BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
1️⃣ Giriş: Karşılıklı bağımlılığın gölgesinde yeni ticaret savaşı
Küresel ekonomi yeni bir sinir savaşının eşiğinde. Washington ile Pekin arasındaki ilişkiler, teknoloji ambargoları ve hammadde tehditleriyle bir kez daha geriliyor. Nadir toprak elementlerinden çip savaşlarına uzanan bu tablo, artık yalnızca iki süper gücün değil, tüm küresel tedarik zincirinin kaderini belirliyor.
Hem ABD’nin ileri teknoloji üretimi hem de Çin’in sanayi hakimiyeti, karşılıklı bağımlılığın içinde kilitlenmiş durumda. Bir tarafın attığı her adım, diğerinden bir misillemeyi tetikliyor.
2️⃣ Çin’in stratejik planı: “Orta Doğu’nun petrolü varsa, Çin’in nadir toprakları var”
1990’ların başında Deng Xiaoping, “Orta Doğu’nun petrolü varsa, Çin’in nadir toprak elementleri var” dediğinde, Pekin aslında bugünün oyun planını çizmişti.
Bu vizyonla hareket eden Çin yönetimi, sonraki on yıllarda madencilikten rafinasyona, nihai ürün üretimine kadar uzanan bir dikey entegrasyon stratejisi geliştirdi.
Devlet desteği, devasa altyapı yatırımları, Ar-Ge fonları ve çevresel kuralların gevşetilmesi sayesinde Çinli firmalar 2000’lerin ortasına gelindiğinde dünya pazarını %80’in üzerinde bir payla domine etmeye başladı.
Nadir toprak elementleri, bugün elektrikli araçlardan savaş uçaklarına, rüzgâr türbinlerinden akıllı telefonlara kadar neredeyse her ileri teknoloji ürünün vazgeçilmez hammaddesi hâline geldi.
3️⃣ ABD’nin zorlu görevi: Üç cepheli mücadele
Washington için Çin’in bu stratejik üstünlüğünü kırmak kolay değil. Uzmanlara göre ABD’nin önünde üç büyük engel var:
1. Teknolojik eksiklik:
Nadir toprakları çıkarmak kadar işlemek de büyük bir uzmanlık gerektiriyor. Çin bu alanda teknik bilgi birikimini 30 yılda oluşturdu, ABD’ninse bu zinciri sıfırdan kurması gerekiyor.
2. Jeolojik sınırlamalar:
Bazı nadir elementler dünyada yaygın olsa da, “ağır nadir topraklar” olarak bilinen ve elektrikli araç bataryalarından savaş jetlerine kadar kritik alanlarda kullanılan türler neredeyse sadece Çin ve Myanmar’da bulunuyor.
ABD, bu açığı kapatmak için Avustralya başta olmak üzere yeni rezervler arıyor ve ABD–Avustralya yatırım anlaşması ile yeni maden projelerini finanse ediyor.
3. Finansal rekabet:
Nadir toprak sektörü sanıldığı kadar büyük değil. Yıllık küresel üretim yalnızca 6,5 milyar dolar — demir cevheri veya bakır pazarının küçük bir kesiti.
Çin’de bu sektör iki devlete ait dev şirketin elinde toplanmış durumda. Bu firmalar devlet desteğiyle çok düşük kâr marjlarını göze alabiliyor. Batılı üreticiler bu koşullarda rekabet edemediği için, ABD dahil birçok ülke artık devlet destekli taban fiyat uygulamalarına yöneliyor.
4️⃣ Karşılıklı kozlar: Çipler ve nadir elementler
Ticaret müzakereleri sıkıştığında, iki taraf da birbirinin “can damarına” yöneliyor.
ABD, Çin’in NVIDIA gibi ileri teknoloji çiplerine erişimini sınırlıyor.
Buna karşılık Pekin, nadir toprak elementlerinin ihracatını kısıtlayarak yanıt veriyor.
Bu döngü, Mayıs ayında geçici bir şekilde yumuşatılmıştı: ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ve Çinli yetkililer, Cenevre ve Londra’da yapılan görüşmelerde kritik ham maddelerin akışının sürmesi için uzlaşmaya varmıştı.
Ancak anlaşmanın ömrü kısa sürdü. Görüşmeler bozulunca Trump yönetimi yeniden %100 gümrük vergisi tehdidini masaya koydu.
5️⃣ Piyasaların tepkisi: Umut, yapay zekâ ve korku
Yatırımcılar, süregelen gerilime rağmen, bir anlaşma ihtimalini hâlâ fiyatlıyor.
Trump’ın son haftalarda söylemini yumuşatması ve olası bir Xi Jinping görüşmesine açık kapı bırakması piyasaları temkinli iyimserliğe yöneltti.
Bunun yanında, yapay zekâ (AI) çılgınlığı, teknoloji hisselerini adeta sürükleyici bir dalga hâline getirdi.
Çip üreticileri, Çin kaynaklı jeopolitik baskının etkisini AI talebiyle dengeledi.
Sonuç olarak Çin ve Hong Kong borsaları, 2025 boyunca küresel çapta en güçlü performans gösteren piyasalardan biri oldu.
6️⃣ Farklı zaman ufukları: Kısa vadeli kriz, uzun vadeli rekabet
Çin için mesele uzun vadeli.
NVIDIA gibi ileri seviye çiplere erişememek, ülkenin yapay zekâ rekabetinde geri kalması anlamına geliyor.
ABD içinse mesele hemen yarın.
Nadir toprak elementlerine erişim kesilirse, üretim hatları durabilir; otomotiv, elektronik ve çip sektörlerinde bir gecede yüz milyarlarca dolarlık üretim kaybı yaşanabilir.
Yani iki ülke arasındaki fark, biri için stratejik rekabet riski, diğeri için acil üretim riski.
7️⃣ “Kısa vade–uzun vade uyumsuzluğu”
Uzmanlara göre bu tablo, iki süper gücün “zaman algısı farkı”ndan kaynaklanıyor.
Çin uzun vadeli stratejiyle hamle yaparken, ABD kısa vadeli ekonomik baskılara daha duyarlı hareket ediyor.
Trump yönetiminin Truth Social paylaşımlarında görülen tutarsız ton değişimi de bu gerilimin bir yansıması:
Bir gün Pekin’le görüşme sinyali verirken, ertesi gün “%100 gümrük vergisi” tehdidini yineliyor.
8️⃣ Çöküş senaryosu: Yeni bir tırmanma ne getirir?
Eğer ticaret görüşmeleri tamamen çökerse, küresel ticaret zincirleri sarsılacak.
Uzmanlar, bu durumda yarışın artık “kimin daha hızlı çip üreteceği ve kendi tedarik zincirini ne kadar çabuk kurabileceği” noktasına indirgeneceğini söylüyor.
Bu, bir “ekonomik dayanıklılık savaşı”na dönüşecek: kim daha fazla acıya katlanabilecek, kim daha çok zarar verebilecek?
Çin ekonomisi şu anda zayıf büyüme ve düşük iç talep sorunlarıyla boğuşuyor.
Ancak ABD’nin de kırılgan yanları var — özellikle yüksek üretim maliyetleri ve ithalata bağımlı sanayiler.
9️⃣ Yeni Amerikan refleksi: Ekonomik milliyetçiliğin dönüşü
Bu süreç, ABD’nin ekonomik modelinde sessiz bir paradigma değişimi yaratıyor.
Washington, artık doğrudan şirketlere müdahale etmeye ve pay almaya başladı.
Bu, Çin’e yapılan çip ihracat gelirlerinden pay alma, ABD’deki maden şirketlerine ortak olma, hatta stratejik stoklar için kamu fonlarıyla yatırım yapma şeklinde kendini gösteriyor.
ABD, Soğuk Savaş sonrası dönemde ilk kez “devlet eliyle sanayi politikası” uyguluyor.
Kısacası: serbest piyasa ideolojisinin yerini devlet kontrollü rekabet stratejisi alıyor.
10️⃣ Sonuç: İki bağımlı dev, tek kırılgan sistem
Bugünün küresel ekonomisi, bir paradoks üzerinde duruyor:
ABD ve Çin birbirine bağımlı, ama aynı zamanda birbirini tehdit ediyor.
Birinin çipi olmadan diğerinin fabrikası, birinin madeni olmadan diğerinin teknolojisi işlemiyor.
Bu nedenle, her restleşme sadece iki ülkeyi değil, küresel tedarik zincirlerinin tamamını sarsıyor.
Tarihsel ölçekte bu bir ticaret savaşı değil; ekonomik karşılıklı bağımlılığın yönetimi üzerine kurulu yeni bir güç testi.
Ve bu testin temel kuralı belli:
Birinin hamlesi, diğerinin misillemesi.





