Facebook ve Instagram’ı Bırakan 35 Bin Kişilik Dev Araştırma: “Terapiye Benzer” Sonuçlar, Post-Truth Çağına Ayna Tutuyor
📍 Stanford Üniversitesi’nin SIEPR (Institute for Economic Policy Research) birimi tarafından yürütülen ve bugüne kadar yapılmış en büyük sosyal medya deneylerinden biri olan araştırma, dijital çağın bireylerin psikolojik sağlığına etkisini çarpıcı biçimde ortaya koydu.
Araştırma kapsamında, 35 bin kişiye Facebook ve Instagram hesaplarını belirli bir süreliğine devre dışı bırakmaları için para ödendi. Katılımcılar platformlardan uzak kaldı; duygusal sağlıkları öncesi ve sonrası karşılaştırıldı. Amaç, sosyal medyanın psikolojik durum üzerindeki gerçek etkisini ölçmekti.

📊 Deneyin Çarpıcı Bulguları
Stanford araştırmacıları, bu büyük deneyin sonucunda oluşturdukları analizleri grafikle açıkladı. Yukarıdaki tablo, Facebook ve Instagram kullanımının bırakılmasının ardından ortaya çıkan duygusal iyileşmeleri net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Dört temel göstergeye bakıldı:
- Genel ruh hali (Emotional state index)
- Mutluluk düzeyi (Happy)
- Depresif his (Depressed)
- Kaygı seviyesi (Anxious)
Sonuç: Her bir göstergede iyileşme var.
- Mutluluk arttı
- Depresyon ve kaygı azaldı
- Özellikle Instagram’ı bırakanlarda duygusal iyileşme daha güçlüydü.
Bu etkiler küçük görünse de tutarlı ve istatistiksel olarak anlamlıydı. Araştırmayı yürüten bilim insanları, sosyal medya kullanımının bırakılmasının etkisini “hafif ama sistematik bir terapi etkisi” olarak tanımladı.
📱 Algoritmadan Kurtulunca Ne Oluyor?
Sosyal medya platformları, kullanıcılarını mümkün olduğunca uzun süre platformda tutmak için tasarlanmış algoritmalarla çalışıyor. Bu algoritmalar; kullanıcıya sürekli içerik sunarak dikkat, zaman ve duygusal enerji tüketiyor.
Bu döngü içinde:
- Kıyaslama davranışı artıyor
- Başkalarının hayatına dair “sürekli mutluluk” illüzyonu kaygıyı ve değersizlik duygusunu körüklüyor
- Gerçek sosyal ilişkiler ikinci plana itiliyor
Platformlar kapatıldığında ise kullanıcılar, bu yapay rekabet ve dikkat döngüsünden sıyrılıyor. Stanford’ın bulguları, sosyal medyadan uzaklaşmanın yalnızca bir “dijital detoks” değil, aynı zamanda zihinsel berraklık ve duygusal denge için doğrudan bir araç olabileceğini gösteriyor.
🧠 Post-Truth Çağının Gölgesinde Duygusal Gerçeklik
Bu araştırma, post-truth (gerçek-ötesi) çağın ruh sağlığı üzerindeki etkilerini de dolaylı biçimde gündeme taşıyor.
Post-truth çağda:
- Gerçeklerden çok duygular ve kanaatler kamuoyunu yönlendiriyor
- Sosyal medya, bu dönemin en güçlü aracı haline geldi
- Algılar, duygulara göre biçimleniyor; doğrular değil, inandırıcı olanlar dolaşıma giriyor
Bu durum, kullanıcıların gerçeklik algısının bozulmasına ve dolayısıyla zihinsel yüklerinin artmasına neden oluyor. Stanford çalışması, bu kırılmanın birey düzeyindeki yansımasını gösteriyor: Sosyal medya devre dışı kaldığında yalnızca zaman değil, zihinsel kaos da azalıyor.
🧩 Ne Anlama Geliyor?
Bu araştırma yalnızca bireylerin sosyal medya kullanımıyla ilgili değil; aynı zamanda toplumsal psikoloji, siyasal iletişim ve medya etiği üzerine de önemli sorular soruyor:
- Sosyal medyada geçirilen sürenin ruh sağlığına maliyeti nedir?
- Duygusal çöküntüye yol açan algoritmalar ne derece bilinçli?
- Dijital gerçeklik, duygularımızı yönetmeye mi başladı?
Araştırma, şu net mesajı veriyor: Algoritmaların yönettiği bir dünyada duygular da algoritmalara göre şekilleniyor. Bu sistemden kısa süreli ayrılmak bile zihinsel bir “yeniden başlatma” etkisi yaratıyor.
📌 Sonuç
Stanford Üniversitesi’nin bu araştırması, modern dijital çağın insan psikolojisine etkisini bilimsel düzlemde tartışmaya açan en ciddi verilerden birini sunuyor. Facebook ve Instagram gibi sosyal medya devleri, yalnızca bilgi değil, duygu ve davranış üzerinde de hâkimiyet kuruyor. Ve bu hâkimiyetten uzaklaşmak, belki de dijital çağın en sade ama en etkili terapisi.