
Yapay zekânın elektrik açlığı, Almanya’nın U dönüşü ve gelişen piyasaların talepleriyle Dünya Bankası 65 yıl sonra nükleere yeşil ışık yaktı.
Dünya Bankası, 1959’dan bu yana süren nükleer enerjiye yönelik finansman yasağını kaldırarak, küresel enerji denkleminde taşları yerinden oynattı. Banka Başkanı Ajay Banga’nın çalışanlarına gönderdiği e-postayla duyurulan bu yeni politika, sadece teknik değil, aynı zamanda siyasi ve stratejik bir yön değişikliği anlamına geliyor.
Ajay Banga, gelişmekte olan ülkelerde elektrik talebinin 2035’e kadar ikiye katlanacağını ve bu ihtiyacın karşılanabilmesi için üretim, şebeke ve depolama yatırımlarının yılda 280 milyar dolardan 630 milyar dolara çıkması gerektiğini vurguladı. Bu ölçekteki bir finansal yük, özel sektörün tek başına altından kalkamayacağı kadar büyük.
Yeni politika sadece mevcut reaktörlerin ömrünün uzatılmasını değil, aynı zamanda yeni nesil Küçük Modüler Reaktörler (SMR) gibi teknolojilerin geliştirilmesini de kapsıyor. Bu adım, özellikle altyapısı yetersiz ülkelerde nükleer enerjiyi daha erişilebilir hale getirebilir.
Almanya’daki yeni hükümetin başbakanı Friedrich Merz’in, Fransa’nın nükleerin AB düzeyinde yenilenebilir enerji ile eşit muamele görmesi talebine artık itiraz etmeyeceğini bildirmesi, Dünya Bankası’nın da önünü açtı. Böylece Berlin’in yıllardır uyguladığı nükleer karşıtı veto duvarı fiilen yıkılmış oldu.
Yükselen yapay zekâ uygulamalarının enerji tüketimi, dünya genelinde enerji sistemlerini zorluyor. Özellikle veri merkezlerinin 24 saat kesintisiz enerji talebi, stabil ve sıfır karbonlu kaynaklara yönelimi artırdı. Bu bağlamda nükleer enerji, fosil yakıt bağımlılığını azaltmak isteyen ülkeler için yeniden “makul bir seçenek” haline geliyor.
2011’deki Fukushima felaketinden bu yana daralan sektör, Dünya Bankası gibi çok taraflı finansman kuruluşlarından destek alamıyordu. Bu politika değişikliği, aynı zamanda diğer kalkınma bankalarına da örnek olabilir. Asya Kalkınma Bankası gibi kurumların da nükleeri tekrar gündeme alması bekleniyor.
Bugün Rusya’nın Rosatom’u Türkiye, İran, Hindistan ve Bangladeş gibi ülkelerde nükleer santral inşa ederken; Çin de benzer projelere hız vermiş durumda. ABD ve Avrupa merkezli firmaların rekabet edebilmesi için kamu destekli ucuz finansman şart. Dünya Bankası’nın kararı bu açıdan Batı’nın stratejik enerji oyun planının parçası olarak görülüyor.
COP28’de 30’dan fazla ülke, 2050’ye kadar nükleer kapasiteyi üç katına çıkarma sözü verdi. Ancak bu hedefe ulaşmak için sadece niyet yetmez; ciddi sermaye, siyasi irade ve toplumsal kabul gerekir. Dünya Bankası’nın bu hamlesi, yalnızca bir fon değişikliği değil, aynı zamanda küresel enerji düzenine verilen güçlü bir mesajdır:
“Nükleer enerji, artık tabu değil; stratejik zorunluluk.”
