Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Donald Trump ile yaptığı iki saatlik telefon görüşmesinin ardından herhangi somut bir taviz vermeden masadan kalktı. Oysa Trump, bu görüşme öncesinde Rusya’nın ateşkesi kabul etmemesi durumunda sert yaptırımlar uygulayabileceğini söylemişti. Ancak sonuçta geri adım attı. Trump’a sempatiyle yaklaşan eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson bile bu durumu “Putin bize gülüyor” diyerek eleştirdi.
Putin, kapsamlı bir ateşkes yerine sadece tarafların birbirlerinin enerji altyapısına saldırmaması yönünde bir öneride bulundu. Bu alan, özellikle Ukrayna’nın son dönemde etkili saldırılar düzenlediği bir cepheydi. Rusya, ileriye dönük adımlar için Ukrayna’nın askeri yardımları kabul etmeyi durdurması ve zorunlu askerliği bitirmesi gerektiğini savunuyor. Ancak aynı kısıtlamaları kendisi için istemiyor. Ayrıca Putin, krizin “kök nedenlerine” çözüm bulunmasını talep ediyor ki, bu aslında Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak varlığını sonlandırmak anlamına geliyor.
Ukrayna konusunda ufak adımlar
Umutlu olanlar için küçük bir teselli ise enerji tesislerine yönelik saldırıların durdurulması yönündeki uzlaşı. Trump ayrıca nükleer santrallerin Amerikan yönetimine geçmesi ve Avrupa’dan Patriot füzeleri tedarik edilmesi yönünde önerilerde bulundu. Kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ise Putin’in Ukrayna’ya dair en uç taleplerine destek vermekten kaçındı.
Putin’in asıl hedefi
Putin’in asıl amacı, Trump’ı Ukrayna’nın ikili ilişkilerde tali bir mesele olduğuna ikna etmek. Ona göre, iki büyük lider olarak Amerika ve Rusya, Ukrayna dışında her konuda birlikte hareket edebilir. Orta Doğu’da krizler çözülebilir, İran nükleer silah geliştirmekten vazgeçirilebilir. Amerika, Rusya’daki enerji yatırımlarını artırabilir, yaptırımlar kaldırılabilir, Rusya G7’ye geri dönebilir. Hatta Rusya’nın Çin ile olan sınırsız ortaklığı sonlanabilir ve böylece “Üçüncü Dünya Savaşı” riski ortadan kalkabilir.
Ancak bunların hepsi, Putin’in Ukrayna’da istediklerini elde edebilmek için sunduğu birer fantezi. Gerçekte, Rusya artık Çin’e Amerika’dan çok daha fazla bağımlı. İran üzerindeki etkisi sınırlı. Rus ekonomisi, İtalya’dan daha küçük ve tek bir adamın kararlarıyla yönetiliyor. Bu şartlarda ciddi iş fırsatları doğması beklenemez.
Batı ile bağlar kopar mı?
Trump, bu hayalin peşinden gider ve Batı’nın Rusya üzerindeki baskısını gevşetirse, asıl kaybeden Amerika olur. Avrupa ile olan ilişkiler zarar görür, çünkü Avrupa Trump’ın çizgisini izlemez. Ukrayna istikrarsızlaşır ve tüm Avrupa için bir tehdit haline gelir. Amerika’nın on yıllardır savunduğu ittifaklar ve değerler aşınır. Trump bu değerlere çok önem vermeyebilir, ama zayıf görünmekten hoşlanmadığı da biliniyor. Nitekim, Joe Biden’ın Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi karşısında yaşadığı itibar kaybı Trump için ibret olabilir.
Trump ve Putin’in görüşmesi, İsrail’in Gazze’ye saldırılar düzenlediği ve Amerika’nın ara buluculuğuyla sağlanan ateşkesin çöktüğü bir döneme denk geldi. Trump’ın şahsi diplomasisi bazı kilitleri açabilir, ancak barış inşası onun sabır gösterebileceği bir süreç gibi görünmüyor. Beyaz Saray’ın yaptığı açıklamada, görüşmede “devasa ekonomik anlaşmalar ve barış sağlandığında jeopolitik istikrar” vurgusu yer aldı. Putin’in ne istediği ortada. Asıl şaşırtıcı olan, Trump’ın bunu bu kadar kolay vermeye hazır olması.