BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisi artarken, bu durum Arap dünyasıyla ve İsrail ile yeni gerilimlerin habercisi olabilir.
8 Aralık 2024’te İstanbul’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın devrilmesini kutlayan Suriyeliler ellerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarını taşıyordu. Bu kare, Türkiye’nin “yeni Suriye”deki etkisinin sembollerinden biri haline geldi.
Geçtiğimiz kasım ayında, yüksek lisans öğrencisi ve aynı zamanda bir Suriyeli mülteci olan Asaad el-Şaibani, derslerini kaçıracağını profesörlerine söylediğinde kimse bunu fazla önemsememişti. Ancak haftalar sonra kendisi, Şam’da kurulan yeni geçici hükümetin dışişleri bakanı olarak ortaya çıktı. 15 Ocak’ta, 10 yılı aşkın bir süredir yaşadığı Türkiye’ye resmî ziyaret gerçekleştirdi.
Türkiye’nin Suriye Planı: Güvenlik, Etki ve Yeniden Yapılanma
Türkiye, Suriye’de istikrarın sağlanmasından en fazla yarar sağlayacak ülke konumunda. Aynı zamanda, ülkenin yeniden kaosa sürüklenmesinden en çok zarar görebilecek ülke de yine Türkiye. 3 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, bu insanların gönüllü ve güvenli bir şekilde ülkelerine dönebilmeleri için Suriye’nin güvenli hale gelmesini istiyor.
Ankara’nın hedefleri bununla sınırlı değil. Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt özerk yapısını sona erdirmek, yeni bir Suriye ordusu kurulmasına destek vermek ve tarihî bağları olan bu coğrafyada yeniden etkili bir aktör olmak istiyor.
Donald Trump’ın yeniden başkanlık koltuğuna oturmasının ardından Türkiye’nin Suriye’deki rejim değişikliğine öncülük ettiği iddiaları gündeme gelse de Ankara bu suçlamaları reddetti. Ancak Türkiye’nin Suriye’de oynayacağı büyük rol artık göz ardı edilemeyecek kadar açık.
Ankara’dan Şam’a İlk Ziyaret ve Ekonomik Hamleler
HTŞ’nin (Heyet Tahrir el-Şam) Şam’da iktidarı ele geçirmesinin ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı, şehri ziyaret eden ilk üst düzey yabancı yetkililer oldu. Hemen ardından Türk iş insanları da Suriye’ye akın etti. Türk Hava Yolları, 23 Ocak itibariyle Suriye’ye uçuşlarına yeniden başlayacağını duyurdu. Türk inşaat ve çimento şirketlerinin hisselerinde artış yaşandı.
Halihazırda, Türkiye’nin 13 yılı aşan savaş sürecinde yürüttüğü operasyonlar sayesinde ülkenin kuzeyinde Türk askerleri konuşlanmış durumda. Türkiye destekli Suriyeli muhalif gruplar, bu bölgelerde “güvenliği” sağlarken; eğitim, sağlık gibi temel hizmetler de yine Türkiye tarafından veriliyor. Türkiye ayrıca, HTŞ’nin İdlib’de kurduğu fiili yapıyı da ayakta tutuyor.
Bugün İdlib’in bazı bölgelerinde Türk lirası kullanılıyor, elektrik Türkiye’den geliyor, marketlerde Türk ürünleri satılıyor. Ancak Suriye’nin yeni hükümeti ülke bütünlüğünü sağlamaya kararlı. Bu da Türkiye’nin kuzeydeki varlığını sürdürmesini zorlaştırabilir.
Kürt Meselesi ve Yeni Gerilim Hatları
Ankara, terör örgütü olarak gördüğü ve ABD tarafından desteklenen YPG’yi Suriye’den tamamen çıkarmak istiyor. YPG’nin yabancı savaşçılarının ayrılması ve grubun silahsızlandırılması, Türkiye’nin temel talepleri arasında yer alıyor. Ancak HTŞ, YPG ile yeni kurulacak Suriye ordusu bünyesinde entegrasyon görüşmeleri yürütüyor ve Kürtlerle savaş istemiyor. Şimdilik Amerika’nın baskısıyla Türkiye yeni bir operasyon başlatmadı. Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açık konuşuyor: “Ya birileri bu sorunu çözer, ya da biz çözeriz.”
Türkiye’nin Proxy Güçleri: SNA Tehlikesi
HTŞ’nin lideri Ahmed el-Şaraa’nın asıl endişesi ise Suriye Ulusal Ordusu (SNA). Türkiye destekli bu paramiliter yapının 90 binden fazla savaşçısı bulunuyor. SNA, özellikle Kürtlere yönelik insan hakları ihlalleri ve fidye karşılığı kaçırma gibi suçlarla gündeme geliyor. Bazı üyeleri son dönemde Lazkiye ve Humus yakınlarında Alevilere yönelik saldırılarla da ilişkilendiriliyor.
Türkiye bu grubu kontrol altına almayı hedefliyor. Uluslararası Kriz Grubu’ndan Dareen Khalifa’ya göre, Türkiye SNA’yı feshedip yeni Suriye ordusuna entegre etmeye çalışabilir ve doğrudan Şam hükümetine mali destek sunabilir. Bu olmadan ülke genelinde ortak bir güvenlik gücü kurmak oldukça zor.
Arap Dünyası, İran ve İsrail: Denge Oyunu Kızışıyor
HTŞ lideri el-Şaraa, sadece Türkiye’ye değil, Suudi Arabistan gibi diğer bölgesel aktörlere de yakın durmaya çalışıyor. Suudi Arabistan, İran’ın yerini alarak Suriye’nin ana petrol tedarikçisi olmayı teklif etti ve yeniden inşa sürecinde cömert destek vaat ediyor. HTŞ yetkilileri, “Türkiye’ye minnettarız, ama tek bir kampın içinde olmak zorunda değiliz,” diyor.
Türkiye ise kamuoyuna yansıyan söylemlerinde Suriye’nin egemenliğine saygılı davranmaya özen gösteriyor. Ancak Ankara’nın ülkedeki derin etkisi, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi Arap ülkelerinde rahatsızlık yaratıyor. Bu ülkeler, Erdoğan’ın geçmişteki İslamcı söyleminden ve Müslüman Kardeşler’e verdiği destekten hoşnutsuz. Erdoğan da bu kez pan-İslamcı söylemlerle Arap dünyasını yeniden karşısına almak istemiyor.
Öte yandan Türkiye, Suriye’deki hedeflerinin önündeki en büyük engel olarak İsrail’i görüyor. İsrail’in YPG’ye destek açıklamaları, Ankara’yı endişelendiriyor. Tel Aviv’in Golan Tepeleri’ndeki yeni yerleşim politikaları ve Suriye ordusuna yönelik hava saldırıları da Türkiye’nin tepkisini çekiyor.
İsrail hükümetinin hazırladığı bir rapora göre, Türkiye’nin Suriye’deki artan etkisi iki ülkeyi potansiyel bir gerilimin eşiğine getirebilir. NATO’nun güçlü üyelerinden biri ile İsrail arasında açık bir savaş ihtimali düşük olsa da, bu gerilim Türkiye’nin bölgede üstlendiği rolün ne kadar kritik ve riskli olduğunu gösteriyor.

Sonuç: Kazanımlar da Büyük, Riskler de
Eğer “yeni Suriye” istikrarlı bir şekilde inşa edilebilirse, bundan en çok fayda sağlayacak ülke Türkiye olacak. Ancak Suriye tekrar kaosa sürüklenirse, en büyük bedeli de Türkiye ödeyebilir.