı kadar yani 2.000 adet Stinger satın almak istiyor.
Asıl sorun, Trump’ın Ukrayna’da ateşkese ulaşma isteği ile attığı adımlar arasındaki çelişki. Bu adımlar, Ukrayna’nın müzakere pozisyonunu zayıflatıyor ve Vladimir Putin’in taviz verme ihtimalini düşürüyor. Belki de Trump bunu 3 Temmuz’da Putin’le yaptığı ve beklentileri karşılamayan telefon görüşmesinden sonra fark etti — görüşmeyi, Kiev’e yönelik büyük bir hava saldırısı takip etti. Black Bird Group’un verilerine göre, Haziran ayında Rusya’nın ilerlemesi yaklaşık 423 kilometrekare ile Mayıs ayına kıyasla hafif bir düşüş gösterdi. Bu oran yıllık bazda 14 kilometrekare/gün civarında ve bir yıldırım harekâtı görüntüsü vermiyor. Ancak asıl sınav yılın ilerleyen aylarında, Ukrayna’nın hassas güdümlü mühimmat ve top mermisi stokları azaldığında gelebilir. Pentagon’un endişesi kendi stoklarını korumaksa, Avrupa üzerinden Ukrayna’ya silah satışını da gönülsüz şekilde sürdürebilir.
Bu hafta ayrıca Beyaz Saray ile Amerikan istihbarat kurumları arasındaki gerilimleri, Trump’ın yeni harcama paketini (bu pakette savunma harcamalarına ek 150 milyar dolar ayrılıyor), Gazze’deki savaşın geleceğini ve Rusya’nın küresel nükleer enerji piyasasındaki rolünü ele aldık. Ayrıca geçtiğimiz aylarda profilini çıkardığım savunma teknolojisi firması Helsing’in kurucu ortağı Gundbert Scherf’in konuk yazısına da yer verdik. Scherf, Avrupa’nın yeniden silahlanma sürecinin daha fazla insansız hava aracı, pilotsuz savaş uçağı, denizaltı karşıtı sensörler ve yapay zekâ destekli uydu sistemlerine odaklanması gerektiğini savunuyor.
Her zamanki gibi mektuplarınız için teşekkürler. David, İran’ın nükleer silahları İsrail’e karşı kullanması durumunda Araplara zarar vermeden böyle bir saldırı yapmasının mümkün olup olmadığını sordu. Geçen hafta İran’ın nükleer silahları yalnızca varoluşsal bir tehdit algıladığı durumda kullanacağını düşündüğümü yazmıştım. Böyle bir durumda, sivil kaygıların ikinci planda kalacağını sanıyorum. Ama veriye bakalım. Nukemap adlı çevrimiçi simülasyon aracıyla böyle bir saldırının etkisi tahmin edilebiliyor. İran’ın, Kuzey Kore’nin 2017’de test ettiği güçte — yaklaşık 150 kilotonluk — bir fisyon bombasına sahip olduğunu varsayalım. Nukemap’in tahminine göre, böyle bir bomba Tel Aviv’e atılırsa yaklaşık 290.000 kişi hayatını kaybeder ve yarım milyona yakın insan yaralanır. Bu rakam İsrail nüfusunun %3’üne denk geliyor. Elbette bu sayıların içinde birçok Arap İsrailli de olurdu. Ancak termal radyasyon Tel Aviv’in dışına pek taşmaz. Kırık cam gibi hafif hasarların etkisi 10 kilometre mesafeye kadar yayılabilir, yani Batı Şeria’ya ulaşmaz. Elbette bu, nükleer silahların korkunçluğunu küçümsemek anlamına gelmez.
Chris, Rusya’nın yaz aylarında yoğunlaşması beklenen saldırılarının medyada yeterince yer almadığını ve hâlâ büyük bir saldırı bekleyip beklemediğimizi sordu. Daha önce belirttiğim gibi, Rusya’nın ilerleme hızı biraz yavaşladı. Ancak mevsimsel saldırı kalıpları artık eski etkisini yitirmiş durumda. Önceden bahar aylarındaki çamurlu zeminler ağır zırhlı birlikler için engel oluştururdu. Ancak Rusya artık büyük birliklerden ziyade yaya ve motosikletli birlikler kullanıyor; çünkü büyük birlikler kolay tespit edilip imha ediliyor. Gerçekte yaşanan tam da bu: saldırı süreci başladı. Bu, büyük bir çıkarma harekâtı değil, Ukrayna’nın gücünü yavaş yavaş aşındıran sürekli ve yorucu bir ilerleme.
Craig, Fordow’daki İran nükleer tesisine 12 bomba atıldığı söylenmesine rağmen neden sadece 6 delik görüldüğünü sordu. Daha önce adı geçen General Caine, bu konuda bazı detaylar paylaştı. İran’ın birkaç gün önce Fordow’daki iki ana havalandırma şaftını betonla kapatmaya çalıştığını söyledi. İlk “MOP” (büyük delici bomba), bu beton kapağı zorla yerinden söktü ve şaftı açığa çıkardı. Sonraki dört MOP, şafttan saatte 1.000 km’den fazla hızla girip “görev alanı” olarak tanımlanan bölgede patladı. Altıncı bomba ise yedekti. Patlayan bombalar, hem patlama hem de ani basınç artışı (overpressure) etkisiyle, muhtemelen İran’ın santrifüj sistemlerini yok etti.
Son olarak, geçen hafta İran’ın Katar’a yönelik füze saldırısını önceden bildirmesi karşısında Amerika’nın “nazikçe teşekkür ettiği” tuhaf olayı yazmıştım. Florida’dan Bob, bu konuyla ilgili bir anekdot gönderdi. 1970’lerin başlarında, muhtemelen İsrail ve Mısır birbirlerine hava saldırıları düzenliyordu. Her iki ülke de askeri uçaklarının bakımını aynı şirkete yaptırıyordu. Şirket temsilcileri, saldırılar öncesinde birbirlerini uyararak ortadan kayboluyorlardı. Radara gerek var mı?