BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
16 Temmuz’da İsrail savaş uçaklarının Suriye’nin başkenti Şam’ı vurmasıyla kentin üzerinde duman bulutları yükseldi. Saldırıda cumhurbaşkanlığı sarayı, savunma bakanlığı ve ordu komutanlığı hedef alındı; en az bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı.
Bu saldırılar, ağırlıklı olarak Dürzilerin yaşadığı güneybatıdaki Süveyda vilayetinde mezhepsel şiddetin patlak vermesini takip etti (haritaya bakınız). Son günlerde Bedevîler, Dürzi milisler ve Suriye hükümet güçleri arasında çıkan çatışmalar ve İsrail hava saldırıları sonucunda yüzlerce kişi öldü. İsrail, hem güneyde hem de Şam’da düzenlediği saldırıların amacının Suriye hükümetinin Dürzilere yönelik saldırısını durdurmak olduğunu söylüyor. Ayrıca, Aralık ayında Beşar Esad rejiminin devrilmesinden sonra Süveyda çevresinde ilan ettiği silahsızlandırılmış bölgenin uygulanmasını da sağlamak istiyor.

Yine de bu olayın ne Dürziler ne de İsrail için daha fazla güvenlik sağlayıp sağlamayacağı belirsiz. Kısa vadede, bu durumun Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı olan eski Sünni cihatçı Ahmed el-Şaraa’yı zayıflatması muhtemel. Amerika’nın tarafları barıştırma çabalarına rağmen, Suriye ile İsrail arasındaki uzlaşmayı da zorlaştıracaktır. El-Şaraa ve İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bundan sonra ne yapacağına bağlı olarak, bu gelişmeler Suriye’de daha fazla istikrarsızlığı da tetikleyebilir.
Bu tırmanışın nedenlerinden biri, el-Şaraa’nın Dürziler de dâhil olmak üzere Suriye’deki azınlıkları uzlaştırmak ve çoğulcu bir devlete entegre etmek yerine bastırmayı tercih etmesi. 11 Temmuz’da bir Dürzi tüccara düzenlenen saldırının ardından Süveyda’da Bedevî gruplar ile Dürzi milisler arasında çatışmalar başladı. Bunun üzerine el-Şaraa, görünüşte yerel gruplar arasında ateşkesi sağlamak amacıyla bölgeye hükümet birlikleri gönderdi. Ancak asıl amacının bu güneybatı vilayetinde denetim kurmak olduğu açıkça görülüyordu.
Bir arabulucuya göre Dürzi liderler silahlarını teslim etmeyi teklif etti. Ancak el-Şaraa’nın birlikleri—birçoğu cihatçılardan oluşan bu güçler—şiddeti yatıştırmak yerine daha da alevlendirdi. Yüzlerce Dürzi, Mart ayında yüzlerce Nusayri’nin öldürüldüğü katliamı anımsatan saldırılarda hayatını kaybetti. Silahlı kişiler bazı Dürzilerin bıyıklarını zorla kesti; bu aşağılamanın görüntüleri sosyal medyada dolaşıma girdi. Suriyeli çatışma çözümü uzmanı Celal Mesady, “Tam bir déjà vu” diyor.
Mart ayında Nusayriler saldırıya uğradığında kimse yardımlarına gelmemişti. Pek çok Suriyeli, Esad’a olan sadakatlerinden dolayı bu cezayı hak ettiklerini düşünüyordu. Oysa yaklaşık 1 milyonluk nüfusuyla Levant bölgesine yayılmış ezoterik bir mezhep olan Dürziler, İsrail ordusunda güçlü biçimde temsil ediliyor. El-Şaraa Süveyda’ya asker gönderdiğinde, İsrail’in kuzeyindeki Dürzi topluluklar hükümetlerinden Suriye’deki akrabalarına yardım etmelerini talep etti. Kuzeydeki yolları kapattılar, Suriye sınırındaki çitleri aşıp içeri girdiler ve Başbakan Binyamin Netanyahu ile bir görüşme sağladılar. Netanyahu da bu çatışmaya müdahale etmeye karar verdi.
El-Şaraa’nın Suriye’yi bölgesel bir Sünni üstünlük odağına dönüştürme arzusu, İsrail’in bölgedeki hegemonyası ve azınlıkları koruyucu rolüyle doğrudan çelişiyor. Oysa kısa süre öncesine kadar taraflar arasında uzlaşma olasılığı belirgin şekilde artmıştı. ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’nin İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşmaları’na katılmasını arzuluyordu. Hazırlanan bir taslak saldırmazlık paktı, Suriye’nin 1967’de İsrail’in işgal ettiği ve sonradan ilhak ettiği Golan Tepeleri üzerindeki hak iddiasını askıya alacak ve normalleşmenin önünü açacaktı.
El-Şaraa, Esad rejiminden devraldığı askeri teçhizata yönelik İsrail saldırılarına karşılık vermedi ve İsrail ateşkes sınırlarının doğusuna geçtiğinde sessiz kaldı. Birleşik Arap Emirlikleri ve Azerbaycan’a yaptığı ziyaretlerde İsrailli yetkililerle görüştüğü söyleniyor. Aylar boyunca, güneydeki komutanları İsrail ordusuyla doğrudan askeri koordinasyon sağladı.
Ancak artık bir anlaşma olasılığı uzak görünüyor. Netanyahu, askeri gücün kullanılmasının hem İsrail’in güvenliğini hem de kendi iç siyasetteki konumunu güçlendirdiğini hesaplıyor olabilir. Diğer bölgelerden gelebilecek tehditlere karşı güçlü görünmek, Gazze’deki ateşkes görüşmeleri için manevra alanı da yaratabilir. Ancak bu yaklaşım, Suriye’de yeni bir şiddet dalgasını körükleme riskini de taşıyor.
Durum büyük ölçüde el-Şaraa’ya bağlı. Dürzileri kendi topraklarında güçlü bir şekilde bırakmak, onun cihatçı tabanını huzursuz edebilir ve Kürtler başta olmak üzere diğer azınlıkları da cesaretlendirebilir. Bu durum, fiilen İsrail’in güney Suriye üzerindeki kontrolünü kabul etmek anlamına da gelebilir. Saldırıları yeniden başlatmak, yalnızca korkmuş azınlıkları değil, aynı zamanda Sünni çoğunluğu ve Batılı destekçilerini de yabancılaştırma riski taşıyor. El-Şaraa’nın hükümeti, Süveyda’da yaşananların soruşturulacağına dair söz verdi.
“Güç ve intikam, dosttan çok düşman yaratır,” diyor Suriye’deki bir Dürzi öğrenci. Bölgedeki pek çok kişi, bu haftaki olayların yeni bir şiddet döngüsüne yol açmamasını umuyor. ■