- OpenAI, 2025’te 0,23 GW olan enerji kapasitesini 2033’e kadar 250 GW’a çıkarmayı planlıyor; bu, Hindistan’ın bugünkü kapasitesini aşıyor.
- Şirketin büyüme planı, yapay zekâ ile enerji tüketimi arasındaki devasa uçurumu görünür kılıyor.
- Avrupa’nın sanayi kısıtlamalarıyla “yeşil dönüşüm” hedefi, ABD’nin teknoloji devleriyle yarışında stratejik bir çelişki yaratıyor.
Yapay zekâ (AI) sektörünün büyüme hızı artık sadece yazılım ya da model ölçekleriyle değil, enerji tüketim rakamlarıyla da ölçülüyor. OpenAI’nin paylaştığı verilere göre şirket, 2025 başında 0,23 gigawatt (GW) seviyesinde olan operasyonel kapasitesini yıl sonunda 2 GW’a, 2033’te ise 250 GW’a çıkarmayı hedefliyor. Bu rakam, bugünkü Hindistan’ın toplam enerji kapasitesini geçecek ölçekte.
Çarpıcı Karşılaştırmalar
Grafiğe bakıldığında, OpenAI’nin enerji tüketim planı birçok ülkeyle doğrudan kıyaslanabilecek boyutta.
- Almanya (57,7 GW) ve Birleşik Krallık (35,3 GW) seviyeleri, OpenAI’nin yalnızca birkaç yıl içinde geçmeyi öngördüğü sınırlar.
- 2033’e gelindiğinde OpenAI, 250 GW’lık kapasite ile Hindistan’ın bugünkü toplam enerji üretimini geride bırakacak.
- ABD’nin mevcut 488 GW’lık kapasitesi hâlâ açık ara önde olsa da, yalnızca bir şirketin bu kadar yaklaşması dikkat çekici.
Bu veriler, yapay zekâ ekosisteminin enerji boyutunu ulusal ölçeklerle kıyaslanabilir hale getiriyor.
Stratejik Çelişki
Buradaki en büyük tartışma, küresel enerji politikalarıyla ilgili. Birçok Avrupa ülkesi –özellikle Almanya ve İngiltere– karbon emisyonlarını azaltma hedefiyle sanayilerini küçültmeye, kömür ve nükleer gibi kaynakları kısıtlamaya çalışıyor. Ancak aynı dönemde ABD merkezli bir teknoloji şirketinin, neredeyse orta büyüklükte bir ülkenin toplam enerji kapasitesine yaklaşacak hızda büyümesi, bu stratejik denklemi sorgulatıyor.
Kamuoyunda sorulan kritik soru şu: Avrupa, kendi ağır sanayisini yeşil dönüşüm uğruna küçültürken, yapay zekâ şirketlerinin devasa enerji tüketimi küresel iklim hedefleriyle nasıl bağdaştırılacak?
Finansal ve Politik Etkiler
Enerji tüketimindeki bu sıçrama, yalnızca çevresel değil aynı zamanda finansal sonuçlar da doğuruyor. OpenAI’nin enerji altyapısı için yapacağı milyarlarca dolarlık yatırım, ABD’nin enerji şirketleri ve altyapı sağlayıcıları için yeni bir talep dalgası anlamına geliyor. Elektrik üretimi, veri merkezi yatırımları, yarı iletken teknolojileri ve enerji verimliliği çözümleri bu ekosistemden doğrudan etkilenecek.
Öte yandan, bu kadar büyük bir tüketim talebi enerji fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturabilir. Avrupa’da zaten yüksek olan elektrik maliyetleri düşünüldüğünde, ABD’nin AI şirketleri enerji yatırımlarını hızlandırırken, Avrupa sanayisinin maliyet baskısı daha da artabilir.
Jeopolitik Boyut
Yapay zekâ ile enerji tüketimi arasındaki bu keskin bağlantı, jeopolitik bir rekabet alanı haline geliyor. ABD, kendi teknoloji devleri üzerinden enerji kapasitesini artırırken, Avrupa’nın sanayi kesintileriyle enerji talebini kısmaya çalışması, transatlantik ilişkilerde yeni bir asimetri yaratıyor. Çin’in ise hem yapay zekâ hem enerji üretiminde ölçek avantajına sahip olması, bu yarışta dengeyi farklı bir yöne çekebilir.
Sonuç
OpenAI’nin 8 yıl içinde 125 katlık enerji kapasitesi artışı planı, yalnızca bir şirketin büyüme stratejisi değil; küresel enerji, iklim ve sanayi politikalarının kesişim noktasını ortaya koyuyor. Avrupa’nın “yeşil fedakârlık” stratejisi ile ABD’nin teknoloji merkezli enerji genişlemesi arasındaki çelişki, önümüzdeki dönemde hem piyasalarda hem de diplomasi sahnesinde daha sert tartışmalara yol açacak gibi görünüyor.