Türkiye Dışişleri Bakanı ve eski istihbarat şefi Hakan Fidan, Ankara’nın değişen küresel stratejisinin kilit mimarlarından biri olarak öne çıkıyor. Nadir verdiği bir röportajda Fidan, Türkiye’nin NATO sonrası Avrupa güvenlik yapılanmasına katılmaya istekli olduğunu belirterek, ittifakın geleceğine dair belirsizliklerin arttığı bir dönemde Ankara’nın diplomatik yaklaşımında değişim sinyalleri verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Fidan, on yılı aşkın süredir Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarının şekillendirilmesinde önemli rol oynuyor. Özellikle Suriye’deki dönüşüm sürecindeki etkisi, Ankara’nın bölgedeki derin etkisini gözler önüne seriyor. Beşar Esad’ın devrilmesi ve Ahmed el-Şaraa’nın yükselişi, Türkiye’nin Suriye’deki stratejisinin bir sonucu olarak görülüyor. Fidan’ın Aralık ayında Şam’a yaptığı ziyaret, 2011’de Esad’la uzlaşma çabalarının başarısız olmasının ardından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Bu kez sıcak bir şekilde karşılanması, Türkiye’nin Esad sonrası Suriye’deki hakimiyetini pekiştirdiğini gösteriyor.
İstihbarattan Diplomasinin Zirvesine
2010-2023 yılları arasında Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanı olarak görev yapan Fidan, Rusya, İran ve NATO müttefikleriyle karmaşık ilişkileri yönetme konusunda kritik bir deneyime sahip. Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki askeri müdahaleleri Batı ile zaman zaman gerilim yaratırken, Fidan Batılı istihbarat çevrelerinde güvenilir bir figür olarak kalmayı başardı.
Ancak Türkiye’nin Suriye’deki muhalif gruplara verdiği destek ve Kürt militanlara karşı yürüttüğü operasyonlar, özellikle Washington’la ilişkilerde gerginlik yaratmaya devam ediyor.
Avrupa Güvenliği ve Türkiye’nin Rolü
Financial Times’a verdiği röportajda Fidan, NATO’nun geleceğine dair endişelere değinerek Avrupa’nın ABD’den bağımsız bir güvenlik yapısına hazırlanması gerektiğini vurguladı. “Cin şişeden çıktı” diyen Fidan, gelecekteki ABD yönetimlerinin Avrupa’nın savunmasına olan taahhütlerini daha da azaltabileceği uyarısında bulundu.
Bu açıklamalar, Türkiye’nin dış politikasında yeni bir yönelim arayışında olduğunu gösterirken, Avrupa güvenlik mimarisinde Ankara’nın nasıl bir rol oynayacağı sorusunu da gündeme getiriyor.