BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Savaş tarihi, ünlü baskınlarla doludur. 1941’de Japon uçakları Hawaii’deki Pearl Harbor’a sürpriz saldırı düzenleyip Amerika’nın Pasifik Filosu’nu harap etti. Ertesi yıl İngiliz özel kuvvetleri, Mısır’daki Sidi Haneish havaalanında 37 Alman uçağını yok etti. 1943’te ise Norveçli sabotajcılar, Nazi Almanyası’nın nükleer bomba planlarını sekteye uğratmak için Telemark’taki ağır su tesisini havaya uçurdu.
1 Haziran’da gerçekleşen olağanüstü Ukrayna operasyonu da bu baskınlar arasında yerini alacak. Ukrayna’nın güvenlik servisi SBU’nun, kamyonlara gizlenmiş dört pervaneli küçük drone’ları Rusya’nın derinliklerine kadar soktuğu ve Ukrayna’nın açıklamasına göre ülkenin stratejik bombardıman uçaklarının %34’ünü de içeren 40’tan fazla önemli uçağı vurduğu görülüyor.
Hava üslerine baskın düzenlemek yeni bir fikir değil—örneğin Falkland Savaşı sırasında İngiltere’nin Pebble Island’daki 11 Arjantin uçağını yok ettiği operasyon da bilinir. Yenilik, Ukrayna’nın bunu nasıl yaptığı: Normalde bu tür baskınlar, radar tarafından kolay fark edilen büyük uzun menzilli füzeler ya da ağır korunan üslere sızan insanlarla yapılır. Ukrayna ise bu eski usul baskını yeni teknolojiyle gerçekleştirdi: Rusya’nın cep telefonu şebekesi üzerinden kontrol edilen küçük drone’lar, baskın sırasında canlı görüntüler bile gönderebildi.
Bu saldırı, dünya çapındaki hava kuvvetleri için önemli dersler barındırıyor. Soğuk Savaş döneminde Batılı hava kuvvetleri, Rus özel kuvvetlerinin üsleri ve pilotları hedef alabileceğini varsayarak hangarlarını güçlendirmiş, yedekli altyapılar kurmuş ve kriz anında uçaklarını dağıtacak sistemler geliştirmişti. Ancak tüm bu uygulamalar maliyet gerekçesiyle terk edildi. ABD’nin Pasifik’teki hava kuvveti, bu açığı kapatmak için daha çevik hale gelmeye çalışıyor.
Bu baskının stratejik önemi de büyük. Ukrayna, hâlâ Rusya’nın en pahalı ve zor yenilenebilir varlıklarına ağır zarar verebileceğini gösterdi. Bu elbette risk taşıyor: Bu uçaklar, Ukrayna’yı rutin olarak seyir füzeleriyle bombalıyor. Ama aynı zamanda nükleer taşıyıcılar da olabilir. 2024’te Ukrayna, Rusya’nın nükleer erken uyarı radarını vurduğunda, Washington ciddi şekilde endişelenmişti. Bu yeni baskında ABD veya Avrupa’nın Ukrayna’ya yardım ettiği çok düşük ihtimal; Ukrayna istihbaratı geçmişte de gördüğümüz gibi bu tür planları tek başına yapabilecek kapasitede.
Donald Trump bu duruma kötü tepki verebilir. Vladimir Putin’in misilleme yapması ise neredeyse kesin. Ancak Ukrayna’nın zekice planı ve olası sonuçlara dair endişe arasında, şu gerçek unutulmamalı: Ukrayna’nın baskın yaptığı gecenin hemen öncesinde, Rusya tam 472 drone ile karşı saldırıya geçti. Bu sadece geçen haftaki rekoru 100 drone ile kırmakla kalmadı; muhtemelen savaş tarihindeki en büyük insansız hava aracı saldırısıydı. Ukrayna’nın hava savunma sistemleri artık sınırda.
Tüm bu süreci Singapur’daki Lau Pa Sat yeme içme merkezinde tavuk şiş yerken izledim. Yanmış Tu-160 bombardıman uçaklarının fotoğraflarına göz squint ederek ve Rusya’dan gelen panik dolu raporları okuyarak. Hafta sonunu Londra merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün düzenlediği Shangri-La Diyaloğu’nda geçirmiştim—Asyalı savunma bakanları ve güvenlik yetkililerinin yıllık zirvesi. ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth konuşmasında Çin’in Tayvan tehdidinin “yakın olabileceğini” söyledi, Tayvan’a saldırı olursa Amerika’nın savunmaya geçeceğini vurguladı ve Asyalı müttefiklere savunma harcamalarını artırma çağrısı yaptı.
Hegseth’in konuşması genel olarak olumlu karşılandı ve Asya ve Avrupa’daki mevkidaşlarıyla yaptığı görüşmelerde de başarılı olduğu söyleniyor. Ama bölgede Amerika’nın güvenilirliğine dair daha derin bir rahatsızlık var. Tarifeler, Amerika’nın müttefikleri arasındaki itibarına büyük zarar verdi. Zirveden bir hafta önce, Amerika’nın Güney Kore’den bazı askerlerini çekebileceğine dair haberler çıktı. Bu birimlerden biri, ülkenin en yetkin gücü olan Stryker tugayı olabilir. Eğer bu olursa, Güney Kore’de nükleer silah edinme çağrılarının artacağı söyleniyor.
Brezilya, Almanya ve Hindistan’ın genelkurmay başkanlarının yanı sıra Ukrayna Savunma Bakan Yardımcısı ve ABD Hint-Pasifik Komutanlığı’nın etkili komutanı Amiral Sam Paparo’nun da yer aldığı “Savaşın Geleceği” başlıklı panel de dikkat çekiciydi. Hindistan Genelkurmay Başkanı General Chauhan’a, Pakistan ile yaşanan son çatışma sonrası Çin silahları hakkında Paparo’ya ne tavsiye vereceğini sordum. Güvenilir bir kaynağa göre Hindistan, çatışmanın ilk gününde doğru hava-hava füzelerini taşımadığı için beş uçağını kaybetti. General Chauhan sorudan kaçındı ama “eksiklikleri” kabul etti.
Aynı panelde Ukrayna Savunma Bakan Yardımcısı, ülkesinin yılda 10 milyon drone ürettiğini (bu rakama tam inanmasam da), bu drone’ların savaş alanındaki hasarın %80’ini oluşturduğunu ve bunların Batı modellerinin üçte biri maliyetine üretilebildiğini söyledi. “Bu bir teknoloji savaşı,” dedi. “Elinde daha fazla sayıda ve hızlı ölçeklenebilir çözüm olan kazanır.” Amiral Paparo ise daha temkinliydi. Evet, teknoloji önemliydi ama sınırları vardı. 3 metreye 3 metrelik bir drone’un, yoğun elektronik karıştırma ortamında Pasifik boyunca uçamayacağını vurguladı—bu konuyu geçen yıl yazmıştım. “Fizik kuralları geçerlidir.” Elbette öyle. Ama Ukrayna’nın gösterdiği gibi, eğer Amiral Paparo onları Çin hava üslerinin yakınına kamyonla gizleyip ulaştırabilirse, fizik kuralları engel olmaktan çıkabilir.
War Room okuyucularım, bu hafta soru-cevap bölümünü ertelediğim için beni mazur görsün. Singapur’da daha fazla haberin peşindeyim. Ve bu bülten size ulaştığında, Britanya’nın uzun süredir beklenen stratejik savunma incelemesini yayımlamasını bekliyorum. Raporda, yeni mühimmat fabrikaları, 2030’lar ve 2040’larda üretilecek 12 adet SSN-AUKUS denizaltısı ve belki de Britanya jetleri için yeni bir taktik nükleer silaha geçiş yer alıyor. Bugün yayımladığımız bir haberde, bu iddialı planın yetersiz finanse edilmesi ve tehdidi karşılamada çok yavaş kalması riskini açıklıyoruz. İnceleme tam 48.000 kelime uzunluğunda—bu gece uzun uçuşta tek bir romantik komedi bile izlemeyeceğim, sadece bu raporu okuyacağım.
Kaynak: The Economist