BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Yıllar boyunca Japonya, hükümetler için güven verici bir örnekti. 2020’de net kamu borcu GSYİH’nin %162’sine ulaşmasına rağmen, ülkede bir bütçe krizi yaşanmadı. Aksine, 30 yıl vadeli borçlanmanın bile %0,1 gibi çok düşük faizlerle yapılabildiği bir dönem yaşandı. Ancak artık Japonya, “rahatlatıcı örnek” konumundan “uyarı niteliğindeki vaka”ya dönüşüyor.
2022’den bu yana devlet tahvili getirileri istikrarlı şekilde yükseliyor ve bu yıl ani bir sıçrama yaşandı. Faiz ödemeleri, merkezi hükümet bütçesinin onda birini yutuyor. Merkez Bankası da yıllarca süren parasal genişleme döneminde yarattığı devasa likidite üzerine %0,4 GSYİH oranında faiz ödüyor — bu maliyetler nihayetinde vergi mükelleflerinin sırtına biniyor. Yatırımcılar artık Japonya’nın bir mali kriz riski taşıyıp taşımadığını ciddi şekilde sorgulamaya başladı. Üstelik Japon tahvil piyasası son dönemde, zengin ülkelerdeki devlet borçları açısından bir gösterge işlevi görüyor.
İyi haber şu ki, yakın vadede bir çöküş beklenmiyor. Tahvil getirilerindeki artış kısmen enflasyondan kaynaklanıyor; bu da devletin reel olarak daha az geri ödeme yapabileceği anlamına geliyor. Yüksek enflasyon sayesinde net borç oranı yaklaşık %135’e kadar geriledi. Japonya’nın cılız büyüme oranına rağmen, bu oranı sabit tutmak için yalnızca sınırlı bütçe disiplinine ihtiyaç var.
Kötü haber ise, siyasetin yanlış yöne gitmesi. Temmuz sonunda yapılacak Üst Meclis seçimleri öncesi siyasetçiler, seçmene daha fazla maddi destek sözü vermekte yarışıyor.
Enflasyonun hanehalkı gelirini eritmesi nedeniyle seçmen bu tür “rüşvetlere” oldukça açık. Reel ücretler 2019’dan bu yana yaklaşık %4 düştü. Siyasi açıdan kutsal sayılan temel gıda maddesi pirincin fiyatı 2024 başından bu yana iki katına çıktı. Bu artışta kötü hasatlar nedeniyle oluşan arz açığına karşılık yeni arz kaynaklarının devreye girmesini engelleyen regülasyonlar ve gümrük vergileri etkili oldu.
Ana muhalefet partileri, zorlanan hanelere destek olmak için gıdadaki %8’lik tüketim vergisinin askıya alınmasını istiyor. Bazı partiler ise yaşam maliyetini düşürmek için genel %10’luk tüketim vergisinin tamamen kaldırılmasını öneriyor. Hükümet, bu taleplerin doğru biçimde direnilmesi gereken popülist çıkışlar olduğunu düşünüyor çünkü “geçici” olarak sunulan vergi indirimleri daha sonra geri alınması zor kararlara dönüşebilir. Ancak Başbakan Ishiba Shigeru başka yollarla ödün verdi: Kişi başına 20.000 yen (139 dolar), çocuklar ve düşük gelirli bireyler için bunun iki katı değerinde nakit yardım sözü verdi. Bu planın maliyeti GSYİH’nin yaklaşık %0,5’i.
Bu durum, Japonya gibi yüksek borçlu bir ülke için endişe verici. Zira tıpkı diğer gelişmiş ülkeler gibi Japonya da büyük bir mali baskıyla karşı karşıya. IMF’ye göre, makul varsayımlara göre 2030’a kadar faiz ödemelerinin GSYİH’ye oranı ikiye katlanabilir. Ayrıca, Amerika’nın müttefiklerine yönelik taahhütleri zayıfladıkça Japonya’nın savunma harcamalarını artırması da gerekecek. Bu baskılar karşısında hükümetin yapısal reformlarla —örneğin pirinç piyasasını serbestleştirerek— yaşam maliyetini hafifletmesi mümkündü. Ancak onlar bunun yerine doğrudan yardım dağıtmayı tercih ediyor ve mali sonuçları göz ardı ediyor.
Siyasetçilerin amacı haneleri desteklemek olsa da, kamu maliyesi risk altına girerse en çok zarar görecek olan yine halk olacak. “Güvercin” bir ekonomi politikası savunucusu size Japonya’nın borcunun sadece %12’sinin yabancılarda olduğunu ve bu nedenle ani bir tahvil satışı riskinin düşük olduğunu söyleyebilir. Ancak yerli sahiplik iki ucu keskin kılıçtır: Olası bir mali kriz durumunda en büyük zararı Japon halkı görecektir. Kamu borcu sürdürülemez hale gelirse Japonya uzun süreli ve istikrarsız bir enflasyonla karşı karşıya kalabilir. Japon haneleri özellikle yenin alım gücündeki düşüşe karşı savunmasızdır. Çünkü finansal varlıklarının yaklaşık yarısı banka mevduatlarında tutulurken bu oran AB’de üçte bir, ABD’de ise sadece %10 civarındadır.
Japon usulü borç krizi
Önümüzdeki aylarda Japonya üzerindeki piyasa baskısı artabilir. Merkez Bankası, devlet tahvili alımlarını azaltıyor ve piyasayı önemli bir alıcıdan mahrum bırakıyor. Enflasyon beklentilerden daha kalıcı olursa, Japonya Merkez Bankası’nın faizleri daha hızlı ve daha yüksek artırması gerekebilir; bu da mali tabloyu daha da kötüleştirir. Ayrıca Donald Trump’ın korumacı ticaret politikaları, Japonya’nın ekonomik büyümesini olumsuz etkileyebilir. Eğer Başbakan Ishiba mali disiplini gevşetirse, ülkenin kredi notu düşürülebilir. Japonya bir zamanlar tahvil piyasasının sakinliğinin zirvesi olarak görülürdü. Şimdi ise sıkıntının başlayabileceği ilk yer olabilir. ■