
Çin’in Altın İştahı: Rekor Fiyatlara Rağmen Rezervlerde Yeni Hedef mi Geliyor?
Altın, Salı günü ons başına 3.508,5 dolar ile tarihi bir zirveye ulaştı. 2023’ten bu yana süren ralli, normal şartlarda uzun vadeli yatırımcıları satışa teşvik etmesi beklenen seviyelere çıkarken, küresel merkez bankalarının, özellikle de Çin’in stratejik alımları farklı bir tablo ortaya koyuyor.
Çin Merkez Bankası (PBOC), 2023’ten bu yana agresif bir altın alım programı yürütüyor. Resmi rakamlara göre ülkenin rezervi 2.300,4 ton seviyesinde. Ancak Pekin’in bu stoğu artırmaya devam edip etmeyeceği merak konusu. Çin’in motivasyonu yalnızca rezerv çeşitlendirmesi değil; aynı zamanda doların hâkimiyetine karşı uzun vadeli bir finansal güvence oluşturmak.
Rusya’nın 2022’de Batı yaptırımları sonucu yaklaşık 300 milyar dolarlık rezervinin dondurulması, gelişmekte olan ülkeler için bir uyarı niteliği taşıdı. Moskova bugün yalnızca yuan cinsi varlıklara ve ülke içinde depoladığı altına erişebiliyor. Bu deneyim, Pekin’i rezerv yönetiminde daha ihtiyatlı davranmaya, altın stokunu stratejik bir “bağımsızlık kalkanı” olarak güçlendirmeye itti.

Bu rakamlar, PBOC’un dalgalı da olsa istikrarlı bir alım stratejisi izlediğini gösteriyor. Resmi hedef açıklanmasa da geçmişte Çin Altın Birliği’nden gelen “5.000 tonluk rezerv” önerisi hâlâ analistlerin masasında. BNP Paribas analisti David Wilson’a göre, Çin ekonomisi 2009’dan bu yana çok büyüdü ve artık daha yüksek bir hedef konuşulmalı.
5.000 ton eşiğinin aşılması halinde Çin, ABD’nin (8.133,5 ton) ardından dünyanın en büyük ikinci altın rezervine sahip ülke olacak; Almanya, Fransa ve İtalya’yı geride bırakacak.
Küresel merkez bankaları için altın, uzun zamandır enflasyona, ekonomik veya jeopolitik şoklara karşı güvenli liman olarak görülüyor. Ancak normal şartlarda fiyatlar yükseldiğinde alımlar azalırdı. Bugün farklı olan, “belirsizliğin kalıcı hale gelmesi”.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Ajansı’nın son raporuna göre, sistematik hale gelen belirsizlikler özellikle gelişmekte olan ekonomileri etkiliyor. Bu yıl:
küresel finans sistemine yönelik güveni zedeliyor. Bu durum, altına yönelik talebi klasik döngülerin ötesine taşıyor.
Teoride 3.500 doların üzerindeki altın fiyatları, merkez bankalarını frene basmaya yöneltebilirdi. Ancak Çin’in ve diğer bazı ekonomilerin agresif alımları, “fiyatın ötesinde güvenlik” motivasyonunun ağır bastığını gösteriyor. Yüksek fiyat, artık caydırıcı değil; tam tersine stratejik bir sigorta poliçesi olarak görülüyor.
Wilson’un ifadesiyle, “Çin rezervlerini çeşitlendirmeye ve dolarizasyondan uzak durmaya devam ettikçe, PBOC’un talebi sürecek.”
Altının bu düzeylere çıkması, yalnızca rezerv yönetimi değil, aynı zamanda piyasa psikolojisi açısından da kritik.
Çin’in alımları, altının tarihsel zirvelere tırmanmasında başlıca katalizör oldu. Ancak asıl önemli olan, bu alımların uzun vadeli stratejik bir yönelişi mi yoksa geçici bir trendi mi temsil ettiğini görmek olacak.
Eğer Pekin 5.000 tonun ötesine geçerse, bu yalnızca küresel rezerv dağılımında değil, doların küresel sistemdeki rolünde de sarsıcı bir dönüşümün işareti olabilir.
Bugün altın fiyatları tarihi rekorlarda, fakat asıl belirleyici olan, belirsizliklerin ortadan kalkıp kalkmayacağı. Şayet “belirsizlik çağı” kalıcı hale gelirse, altın artık sadece bir emtia değil, yeni küresel finans mimarisinin temel direklerinden biri olacak.

