Türkiye’nin en bilinen beyaz eşya üreticilerinden Vestel Beyaz Eşya, yatırımcılara yıllık %53 getiri vadeden kısa vadeli bir bono ihraç etti. 123 gün vadeli bu ihraç, hem şirketlerin finansmana erişimde yaşadığı sıkışıklığı hem de nakit bulmanın Türkiye’de artık ne kadar yüksek bir maliyetle mümkün olduğunu gösteriyor.
Ak Yatırım aracılığıyla nitelikli yatırımcılara sunulan bono, SPK’ya kaydedilmiş 5 milyar TL’lik borçlanma programı kapsamında yer alıyor. Vade sonunda yatırımcılar anapara ve faizi birlikte alacak; bu da yaklaşık %18 dönemsel getiri anlamına geliyor. Banka mevduatlarının %45–48, kısa vadeli devlet iç borçlanma senetlerinin ise %50 civarında seyrettiği ortamda Vestel, piyasadaki en cazip faizlerden birini teklif ediyor.
Cazibe ise riskten ayrışmıyor. Piyasada, şirketin geçmişte bazı ödemeleri ertelediğine dair algı hâlâ güçlü; bu da temerrüt endişesini gündemde tutuyor. “Bullet” adı verilen, vade sonunda toplu ödeme yapısı ise likidite riskini artırıyor. Vestel ihracat geliriyle döviz kazanıyor olsa da, yüksek TL faizleri ve olası kur dalgalanmaları şirketin ödeme kapasitesini zorlayabilir.
Bu tür bonolar aslında daha geniş bir tablonun parçası: Türk şirketleri, yükselen finansman maliyetleri ve belirsiz nakit akışları arasında, kısa vadeli borçlanmaya yüksek faizlerle yöneliyor. Yatırımcı açısından tablo tanıdık: devlet tahvilleri güvenli ama getirisi sınırlı; şirket bonoları ise tanıdık markalardan gelse dahi oynaklığa dayanabilenler için.
Sonuç net: Vestel’in bonosu markanın gücünden çok, Türkiye’nin kırılgan finansal manzarasının bir ürünü. Burada mesele, şirketin kârlılığından çok, zaman kazanmanın ağır bedeli.