- JPMorgan, Şubat vadeli işlemler için 4 milyar dolarlık külçe altını ABD’ye fiziki olarak teslim etmeye hazırlanıyor; bu, Trump’ın tarifelerinin yarattığı risklere karşı alınan önlemlerle bağlantılı.
- Comex’te toplam 30 milyon onsluk teslimat bildirimi yapıldı; bu rakam 1994’ten bu yana görülen en yüksek ikinci hacim.
- Londra–New York arasındaki fiyat farkı (arbitraj) ve tarife riskleri, altının fiziki taşınmasını hızlandırıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci dönemine hızlı giriş yapan tarife politikaları, küresel altın piyasalarında da yeni bir dalga yarattı. Dünyanın en büyük altın işlemcisi JPMorgan, Şubat vadeli pozisyonlar için 4 milyar doları aşan külçe altını ABD’ye fiziki olarak teslim etmeye hazırlanıyor. Bloomberg ve FT’nin aktardığına göre, bu karar sadece bir finansal muhasebe işlemi değil; uçaklara yüklenen tonlarca altının Atlantik’i aşarak New York’a yönlendirilmesi anlamına geliyor.
Normalde vadeli altın kontratları çoğunlukla nakit uzlaşma ile kapatılırken, bu kez Comex borsasında 30 milyon onsa ulaşan teslimat bildirimi yapıldı. Bu miktar, 1994’ten bu yana görülen en büyük ikinci fiziki teslimat hacmi olarak kayıtlara geçti. Böylesi bir ölçek, piyasalarda güvenlik, lojistik ve maliyet baskılarını da beraberinde getiriyor.
Bu hareketin arkasında arbitraj fırsatları bulunuyor. Londra ile New York arasındaki fiyat farkları, özellikle Trump’ın tarifelerinin yarattığı belirsizlikler nedeniyle açılmış durumda. Büyük bankalar, Londra’da görece ucuz kalan altını satın alıp, ABD’ye fiziki olarak getirerek Comex üzerinde daha yüksek fiyatlardan teslim etmeyi planlıyor. Bu da finansal tabirle “fiziki arbitraj” olarak tanımlanıyor.
Ancak bu stratejinin riskleri de var. Yüksek taşıma maliyetleri, sigorta giderleri ve tarifeler nedeniyle gecikmeler, teslimatların kârlılığını azaltabilir. Yine de JPMorgan gibi devler için bu ölçekteki pozisyonlarda, fiziki teslimat arbitrajı kârlı kalmaya devam ediyor.
Sonuçta, altın piyasasında yaşanan bu yoğun teslimat hareketi, yatırımcılara şunu gösteriyor: Kağıt üzerindeki kontratlar bir yana, jeopolitik ve ticari risklerin arttığı dönemlerde “fiziki altının” önemi daha da öne çıkıyor.