BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Lava tarlaları ve fiyortlar üzerinden hızla geçerek, İzlanda Sahil Güvenliği bir helikopter mürettebatını zorlu bir eğitimden geçiriyordu. Ordu yerine sahil güvenliğe güvenen İzlanda, kaybolan turistleri kurtarmaktan deniz altı kablolarını sabotajdan korumaya kadar her işi bu kuruma bırakmış durumda. Ancak ekip kendini giderek daha fazla zorlanmış hissediyor. Bir görevli, buharlar içindeki bir yanardağın yanına bir meslektaşını bıraktıktan sonra homurdanarak şöyle diyor:
“Üç helikopter, iki gemi ve bir uçak yeterli değil.”
Bir NATO kurucu üyesi olan İzlanda, savunma konusunda uzun süredir ağırlıklı olarak Amerika’ya bel bağlamış durumda. Ancak Avrupa yeniden silahlanırken ve Amerikalılar “geride kalanları” uyarmaya başlarken, İzlanda da baskıyı hissetmeye başladı.
Dışişleri Bakanı Thorgedur Katrin Gunnarsdottir açıkça itiraf ediyor:
“Üzerimizde baskı kuruyorlar.”
İzlanda son yıllarda savunmaya GSYİH’sının yalnızca %0,2’sini harcadı.

Yaklaşık 400.000 kişilik nüfusa ev sahipliği yapan bu ada aslında çok önemli. Amerikalılar burayı, Atlantik’e gizlice sızmaya çalışan Rus denizaltılarını gözetlemek için üs olarak kullanıyor. Bu stratejik coğrafi konum, İzlanda’nın kendi savunmasını başkalarına devretmesine olanak tanıdı.
Dışişleri Bakanı Thorgedur açık konuşuyor:
“Daha fazlasını yapmamız gerekiyor.”
Savunma harcamalarını artırma planları var; bu oran belki de GSYİH’nin %1,5’ine çıkacak. Bu artış, hem Atlantik’i daha iyi gözetlemeye hem de Amerikan ve Avrupalı gemi, denizaltı ve uçakların savaş dönemlerinde kullanabileceği altyapıyı kurmaya yardımcı olacak.
Ancak ihmalin başka alanlarda İzlanda’yı savunmasız bıraktığı noktalar da var. Örneğin ülke, deniz altı kabloları kesilirse tamamen iletişimsiz kalabilir. Sabotajcıları ve casusları tespit edecek bir istihbarat servisi yok. Thorgedur, böyle bir birim kurulmasını desteklediğini söylüyor. Sahil güvenlik ise eş zamanlı birkaç gemi batarsa yetersiz kalır; ülke insansız denizaltı ve anti-drone teknolojisine ancak yeni yeni yatırım yapmaya başladı. Bir partilerüstü görev gücü, başka hangi önlemlerin alınabileceğini tartışıyor.
Bazı isimler ise daha ileri gitmek istiyor. Kısa süre öncesine kadar İzlanda’nın en üst düzey savunma yetkilisi olan Arnor Sigurjonsson, Reykjavik hükümetinin artık bu durumu kabullenmesi ve bir ordu kurması gerektiğini savunuyor. Savunmayı dış kaynaklara bırakmanın “çocukça” olduğunu düşünüyor. Acil durumlarda havalimanlarını ve limanları koruyacak bin kişilik bir askeri gücün gerekli olduğunu söylüyor. Ayrıca İzlanda altyapısının, Rus saldırılarıyla hedef alınabileceğini iddia ediyor:
“Bize hep ‘çok azız ve çok fakiriz’ diyorlar,” diyor.
“Bu basitçe doğru değil.”
Eskiden alay konusu olan bu görüşler artık ciddiye alınıyor. Çoğu kişi Arnor’un ordu fikrine hâlâ şüpheyle yaklaşsa da, İzlandalıların genel görüşü, savunmaya daha fazla harcanması gerektiği yönünde.
Thorgedur ise ordu gerekliliği konusunda taraf belirtmiyor ama şu örneği veriyor:
“Lüksemburg’un küçük bir ordusu var. Malta’nın da düzgün bir filosu var. Bu tartışmadan korkmuyorum.”
Ve ardından temel soruyu vurguluyor:
“İzlanda’yı nasıl savunacağız?”
Bu mesele, Donald Trump’ın (nispeten) yakınlardaki Grönland’a yönelik tehditlerinden sonra daha da aciliyet kazandı. İzlandalılar bu gelişmeleri endişeyle takip ediyor. İzlanda’yı savunup savunmayacağına karar verecek olan kişi Trump. Üstelik ABD’nin İzlanda savunma faturasını uzun süredir ödüyor olması, Trump’ı memnun etmiyor olmalı.
Jeolojik olarak Avrupa ile Amerika birbirinden uzaklaşırken, İzlanda da fiziksel olarak “iki kıta arasında yırtılıyor.” Yanardağlar bunun canlı kanıtı. Ama artık İzlandalılar, bu durumun politik olarak da gerçeğe dönüşmesinden korkuyor. Bu da, Avrupa Birliği’ne katılım tartışmalarını yeniden alevlendiriyor. Üyelik müzakerelerine yeniden başlamak için referandum planlanıyor. Anketlere göre bu referandum kabul edilecek gibi görünüyor.
AB yanlısı milletvekili Pawel Bartoszek şöyle diyor:
“İzlandalılar, hiç olmadığı kadar Avrupa’ya yöneliyor.”
Ve ekliyor:
“Onları Avrupa Birliği’ne katılmaya en çok ikna eden iki kişi Vladimir Putin ve –birçok açıdan– Donald Trump.” ■