BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Ancak Fransa, bunun büyük kısmını finanse edecek imkâna sahip değil.
Soğuk bir Haziran gününde, Grönland açıklarında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, meydan okurcasına bir dayanışma mesajı vermek üzere bir Danimarka savaş gemisine bindi. Bu, oldukça cüretkâr bir diplomatik hamleydi. Macron’un “ellerinizi çekin” mesajı, kısmen Danimarka toprağını ilhak etmekle tehdit eden ABD Başkanı Donald Trump’a yönelikti. “Grönland satılık değil, el konulacak bir yer değil,” dedi Macron. Ancak bu mesaj aynı zamanda Avrupalılar içindi: birlikte durmalı, kendilerine güvenmeli ve Amerika’ya bağımlı yaşamayı bırakmalılar.
Macron, 2017’de ilk kez seçildiğinden beri Avrupa’nın “stratejik özerklik” fikrini savunuyor. Yıllar boyunca bu fikir, Fransa’nın Atlantikçi komşuları tarafından fazla hayalci ve eski tarz “Gaulcü” bir kibir olarak görülerek nazikçe geri çevrildi. Ancak Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ve Avrupa’ya yönelik ilgisizliği, kıtadaki liderleri sarsmış durumda. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz bile Avrupalılara “Amerika’dan bağımsızlık kazanmaları” çağrısı yaptı.
Ancak bu durum, Fransa için rahatsız edici bir çelişkiyi de ortaya koyuyor: Macron’un Avrupa’nın ne yapması gerektiği konusundaki tespitleri doğru çıksa da, bu hedefleri finanse etme konusunda en kötü konumdaki ülkelerden biri Fransa. Fransa’nın ana AB ortağı Almanya, savunma harcamalarını artırmak için bütçe alanına sahip. Ancak Fransa’nın mali durumu zaten sıkışık. Avrupa Komisyonu’na göre, 2025’te Fransa’nın bütçe açığı GSYİH’nın %5,6’sına, kamu borcu ise %116’sına ulaşacak — bu oranlar Yunanistan ve İtalya’dan sonra en yüksek. Fransa’nın savunma harcamalarını 2035’e kadar GSYİH’nın %2’sinden %3,5’ine çıkarması, 2024 savunma bütçesinin neredeyse iki katına çıkarılması, yani yaklaşık 80 milyar € (94 milyar $) ek harcama anlamına geliyor.
İyi haber şu ki, daha fazla savunma harcaması için geniş bir toplumsal uzlaşma var. Yakın tarihli bir ankete göre halkın üçte ikisinden fazlası savunma bütçesinin artırılmasını destekliyor. Hatta aşırı sağcı Marine Le Pen’in Ulusal Birlik (RN) partisinin seçmenlerinin azımsanmayacak bir kısmı da buna onay veriyor. Sosyalistlerden Cumhuriyetçilere kadar birçok siyasi parti bu artışı genel olarak destekliyor.
Ancak bu harcamaların siyaseten hayata geçirilmesi hala oldukça zor. Macron, merkez sağdan François Bayrou tarafından yönetilen kırılgan bir azınlık hükümetine sahip. 15 Temmuz’da, “Fransa kamu maliyesi için bir gerçek anı” ilan eden Bayrou, açığı %4,6’ya indirmek için 2026 yılında 44 milyar € tasarruf yapılacağını duyurdu. Bu tasarruflar arasında iki resmi tatilin iptali ve savunma harcamaları dışındaki tüm bütçelerin dondurulması da yer alıyor. Bayrou’dan yalnızca birkaç gün önce Macron, “1945’ten bu yana özgürlük hiç bu kadar tehdit altında olmamıştı” diyerek savunma bütçesine iki yıl içinde 6,5 milyar € ek kaynak sağlanacağını açıklamıştı.
Ancak Bayrou için bu adımları parlamentodan geçirmek son derece zor. 1 Temmuz’da, görevdeki sekizinci güven oylamasından sağ çıktı; sosyalistler hükümete karşı oy verdi, RN ise çekimser kaldı. Macron’un bir yardımcısının ifadesiyle: “Siyasi denklem tam bir karmaşa. Başbakan şu anda sadece hayatta kalmaya çalışıyor.” Sonbaharda 2026 bütçesi meclise geldiğinde yeni güven oylamaları muhtemel. Bayrou hükümeti düşebilir.
Her zamanki gibi Fransa, bu sorunun bir kısmını AB’deki dostlarıyla paylaşarak çözmeyi umuyor. Mayıs ayında hükümetin stratejik planlama kurulu tarafından yayımlanan bir rapor, iç bütçe çabalarına tamamlayıcı olarak Avrupa genelinde ortak savunma borçlanması yapılmasını önerdi. Bu kurulun başkanı ve eski Avrupa Bakanı olan Clément Beaune, “Kolay bir çözüm yok” diyor. “Ama AB tarihinde ilk kez herkes ortak bir tehdit olduğunu ve yeniden silahlanma ihtiyacını fark etti.”
NATO’nun eski genel sekreter yardımcısı Camille Grand ise, Rusya’nın yeniden silahlanması ve Amerika’nın güvenilmezliği göz önünde bulundurulduğunda, ortak borçlanmanın hem Fransa hem de Avrupa’nın ortak savunması için “çok iyi” bir senaryo olduğunu savunuyor.
Ancak bu tür ortak borçlanmalar, Almanya liderliğindeki “tutumlu” AB ülkelerinin sert direnişiyle karşılaşacaktır. Beaune, Fransa’nın kendi bütçesinde çaba gösterdiğini gösterebilirse bu ülkelerin ikna edilebileceğini söylüyor. Ancak Bayrou’nun planları şimdiden sert tepkilerle karşılaştı.
Le Pen bu planları “kabul edilemez” ilan etti. Sosyalist lider Olivier Faure, bunları “Fransa’nın sosyal modelinin yıkımı” olarak niteledi. Nitekim bu yılın en hararetli siyasi tartışması sosyal harcamaların nasıl sadeleştirileceği değil, Macron’un 2023’te geçirdiği ve emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran reformun iptal edilip edilmeyeceği oldu.
2027’ye kadar görevde kalacak olan Macron için bu durum hem hayal kırıklığı hem de hayal kırıklığına dönüşen bir başarı. Kendi ifadesiyle, Fransız toplumunu stratejik özerklik hedefi için gereken fedakarlık konusunda ikna edecek bir uzlaşıyı oluşturmayı başaramadı. Fransızlar bağımsızlığı sever, ama bunun için bedel ödemeyi sevmez.
Eurasia Group’un Avrupa Direktörü Mujtaba Rahman bu konuda şöyle diyor:
“Fransa’nın Avrupa’dan fon almadan savunma harcaması hedefini tutturabileceğini düşünemiyorum.”
Bu noktada Danimarka ile Fransa arasındaki fark dikkat çekici. Danimarka, Amerika’nın güvenlik şemsiyesine olan bağımlılığını acı bir şekilde terk ederek büyük bir yeniden silahlanma sürecine girdi. Bu yıl savunma harcamaları GSYİH’nın %3’üne ulaşacak. Aynı zamanda emeklilik yaşını 70’e çıkarıyor — bu Avrupa’daki en yüksek yaş. Bu dönüşümün mimarı Başbakan Frederiksen, Grönland’daki buzullar ve fiyortlar arasında Macron ile uzun sohbetler yaptı.
İkisi arasındaki fark netti:
Birisi doğru fikre sahipti; diğeri ise bu fikri hayata geçirmeyi başardı.