BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Almanya Maliye Bakanı Lars Klingbeil
Bu günlerde Berlin sokakları adeta kanla kırmızıya boyanıyor.
24 Haziran’da Maliye Bakanı Lars Klingbeil, borçla finanse edilecek 500 milyar euroluk ($580 milyar) dev bir altyapı programı ve büyük çaplı bir silahlanma planını açıkladı. Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi, Avrupa’da katı kemer sıkma politikalarının simgesi haline gelmiş imajını bir kenara bırakıyor. Cesur bir hamle ve Almanya’nın müttefikleriyle finans piyasaları tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak bu adım risklerden de yoksun değil.

Klingbeil, 2025 bütçesi Bundestag’dan geçer geçmez muslukları açmak istiyor (bir önceki hükümetin düşmesine neden olan da bu bütçe anlaşmazlığıydı). Ardından savunma ve altyapı harcamalarını hızla artırmayı planlıyor—özellikle de kötü durumuyla Almanya’nın çürüyen kamu hizmetlerinin sembolü haline gelen Deutsche Bahn’a (Alman Demiryolları) yapılacak yatırımlar dikkat çekiyor. Kamu yatırımlarının 2024 ile 2026 arasında üçte iki oranında artması bekleniyor. En dikkat çekici hedef ise Almanya’nın NATO’nun yeni savunma harcaması hedefi olan GSYİH’nin %3,5’ine 2029 yılına kadar ulaşacağını duyurması oldu—bu, liderlerin bu hafta üzerinde uzlaştığı süreden tam altı yıl önceye denk geliyor. Tüm bu harcamaların finansmanı için Klingbeil, mevcut parlamento dönemi boyunca 850 milyar euro borçlanmak istiyor (bkz: Grafik 1). Bu da yıllık bütçe açıklarının GSYİH’nin %3’ünü aşabileceği anlamına geliyor.
Bu dev harcamayı mümkün kılan üç unsur var. İlki, tehdit algısının değişmiş olması: Muhafazakâr Başbakan Friedrich Merz, Alman istihbaratının 2029’a kadar NATO’ya saldırmaya hazır olacağını öngördüğü Vladimir Putin’i caydırmak için Bundeswehr’i (Alman ordusu) güçlendirmek istiyor. İkinci unsur, anayasada yapılan ve savunma harcamalarının büyük bölümünü sert “borç freni” kuralından muaf tutan son değişiklik ve altyapı yatırımları için bütçe dışı bir fon oluşturulması oldu—bu da Klingbeil’in partisi Sosyal Demokratların bir talebiydi.
Üçüncüsü ise Almanya’nın görece düşük borç oranı: GSYİH’nin yalnızca %60’ı biraz üzerinde. Borcu daha yüksek olan diğer NATO ülkeleri, savunma harcamalarını artırmak için acı verici kesintiler yapmak zorunda kalabilir. Ancak Almanya için borçlanma hâlâ karşılanabilir görünüyor, her ne kadar faiz ödemeleri artsa da. Klingbeil’in ifadesiyle: “Köprüler ve okullar çürürken ve Bundeswehr ihmal edilirken dengeli bütçelerin bir anlamı yok.”

Bu nakit seli sayesinde Almanya ekonomisi üzerindeki kara bulutların dağılmaya başladığına dair işaretler görülüyor. Ekonomik araştırma enstitüleri büyüme tahminlerini temkinli şekilde yukarı çekiyor—gerçi resmi öngörü bu yıl için hâlâ durgunluk yönünde. İş dünyası ve tüketiciler ise yavaş yavaş canlanıyor. (Ancak 9 Temmuz’daki son tarih yaklaşırken, Trump’ın tehdit ettiği gümrük tarifeleri bu toparlanma havasını bozabilir.)
Peki riskler neler? İlki, önceki hükümetlerin de deneyimlediği gibi, bürokrasi, planlama tıkanıklıkları ve özellikle inşaat ile mühendislik alanlarındaki işgücü eksikliği nedeniyle bu paranın verimli şekilde harcanmasının zorlaşması. İkinci risk ise bütçenin büyük kısmının hâlâ “borç freni” kuralına tabi olması. Bu da kaynakların sıkı kalmaya devam etmesi anlamına geliyor: Hükümet, elektrik vergilerini düşürme taahhüdünü bile şimdiden yumuşatmak zorunda kaldı. 2027–2029 arasında tahmini gelirlerle harcamalar arasında 144 milyar euroluk bir açık bulunuyor. Klingbeil, bu açığın ekonomik büyümeyle kapanacağını umuyor.
Deutsche Bank’ın baş Almanya ekonomisti Robin Winkler’a göre en önemli risk, bu teşvik kaynaklı büyümenin, hükümetin siyasi açıdan zor ama gerekli reformları yapma baskısını azaltmasına olabilir. Federal bütçedeki en büyük kalem, emeklilik sistemine yapılan sübvansiyonlar. Almanya ise hızla yaşlanıyor. Demografik sorunlarını hafifletmek için çalışma saatlerini artırmaya, örneğin daha çok çalışmak isteyen kadınlar için çocuk bakım hizmetlerini genişletmeye şiddetle ihtiyaç duyuyor. Berlin merkezli düşünce kuruluşu Dezernat Zukunft’tan Florian Schuster-Johnson şöyle diyor: “İşgücü piyasasını düzeltmek, bütçeyi düzeltmektir.”
Klingbeil’in danışmanlarından ve ekonomi profesörü Jens Südekum da bu nakit enjeksiyonunun yapısal reformları daha az değil, aksine daha acil hale getirdiğini kabul ediyor—ancak iyimser bir bakış açısı sunuyor. Almanya’daki düşük büyüme oranı, inşaat sektöründe bir durgunluk yarattı ve bu sektör şu anda kullanılabilir durumda. Ayrıca, 500 milyar euronun 12 yıl boyunca harcanacağı taahhüdü, firmalara kapasite artırımı için gerekli güveni sağlıyor. Bu reformlar, çoğu ekonomistin Almanya’dan uzun süredir talep ettiği adımlardı. Şimdi hem seçmenler, hem de başbakanlık planları olan Klingbeil, Almanya’nın bu reformları gerçekleştirebilmesini umut ediyor.