BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Brezilya’nın başkanlık sarayı, Oscar Niemeyer’in zarif kıvrımlı sütunlarıyla tasarlanmıştı; sakin bir güç, ulusal egemenliğin mermer bir yansımasıydı. Ancak bu sükûnet aldatıcı olabiliyor. 2023’te Jair Bolsonaro’nun kışkırttığı bir kalabalık sarayın kapılarını zorladı. Bu yıl ise dış baskılar öne çıktı: Başkan Donald Trump, Brezilya’nın Bolsonaro’yu yargılamasına tepki olarak ülke ürünlerine %50 gümrük vergisi getirdi. Her ne kadar Trump ve Lula Malezya’daki görüşmelerinde dostane pozlar vermiş olsa da, bu olay süper gücün Brezilya siyasetine ne kadar kolay müdahale edebileceğini gösterdi. Aynı zamanda Trump döneminde ticaretin nasıl yürütüleceğine dair de ders niteliğinde.
Brezilya kamuoyunda soğukkanlılık hâkimdi. Yetkililer, yargı bağımsızlığını kanıtlayan belgeleri Washington’a iletmiş ve gerçeklerin onları koruyacağına inanmıştı. Ancak bu sakin yüzeyin altında stratejik bir değişim yatıyor. Brezilya’nın bir zamanlar güvendiği çok taraflı kurumlar etkisini kaybetti. Şimdi ülke, kendini korumak için başkalarına daha sıkı bağlanmayı seçiyor. Küresel kurallar zayıflarken, özerkliğin yolu entegrasyondan geçiyor.
Ekonomistler uzun süredir küreselleşmeyi “açıklık ile egemenlik” arasında bir denge olarak görüyordu. John Maynard Keynes, 1933’te “Ulusal Kendi Kendine Yeterlilik” başlıklı konuşmasında ekonomik uluslararasıcılığın aşırıya gittiğini savundu: Her ülke “kendi efendisi olmak ve dış dünyanın müdahalesinden olabildiğince uzak kalmak” istiyordu. Harvard’lı Dani Rodrik ise bunu “küresel ekonominin siyasal üçlemi” olarak formüle etti: Ülkeler aynı anda hem ekonomik entegrasyonu, hem demokrasiyi, hem de tam ulusal bağımsızlığı sürdüremezdi. Kurallar derinleştikçe hükümetlerin politika özgürlüğü azalıyordu; entegrasyon ve egemenlik birbirini itiyordu.
Fakat açıklık aynı zamanda koruyabilir de. Nazi Almanyası’ndan kaçan liberal ekonomist Albert Hirschman, ticaretin kesilmesi gücünün siyasi baskı aracına dönüşebileceğini gözlemlemişti. Ona göre gerçek bağımsızlık içe kapanmakla değil, çeşitlendirmekle olurdu: Çok sayıda ortakla ticaret yaparak hiçbirinin hayati akışları kesemeyeceği bir ağ kurmak. Günümüzde, hegemon bir güç baskı aracına dönüşmüşse, egemenliği koruyan şey tam da entegrasyonun kendisi oluyor.
Trump’ın korumacı politikaları bu fikri yeniden sınava soktu. ABD başkanı ticaret sisteminin en temel kuralı olan “ayrım yapmama” ilkesini hiçe sayarak tarifeleri siyasi silah hâline getirdi. Hindistan Rus petrolü aldığı için, Kanada dijital vergi planladığı için, Avrupa Birliği gıda güvenliği standartları nedeniyle ve Brezilya Bolsonaro’yu yargıladığı için cezalandırıldı. Trump’ın hedefleri için artık tecrit, bağlantıdan daha tehlikeli görünüyor.
Trump’ın Brezilya’ya getirdiği %50’lik vergi sonrası yetkililer, refleks olarak Dünya Ticaret Örgütü kurallarına başvurdu. Ancak DTÖ’nün etkisi azaldığından Brezilya, kendini daha fazla ülkeyle bağlama yoluna gidiyor. Lula’nın başdanışmanı Celso Amorim, bunu “keyfi hamlelere karşı bir aşı” olarak tanımlıyor. Artık “tek bir gücün baskısından korunmanın yolu çoklu temas” anlayışı hâkim.
İlk başkanlık döneminde (2000’ler) ticaret serbestisine mesafeli duran Lula, bugün serbest ticaretin beklenmedik bir savunucusuna dönüşmüş durumda. O dönem sanayi makineleri ve tekstilde tarifeleri artırmış, petrol ve gazda yerli üretim şartı koymuştu. Şimdi ise Brezilya, küresel ekonomiye daha sıkı entegre olma yarışında. Avrupa Serbest Ticaret Birliği ile anlaşma imzalandı; Birleşik Arap Emirlikleri ile son aşamaya gelindi; Kanada, Hindistan, Japonya ve Meksika ile müzakereler sürüyor. En önemlisi, 25 yıl sonra Mercosur’un AB ile anlaşması neredeyse onay aşamasında.
Bu anlaşmalar yalnızca ticaret kapılarını değil, iç reformları da açıyor. Şeffaflığı ve düzenleyici istikrarı artırıyor. Örneğin AB–Mercosur anlaşması, Brezilya’nın kamu ihalelerini yabancılara açacak, ihracat vergilerini aşamalı kaldıracak ve çevre ile işgücü standartlarını AB normlarına yaklaştıracak. Kural paylaşımı kısıtlama gibi görünse de aynı zamanda bir sigorta işlevi görüyor. Ne kadar çok ülkeyle ortak kurala bağlanırsanız, o kadar az kırılgan hale gelirsiniz.
Trump’ın tarifelerinin en kalıcı etkisi de bu olabilir: Serbest ticaret anlaşmaları ülkelerin kurumlarını sağlamlaştırıyor. İspanya’nın 1986’da Avrupa Topluluğu’na girişi, sanayi korumacılığını sona erdirip genç demokrasiyi hukuk temeline oturttu. Polonya’nın AB üyeliği, binlerce yasanın yeniden yazılmasına yol açtı ve devlet ihalelerinde şeffaflık getirdi.
Bugün Hindistan, Endonezya ve Meksika gibi orta güçler, özerkliklerini açıklıkla sağlamaya çalışıyor. Trump’ın gümrük duvarları, diğerlerini ticaret kurallarına daha sıkı bağlanmaya zorluyor. Bir zamanlar egemenliğe tehdit olarak görülen ekonomik entegrasyon, artık onun zırhı haline geliyor.







