BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Cezaevi kiralama fikri yayılmaya başlayabilir.
Avrupa’nın adalet bakanlıkları ciddi bir sorunla karşı karşıya. Mahkemeler daha fazla suçluyu hapse gönderiyor, ancak bu kişileri nereye koyacaklarını bulmak gittikçe zorlaşıyor. Giderek daha fazla ülkede cezaevleri tıka basa dolu. Avrupa Birliği genelinde hapishane doluluk oranları ortalama %95’e yaklaşmış durumda; özellikle Batı Avrupa’da olmak üzere, bloktaki ülkelerin neredeyse yarısında bu oran %100’ü aşmış bulunuyor. AB dışındaki ülkelerde de benzer bir eğilim görülüyor. Dünyanın en düşük suç oranlarına sahip ülkelerinden İsviçre ve İzlanda’da bile, daha uzun hapis cezaları nedeniyle cezaevleri rahatsız edici ölçüde dolu görünüyor. Britanya’nın hapishaneleri ise patlama noktasında. Yeni cezaevi inşa etmek ise hem pahalı hem zaman alıcı; ayrıca “arka bahçemde olmasın” diyen halktan da ciddi tepki görüyor.
Bazı hükümetler ise alışılmadık çözümlere yöneliyor. 18 Mayıs’ta Fransa Adalet Bakanı Gérald Darmanin, Güney Amerika’daki Fransız denizaşırı toprağı Guyana’da yeni bir hapishane inşa edileceğini duyurdu. Bu yeni cezaevinde özellikle tehlikeli suçlular için yüksek güvenlikli bir bölüm de yer alacak. Darmanin, Fransa’nın tarihte kötü şöhrete sahip Şeytan Adası (Devil’s Island) sürgün kolonisine benzetilmemesi için, bu yeni cezaevinde yerel suçlular ve uyuşturucu kaçakçılarının kalacağını özellikle vurguladı.

Denizaşırı toprakları olmayan ve ucuz arsa ile esnek inşaat kurallarından faydalanamayan ülkeler için bu sorun daha da karmaşık hale geliyor. Bu noktada çözüm, aşırı doluluk sorunu yaşamayan Avrupa ülkelerinde yatıyor. Kapasitesi fazla olan bazı ülkeler, boş hücrelerini kiraya vermeye sıcak bakıyor. Örneğin Kosova, 10 yıl boyunca toplam 200 milyon euro (234 milyon dolar) karşılığında, Danimarka’dan 300 mahkûmu Gjilan’daki cezaevinde barındırmayı kabul etti. Bu anlaşma sayesinde Danimarka’daki hapishane doluluk oranı, neredeyse tam kapasiteden %92’ye düşecek. Kosova, ayrıca Belçika gibi başka ülkelerle de görüşmeler yürütüyor. Estonya’da cezaevlerinin neredeyse yarısı boş, bu nedenle potansiyel “kiracılarla” temas kurulmuş durumda. İsveç’in de ilgilendiği belirtiliyor; zira ülkede çetelerle mücadele sertleştiğinden hapsedilen kişi sayısı artıyor.
Bu tarz “mahkûm kiralama” anlaşmalarının savunucuları, bu uygulamanın kaynakların daha verimli kullanılmasını sağladığını ve bir tür mahkûm pazarı oluşturduğunu savunuyor. Ancak başka sorunlar da gündeme geliyor. Birleşmiş Milletler’in Nelson Mandela kuralları ve Avrupa Konseyi’nin mahkûm hakları, mahkûmların aileleriyle yüz yüze görüşme hakkı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ancak bazı kiralama anlaşmalarında mesafeler bu hakkı fiilen imkânsız kılıyor. Örneğin Danimarkalı mahkûmların aileleri, Kosova’nın Gjilan kentine ziyaret için 2.100 kilometreden fazla yol kat etmek zorunda. Danimarka makamları online görüşmeler ve seyahat desteği sağlamayı planlasa da, bu durum mahkûmlar için cezaların daha yalnız geçmesi anlamına geliyor.
Hükümetler, bu eleştirileri aşmak için bu tür uygulamaları özellikle yabancı uyruklu mahkûmlar ile sınırlamaya çalışıyor. Zira Batı Avrupa ülkelerinde cezaevlerinde büyük bir oranı yabancı uyruklular oluşturuyor. Ayrıca bu planlar, siyasi olarak yasadışı göçle mücadele kararlılığı şeklinde pazarlanabiliyor. Nitekim bu tür projeleri düşünen ülkelerin çoğu, ya aşırı sağ partilerin etkili olduğu, ya da (Danimarka örneğinde olduğu gibi) hükümetin göçmen politikalarında sert bir çizgi izlediği ülkeler. Amaç, bu kişilerin cezalarını başka bir ülkede çektikten sonra doğrudan kendi ülkelerine sınır dışı edilmesi ve mahkûm edildikleri ülkeye geri dönmemeleri.
Öte yandan, yabancı cezaevlerindeki koşullar da endişe yaratıyor. Hücrelerini kiraya veren ülkelerin, yabancı mahkûmlarla çalışma deneyimi az. Dil bariyerleri, uygulamada ciddi zorluklara yol açabilir. Eğer bu sistemler uygulanmaya başlanırsa, hükümetlerin yeni gardiyanlar işe alması ya da mevcut personeli yeniden eğitmesi gerekebilir. Danimarka, Kosovalı gardiyanlara eğitim veriyor ve Gjilan cezaevini kendi standartlarına uygun şekilde yeniden inşa ediyor. Ancak mahkûmların uzak ülkelere zorla gönderilme fikrine sıcak bakması pek olası değil. Öte yandan gardiyanlar da yabancı mahkûmlara “yerlilerden daha iyi” muamele yapılmasına karşı tepki gösterebilir. Bu tarz cezaevlerinde gerginlik ortamı oluşması riski yüksek.
Ceza sürelerinin uzaması, cezaevlerinde aşırı doluluğun başlıca nedeni. Londra’daki Suç ve Adalet Politikaları Araştırma Enstitüsü’nden Catherine Heard, mahkûmları yurtdışına göndermenin bu gerçeğin üzerini örtmek olduğunu söylüyor:
“Asıl kriz, onlarca yıldır uygulanan daha sert cezalandırma politikalarının sonucudur; yabancı mahkûmlar değil. Fakat bu gerçeği kabul etmektense, ‘Kosova’ya sürgün’ gibi manşetlik çözümler sunmak siyasi olarak daha kolay.”
Ancak bazı ülkelerde gerçekten suç oranları yükseliyor, kimilerinde ise (örneğin Hollanda’da) yeterli infaz memuru bulunmuyor. Bu tür yapısal sorunları çözmek zor. Mahkûmları yurt dışına göndermek ise çok daha kolay. ■