BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Nükleer Komşular Arasındaki Gerilim Su Krizi Gibi Başladı
Hindistan ile Pakistan arasında yıllardır süregelen İndus Nehri üzerindeki su paylaşımı krizi, son günlerde yeniden alevlendi. Hindistan’ın Cammu Keşmir’deki saldırı sonrası İndus Suları Anlaşması’nı askıya aldığını duyurmasıyla, Pakistan’a akan su miktarında ciddi düşüş yaşandı. Özellikle Chenab Nehri’nin akışının kesilmesi, İslamabad yönetiminde büyük tepki yarattı.
Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Asif, bu adımı “savaş nedeni” olarak gördüklerini açıklarken, nükleer silahlara sahip iki ülke arasında gerilim yeniden stratejik kırmızı çizgilere dayandı. Peki bu stratejik kırmızı çizgiler ne idi ? Bu sorunun bölgedeki ülkelerin ve komşularının da dahil edildiği daha derin bir bakış açısına ihtiyacı var.
Çin İçin Pakistan’ın Stratejik Önemi
Çin ile Pakistan arasındaki yakın işbirliği, her iki ülkenin de birbirini “yakın stratejik müttefik” olarak görmesiyle karakterizedir. Pakistan, Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk ülkelerden olmuş ve 1951’de diplomatik ilişkiler kurulmuştur. O tarihten bu yana iki ülke, düzenli üst düzey ziyaretler ve anlaşmalarla “pek yakın ve destekleyici” özel bir ilişkiyi korumuş; Çin, Pakistan’a sürekli ekonomik, askeri ve teknik yardım sağlamıştır. Bu stratejik ortaklık, yalnız ikili ilişkiler açısından değil, küresel ve bölgesel güç dengeleri bakımından da önem taşımaktadır. Çin’in yükselen bir güç olarak enerji güvenliği, ticaret yolları ve denizlere erişim hedefleri; Pakistan’ın coğrafi konumu, askeri kapasitesi ve Hindistan’la ilişkileriyle birleştiğinde, ortaya karmaşık bir jeopolitik denklem çıkmaktadır. Bu analizde, Çin açısından Pakistan’ın stratejik önemini sağlayan unsurlar bütüncül bir bakışla incelenecektir.
Coğrafi Konum ve Deniz Erişimi: Gwadar Limanı’nın Rolü
Çin, coğrafi olarak geniş bir deniz kıyısına sahip olsa da Hint Okyanusu’na doğrudan kıyısı olmayan ve Basra Körfezi gibi kritik enerji kaynaklarına uzak bir konumdadır. Özellikle Çin’in batı ve iç kesimleri, açık denizlere erişim için binlerce kilometrelik mesafelere ve diğer ülkelerin kontrolündeki boğazlara mahkûmdur. Bu durum, Çin donanmasının Hint Okyanusu’na çıkışını ve denizaşırı operasyonlarını kısıtlayan önemli bir engel olarak görülür. Çinli stratejistler, uzun yıllardır Hint Okyanusu’ndaki deniz ikmal hatlarının (Sea Lines of Communication – SLOC) güvenliği ve “Malakka Açmazı” adı verilen boğazlara bağımlılık sorunuyla meşguldür. İşte bu bağlamda Pakistan’ın Gwadar Limanı stratejik bir çözüm olarak ön plana çıkmaktadır.
Gwadar, Pakistan’ın güneybatısında, Arap Denizi kıyısında bulunan derin su limanıdır. Çin, 2013 yılında Gwadar’ın işletme haklarını devralarak limanın geliştirilmesini üstlenmiştir. Bu liman, coğrafi konumu itibariyle son derece kritik bir noktadadır: Hürmüz Boğazı’na sadece 240 mil mesafede olup Basra Körfezi’nden çıkan petrol ve gaz rotalarının hemen yanı başındadır. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) kapsamındaki karayolu ve demiryolu bağlantıları sayesinde Gwadar, Çin’in Sincan (Xinjiang) bölgesini doğrudan denize bağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Nitekim CPEC, Kuzeybatı Çin’i Pakistan’ın Arap Denizi’ndeki limanlarına en kısa yoldan bağlamayı hedefleyen, kara ve deniz unsurlarını birleştiren milyarlarca dolarlık bir projedir. Bu koridor tamamlandığında Çin, karayoluyla Pakistan üzerinden Hint Okyanusu’na erişebilecek; böylece bugüne dek Çin’in dış ticaret ve enerji nakliyatında can damarı olan Malakka Boğazı gibi kırılgan noktaları kısmen devre dışı bırakabilecektir.
Çin donanması (PLAN) açısından bakıldığında, Gwadar Limanı stratejik bir dayanak noktası olarak değerlendirilmektedir. Çin’in bugüne dek yurt dışındaki tek deniz üssü 2017’de açılan Cibuti Üssü’dür ve Hint Okyanusu’nda kalıcı varlık için yeterli üs ağına sahip değildir. Gwadar ise “Çin’in Hint Okyanusu’ndaki ileri karakolu” olarak nitelendirilmiş, PLAN’ın denizaşırı operasyonlarını destekleyebilecek potansiyele sahip bir liman olarak görülmüştür. Her ne kadar Çin Donanması resmen Gwadar’ı kullanmaya başlamamış olsa da, limanın ikili kullanıma (ticari ve askeri) uygun altyapısı ileride bir deniz üssüne dönüşebileceği yönünde analizlere konu olmaktadır. Çin’in Hint Okyanusu’nda güç projeksiyonu yapabilmesi ve donanmasını açık denizlere çıkarabilmesi için Gwadar ve benzeri limanlar kritik halkalar olarak değerlendirilir. Bu nedenle Pekin, Gwadar’ı Hambantota (Sri Lanka), Karachi (Pakistan) ve Cibuti gibi diğer liman projeleriyle birlikte tek bir stratejik zincirin parçası olarak görmektedir. Sonuç olarak Pakistan, coğrafi konumu ve Gwadar Limanı vasıtasıyla, Çin’in denizlere çıkışında kilit bir kapı işlevi görmektedir.
Çin–Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) ve Yatırımların Jeoekonomik Boyutu
Harita 1: Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru güzergâhı. Haritada, Çin’in Sincan bölgesindeki Kaşgar şehrinden (haritanın üst kısmında “China” olarak belirtilmiş) başlayan kara yolu ağının Pakistan içinden geçerek güneyde Arap Denizi kıyısındaki Gwadar Limanı’na ulaştığı görülmektedir. Bu koridor, Çin’in denize alternatif bir çıkış yolu elde etme ve Pakistan’ın altyapısını geliştirme planlarının somutlaştığı bir projedir.

CPEC, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) kapsamındaki en önemli projelerden biridir ve hem ekonomik hem stratejik hedeflere hizmet etmektedir. Koridor, yaklaşık 3.000 km uzunluğunda bir hat boyunca otoyollar, demiryolları, limanlar ve enerji santrallerinden oluşan entegre bir altyapı ağıdır. Gwadar’dan Kaşgar’a uzanan bu hat, bir yandan Pakistan’ın kalkınması için kritik önemde altyapı yatırımlarını içerirken, diğer yandan Çin’e Arap Denizi’ne doğrudan erişim sağlayan stratejik bir arter sunmaktadır. 2020 itibarıyla CPEC kapsamındaki projelerin toplam değeri 60 milyar doları aşmıştır ve bu yatırımların önemli bir kısmı ulaşım ile enerji altyapısına yöneliktir.
Bu yatırım hamlesinin jeoekonomik nedenleri, Çin’in hem kendi ekonomik çıkarlarını hem de bölgesel nüfuzunu ilgilendirir. İlk olarak, Çin uzun vadede enerji güvenliğini artırmayı hedeflemektedir. Bugün Çin petrol ithalatının yaklaşık %80’i Orta Doğu ve Afrika’dan gelip Hint Okyanusu güzergâhını izleyerek Çin’e ulaşmaktadır. Bu denizyolu, Malakka gibi dar boğazlardan geçtiği için hem fiziksel mesafe uzundur hem de jeopolitik risklere açıktır. CPEC ile tesis edilen kara bağlantısı, Basra Körfezi’nden gelen petrolün Pakistan üzerinden Çin’e taşınabileceği alternatif bir rota yaratır. Bu sayede Çin, Malakka Boğazı’na bağımlılığını bir nebze de olsa azaltmayı ve olası bir abluka durumunda enerji akışını sürdürmeyi planlamaktadır. İkinci olarak, Kuşak ve Yol Girişimi bağlamında bölgesel ekonomik bütünleşme ve pazar erişimi hedeflenmektedir. CPEC, Çin’in Batı Çin (Sincan) gibi nispeten az gelişmiş bölgelerine yatırım çekmekte ve bu bölgelere ticari canlılık getirmektedir. Koridor üzerindeki özel ekonomik bölgeler (SEZ) Çinli ve Pakistanlı şirketlerin sanayi ve ticaret faaliyetlerini kolaylaştıracak şekilde tasarlanmıştır. Böylece Çin, kendi kapasite fazlası bulunan inşaat ve sanayi sektörlerine yeni pazarlar yaratırken, Pakistan ekonomisine de büyüme imkânı sunmaktadır.
Çin’in Pakistan’daki yatırımlarının önemli bir boyutu da enerji projeleridir. Pakistan uzun yıllardır elektrik açığı yaşayan bir ülke olup ekonomik büyümesi enerji kıtlıklarıyla sekteye uğramaktaydı. CPEC kapsamında bu sorunu hedefleyen çok sayıda enerji santrali projesi devreye alınmıştır. Toplam 16.000 MW’ı aşkın yeni elektrik kapasitesi oluşturmayı planlayan bu projelere $34 milyar’dan fazla yatırım yapılmaktadır. Santrallerin yaklaşık %75’i kömür yakıtlı olup, Çin’in enerji yatırımları sayesinde Pakistan’ın kronik elektrik kesintilerinin giderilmesi öngörülmektedir. Bu enerji yatırımları, Pakistan’ın sanayisini besleyecek ve kalkınma hedeflerine katkı sağlayacak olmakla birlikte, Çin açısından da çift yönlü fayda sağlamaktadır: Bir yandan Çinli şirketler kârlı sözleşmelerle Pakistan’da uzun vadeli getiri elde ederken, diğer yandan Pakistan ekonomisinin istikrar kazanması, Pekin’in bölgedeki güvenilir müttefikinin güçlenmesi anlamına gelecektir. Nitekim Çin, bu yatırımlarla Pakistan’ı ekonomik olarak kendine daha da bağımlı hale getirerek stratejik nüfuzunu pekiştirmektedir. Pekin, milyarlarca dolarlık kredi ve yatırımlar karşılığında İslamabad üzerinde finansal bir baskı unsuru elde etmekte; bu da gerektiğinde Çin’in Pakistan’ı kendi yörüngesinde tutmasını kolaylaştırmaktadır. Örneğin, bazı analizlere göre Pakistan’ın CPEC borçlarını ödeyememesi durumunda Çin’in Gwadar gibi stratejik varlıklar üzerinde daha fazla kontrole sahip olabileceği endişeleri dile getirilmektedir. Dolayısıyla, CPEC ve bağlantılı yatırımlar, Çin’in ekonomik çıkarları ile jeopolitik hesaplarının kesişim noktası olarak değerlendirilebilir. Çin, Pakistan’a yaptığı yatırımlarla hem Kuşak ve Yol vizyonunu somutlaştırmakta hem de Hindistan’ı çevreleme stratejisine ekonomik bir boyut kazandırmaktadır.
Savunma İşbirliği: Silah Tedariki ve Askerî Kapasite
Pakistan’ın Çin için stratejik önemini pekiştiren bir diğer unsur, iki ülke arasındaki yoğun savunma işbirliği ve silah ticaretidir. Çin, uzun yıllardır Pakistan’ın başlıca silah tedarikçisi konumundadır ve son on yıllarda bu alandaki işbirliği daha da derinleşmiştir. Savaş uçakları, güdümlü füzeler ve fırkateynlere kadar uzanan ortak savunma projeleri geliştirilmiş; Batılı kaynaklardan uzaklaşan Pakistan ordusu en modern teçhizat için Pekin’e yönelmiştir. Özellikle son yirmi yılda, ABD ile Pakistan arasındaki ilişkilerin bozulması ve Batı’dan silah tedarikindeki kısıtlar, İslamabad’ı Çin yapımı sistemlere daha fazla bağımlı hale getirmiştir. Bunun sonucunda Pakistan, Çin’den en çok silah satın alan ülke konumuna gelmiştir: Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre Pakistan, Çin’in tüm silah ihracatının yaklaşık %47’sini tek başına gerçekleştirerek birinci sırada yer almaktadır.
Çin ile Pakistan arasında ortak geliştirilen savunma projeleri, Pakistan’ın Hindistan karşısındaki caydırıcılığını artırmaktadır. Örneğin, JF-17 Thunder savaş uçağı iki ülkenin işbirliğiyle üretilmiş ve Pakistan Hava Kuvvetleri’nin belkemiği haline gelmiştir. Yine Çin’in yardımıyla geliştirilen Al-Khalid ana muharebe tankı (Çin’deki VT-1A temel alınarak) Pakistan ordusunun zırhlı birliklerinde önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda Pekin, İslamabad’a daha da ileri teknoloji sistemler sağlamaya başlamıştır: HQ-9P uzun menzilli hava savunma sistemi, CM-400AKG süpersonik gemisavar füzeler ve Çin yapımı silahlı insansız hava araçları Pakistan envanterine katılmıştır. 2022’de Çin, hava kuvvetlerinde kullanması için Pakistan’a gelişmiş J-10C avcı uçakları tedarik etmiş; bu uçaklar, Fransa yapımı Rafale’lere yanıt olarak Pakistan tarafından konuşlandırılmıştır. Nitekim Mayıs 2025’te Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan son sıcak çatışmalarda, Pakistan Hava Kuvvetleri Çin yapımı J-10C uçakları ve PL-15 havadan havaya füzeleri kullanarak Hindistan hedeflerine karşı operasyon icra ettiğini açıklamıştır. Bu olay, Çin’den alınan modern silahların Pakistan tarafından fiilen Hindistan’a karşı kullanılabildiğini gösteren çarpıcı bir örnek olmuştur. Ayrıca Çin, Pakistan’a gelişmiş füze sistemleri de sağlamıştır: 1990’larda M-11 kısa menzilli balistik füzeleri Çin’den transfer edilmiş ve Pakistan bunları kendi Hatf füze serisine entegre etmiştir. Günümüzde Pakistan’ın envanterindeki birçok balistik füzenin (örneğin Shaheen serisi) Çin teknolojisine dayandığı bilinmektedir.
Tüm bu savunma işbirliği sayesinde Pakistan, Hindistan’a karşı Çin menşeli modern bir silah portföyüne sahip olmuş durumdadır. Çin ise Pakistan’ı silahlandırarak hem müttefikinin güvenliğini takviye etmekte hem de bölgesel rakibi Hindistan’ın askeri açıdan dengelenmesini sağlamaktadır. Beijing, İslamabad’a sadece silah satmakla kalmayıp düzenli ortak tatbikatlar yapmakta ve istihbarat paylaşımı anlaşmaları yürütmektedir. Örneğin, Çin ve Pakistan orduları arasında yıllık “Shaheen” adlı ortak hava tatbikatları gerçekleştirilmekte; ayrıca deniz kuvvetleri de ortak manevralarla işbirliğini pekiştirmektedir. Bu yakın askeri koordinasyon, Hindistan açısından iki cepheli bir tehdit senaryosunu sürekli canlı tutmaktadır. Pakistan’ın Çin’den aldığı savunma desteği sayesinde güçlü bir düşman olarak kalması, Yeni Delhi’nin kaynaklarının hem batı (Pakistan) hem kuzey (Çin) sınırlarına paylaştırılmasına yol açmaktadır. Neticede, savunma alanındaki Çin-Pakistan işbirliği, Hindistan’ın askeri dengesini kendi lehine çevirmeye çalışan Çin stratejisinin temel ayaklarından biri haline gelmiştir.
Nükleer Program ve Stratejik Caydırıcılık
Pakistan’ın nükleer silah kapasitesi, Güney Asya’daki güç dengelerini kökten değiştirmiş ve Çin bu süreçte dolaylı-dolaysız kritik bir rol oynamıştır. İslamabad yönetimi 1970’lerden itibaren nükleer silah programını başlatmış ve 1998’de başarıyla nükleer deneme yaparak fiilen nükleer güç statüsü kazanmıştır. Bu gelişmenin perde arkasında, Çin’in sağladığı teknoloji ve malzeme desteği olduğu yaygın kabul gören bir gerçektir. Çin, 1980’ler ve 90’lar boyunca Pakistan’a zenginleştirilmiş uranyum, nükleer savaş başlığı tasarımları ve kritik füze bileşenleri temin ederek Pakistan’ın nükleer silah geliştirmesini kolaylaştırmıştır. Hatta Pakistan’ın ilk atom bombasının tasarımının, Çin’den verilen bir nükleer blueprint (mavi baskı) üzerine inşa edildiği uluslararası uzmanlarca belirtilmektedir. 1980’lerin ortasında Çin’in Pakistan’a yaklaşık 50 kg yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum sağladığı ve bu sayede Pakistan’ın nükleer silah yapımında kritik eşiği aştığı iddia edilmiştir. Ayrıca 1990 yılında Çin, nükleer başlık taşıyabilecek kapasitedeki M-11 balistik füzelerini Pakistan’a teslim etmiş, bu da Pakistan’ın nükleer silahlarını hedefe ulaştırma (taşıyıcı sistem) kabiliyetini pekiştirmiştir.
Pekin’in bu yardımlarının ardındaki stratejik motivasyon açıktır: Pakistan’ın nükleer silaha sahip olması, Hindistan’ın bölgesel üstünlüğüne karşı güçlü bir caydırıcı denge unsuru yaratmaktadır. Çin, Hindistan’ı doğrudan dengeleyebilmek için Pakistan’ın askeri açıdan güçlenmesini çıkarına uygun görmüştür. 1998’de Hindistan’ın ve hemen ardından Pakistan’ın nükleer denemeler yapmasıyla Güney Asya’da üçlü bir nükleer denge oluşmuştur – Çin, Hindistan ve Pakistan artık karşılıklı caydırıcılığa dayalı hassas bir denge içerisindedir. Bir yorumcu bu durumu “Asya’nın nükleer satrancı” olarak tanımlamış; her bir hamlenin diğer iki aktör tarafından dikkatle izlendiği bir stratejik denklem ortaya çıkmıştır. Örneğin, Çin’in Pakistan’a olan desteği, Hindistan’ın 1998’deki nükleer test kararında etkili bir faktör olmuş; Yeni Delhi, “Çin-Pakistan nükleer eksenine” karşı kendi nükleer caydırıcılığını tesis etme ihtiyacı hissetmiştir. Bu gelişmeler ise Çin’i daha fazla nükleer envanter geliştirmeye sevk edebilecek bir güvenlik ikilemini tetiklemiştir. Dolayısıyla Çin’in Pakistan’a nükleer alandaki yardımları, Hindistan-Çin-Pakistan üçgenindeki silahlanma yarışını da şekillendiren bir unsur olmuştur.
Günümüzde Pakistan, yaklaşık 160-165 nükleer savaş başlığına sahip bir ülkedir ve bu cephaneliğin önemli bir kısmı Çin teknolojisi ile geliştirilen balistik füzeler üzerinde konuşlandırılmıştır. Çin ise Pakistan’ın nükleer statüsünü uluslararası platformda zımnen desteklemektedir; örneğin Pakistan’ın Nükleer Tedarikçiler Grubu (NSG) üyeliğine Çin olumlu bakarken, Hindistan’ın üyeliğine karşı çıkmaktadır. Ayrıca Çin, Pakistan’ın sivil nükleer enerji alanında da ortağı durumundadır: Karaçi ve Punjab’da inşa edilen nükleer enerji reaktörleri Çin tarafından sağlanan teknolojiyle kurulmaktadır. Bu sivil nükleer işbirliği, Pakistan’ın enerji ihtiyacını karşılamaya yardım etmenin ötesinde, Çin’in Pakistan üzerindeki nüfuzunu güçlendiren bir diğer faktördür. Özetle, Pakistan’ın nükleer yapılanması Çin’in doğrudan ve dolaylı katkılarıyla gerçekleşmiş ve bunun sonucu olarak Pakistan, Hindistan’a karşı güçlü bir caydırıcılık kazanırken Çin de dolaylı olarak Hindistan’ı çevreleme stratejisine nükleer boyutu eklemiştir.
Hindistan–Çin–Pakistan Üçgeninde Denge Unsuru Olarak Pakistan
Pakistan, tarihsel ve coğrafi rekabet dinamikleri nedeniyle, Hindistan-Çin-Pakistan üçgeninde daima özel bir konuma sahip olmuştur. Çin için Pakistan’ın belki de en kritik stratejik değeri, Hindistan’ı dengeleme ve meşgul etme fonksiyonudur. Pekin ve Yeni Delhi arasında 1962’den bu yana devam eden rekabet ve güvensizlik ortamında, Çin’in Pakistan’la yakın ittifakı, Hindistan’ın tek başına bölgesel hegemonya kurmasını engelleyen bir ağırlık merkezi yaratmıştır. Çin-Pakistan ittifakı, Pekin’in Hindistan’ı kendi yükselişine tehdit olmaktan alıkoyma stratejisinin kilit enstrümanlarından biri olarak görülür. Resmî söylemde Çin-Pakistan ilişkisi ekonomik işbirliği ve bölgesel istikrara katkı olarak çerçevelense de, altında yatan jeopolitik gerçeklik, Hindistan’ın yükselişini askeri, ekonomik ve diplomatik hamlelerle dizginleme çabasıdır.
Bu stratejinin askeri boyutu, Pakistan’ın Hindistan’a karşı bir arka cephe oluşturmasıdır. Çin, Pakistan’ı askeri açıdan destekleyerek Hindistan’ı iki cepheli bir güvenlik ikilemiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Eğer Hindistan Çin ile kuzey sınırında bir çatışmaya girerse, batı sınırında Pakistan tehdidinin varlığı Hindistan’ın tüm dikkatini ve kaynaklarını tek bir yöne odaklamasını engeller. Barış zamanında dahi, iki cepheli ihtimalinin varlığı Hindistan’ın stratejik planlamasını zorlaştırır ve savunma kaynaklarını bölüştürmeye zorlar. Washington Post’da yer alan bir analize göre, Çin ve Pakistan’ın olası koordineli hareketleri fikrinin kendisi bile Hindistan’ı sürekli teyakkuzda tutan güçlü bir caydırıcıdır; bu durum Yeni Delhi’nin tam kapasiteyle küresel güç olma hedeflerine odaklanmasını geciktirmektedir. Nitekim Çin’in Pakistan’a gelişmiş silahlar sağlaması ve ortak tatbikatlar yapması, Hindistan’ı hem kuzeyde (Çin sınırı) hem de batıda (Pakistan sınırı) önemli askeri varlık bulundurmaya mecbur bırakmıştır.
Diplomatik alanda da Çin, Pakistan’ı Hindistan’a karşı bir denge unsuru olarak kullanmaktadır. Pekin, uluslararası forumlarda sık sık İslamabad’ın pozisyonunu destekleyerek Yeni Delhi’yi sınırlandırmaya çalışır. Örneğin, Birleşmiş Milletler’de Çin, Pakistan’ı rahatsız edecek Kaşmir gibi konularda İslamabad’ın yanında durmakta; Keşmir’de Hint yönetimine karşı Pakistan’ın tutumunu desteklediğini açıkça beyan etmektedir. Yine Çin, Birleşmiş Milletler’de Hindistan’ın talep ettiği bazı girişimleri Pakistan lehine engellemiştir. Özellikle Pakistan merkezli bazı militan grupların küresel terör listesine alınmasına yönelik Hindistan girişimleri, Çin tarafından veto edilerek engellenmiştir. Bu tutum, Pekin’in İslamabad’a verdiği diplomatik kalkan işlevini gösterir. Ayrıca Çin, Hindistan’ın uluslararası alanda yükselmesini engellemeye dönük hamlelerinde de Pakistan’ı dolaylı olarak kullanır. Örneğin, Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliğine açıkça karşı çıkan Çin, Pakistan’ın da bu karşıt görüşte olmasını avantaj bilmektedir. Benzer şekilde, Hindistan’ın Nükleer Tedarikçiler Grubu üyeliğine Çin karşı çıkarken Pakistan’ın da kendi üyelik talebini öne sürmesi bu denklemi pekiştirmektedir.
Bölgesel ittifak dinamikleri açısından bakıldığında, Pakistan Çin için vazgeçilmez bir müttefik konumundadır. İki ülke arasındaki ilişki Pakistan’da sıklıkla “her koşulda dostluk” (all-weather friendship) şeklinde tanımlanır; hatta Pakistanlı liderler Çin ile dostluğu “dağlardan yüksek, denizlerden derin” sözleriyle övmüştür. Bu retorik, işin duygusal boyutunu yansıtmakla birlikte, altında somut stratejik çıkarlar yatar. Pakistan, Çin’in İslam dünyasına açılan bir kapısı ve bölgede güvendiği bir ortaktır. Soğuk Savaş döneminde dahi Pakistan, Çin ile ABD arasında arabuluculuk yaparak Pekin’in izolasyondan çıkmasına katkı sağlamıştır (1972’de Başkan Nixon’ın Çin ziyareti Pakistan’ın kolaylaştırmasıyla gerçekleşmiştir). Günümüzde de Pakistan, Çin’in bölgesel stratejisinde Hindistan’ı çevreleyen bir halka ve Güney Asya’da Çin nüfuzunun taşıyıcı sütunu konumundadır.
Öte yandan, Hindistan cephesinden bakıldığında Çin-Pakistan yakınlaşması ciddi bir güvenlik tehdidi olarak algılanmaktadır. Hint stratejistler, “İnci Dizisi” (String of Pearls) adı verilen Çin’in deniz üsleri ve ittifaklar ağını Pakistan’ın Gwadar Limanı dahil olmak üzere Hindistan’ı çevrelemeye yönelik bir plan olarak değerlendirmektedir. CPEC projesinin Pakistan üzerinden geçerek Çin’i Hint Okyanusu’na ulaştırması, Yeni Delhi’de Çin ve Pakistan’ın Hint çıkarlarına karşı ortak bir strateji izlediği endişesini artırmıştır. Hindistan, Gwadar’da ileride bir Çin deniz üssü kurulabilme ihtimalini kendi deniz hâkimiyetine uzun vadeli bir tehdit olarak görmektedir. Dolayısıyla Pakistan, Çin’in desteğiyle adeta Hindistan’ın “yumuşak karnı” haline gelmiş; bu durum Hindistan-Çin ilişkilerinde de gerginliği besleyen bir faktör olmuştur.
Stratejik Ortaklığın Geleceği
Çin için Pakistan, jeostratejik bulmacanın birçok parçasını birleştiren hayati bir ortak olarak öne çıkmaktadır. Coğrafi olarak Pakistan, Çin’e Hint Okyanusu’na alternatif bir çıkış ve deniz yolları güvenliği sağlama imkânı sunar. Ekonomik olarak CPEC ve diğer yatırımlar sayesinde Çin, enerji güvenliğini artırmakta, Kuşak ve Yol Girişimi’ni Hint Okyanusu’na uzatmakta ve bölgedeki nüfuzunu ekonomik araçlarla derinleştirmektedir. Askerî alanda ise Pakistan, Çin yapımı silahlarla donanmış bir müttefik olarak Hindistan’ın karşısında durmakta; Çin’in savunma ihracatı ve teknolojik yardımları sayesinde bölgesel güç dengesi Pekin’in lehine şekillenmektedir. Nükleer caydırıcılık boyutunda da Pakistan’ın varlığı, Hindistan’ı tek başına hareket edemez konuma getirerek Çin’in stratejik rahatlığını artırmaktadır.
Bütün bu unsurlar birleştiğinde, Pakistan Hindistan-Çin-Pakistan üçgeninde Çin lehine denge sağlayan kilit unsur haline gelmiştir. Beijing, İslamabad ile kurduğu “demir kardeşliği” koruyarak hem güneybatı sınırında dost bir ülkeye sahip olmanın güvenini yaşamaktadır, hem de rakip Hindistan’ın sürekli iki cepheli bir gerilim içinde kalmasını sağlamaktadır. Pakistan’ın Çin için önemi, yalnız bugünün koşullarına değil, geleceğin stratejik hesaplarına da yansımaktadır. Örneğin, Çin’in Orta Asya ve Orta Doğu’ya yönelik politikalarında Pakistan bir geçiş ülkesi ve İslam dünyasıyla bağ kurma noktasıdır. Keza, enerji nakil hatlarının çeşitlendirilmesi, deniz ticaret yollarının güvenliği ve bölgesel terörle mücadele konularında da iki ülke kader ortaklığı içindedir.
Ancak bu yakın ilişkinin getirdiği riskler de yok değildir. Pakistan ekonomisinin Çin’e aşırı bağımlı hale gelmesi, borç tuzağı tartışmalarını gündeme getirmekte ve Pakistan’ın egemen kararlarında Çin etkisini sorgulatmaktadır. Öte yandan Hindistan ile gerilimlerin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi ihtimalinde, Çin kendini Pakistan’ın yanında bulursa büyük bir bölgesel savaşın tarafı olma riskini taşır. Dolayısıyla Pekin, İslamabad ile yakın ittifakını dikkatlice yönetmek zorundadır. 2025 yılı itibarıyla görünen odur ki, Çin-Pakistan stratejik ortaklığı her iki tarafın da vazgeçilmez gördüğü, uzun vadeli hesaplarla güçlendirdiği bir eksendir. Bu eksende Pakistan, Çin’in büyük güç stratejisinde koşulları benzersiz bir müttefik olarak yer almakta; Çin için jeopolitik satranç tahtasında önemli bir “vezir” rolü oynamaktadır. Çin ve Pakistan arasındaki bu stratejik yakınlık devam ettikçe, Güney Asya’daki güç dengelerinin de bu doğrultuda şekillenmeye devam etmesi beklenmektedir.
Kaldı ki yaşanan Hindistan-Pakistan arasındaki son gerginlikte ülkelerin tarifelere bağlı olarak yapacakları pazarlıkta bu konu ellerinde zamanı geldiğinde kullanmak üzere bir koz olarak tutmaları buradaki gerginliği hep canlı tutacaktır.
Kaynaklar:
- Singh, P. K. (2017). China’s Strategic Gateway to the Indian Ocean. Reconnecting Asia – CSIS
- Small, A. (2020). The China-Pakistan Axis. Oxford University Press.
- Khedroob, T. (2025). “The role of the China-Pakistan alliance.” The Washington Post
- Wikipedia (Türkçe). “Çin-Pakistan ilişkileri.”
- Heritage Foundation (1998). China’s Nuclear Aid to Pakistan
- Gateway House (2021). “China’s ports in the Indian Ocean”
- Anadolu Ajansı (2025). “Pakistan, Çin yapımı J-10C uçakları kullandı.”
- M5 Dergi (2021). “Çin, Bu Silahlarla Pakistan Ordusunu Güçlendiriyor”
- CSIS ChinaPower. “How much trade transits the South China Sea?”
- SIPRI (2020). “Trends in International Arms Transfers”