BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Başkan Donald Trump, dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika’yı adım adım duvarlarla çevrili bir kaleye dönüştürüyor.
Trump yönetimi, ticaret ortaklarına uyguladığı yüksek gümrük vergilerini artırırken, ülkeye girişleri de zorlaştırıyor. Amacı, Amerika’yı yabancı “istilalardan” koruyan bir ekonomik kale haline getirmek. Ancak bu politika, Amerika’nın tarihsel gücünü yaratan mallardan ve yeteneklerden ülkeyi koparıyor.
Zarar şimdiden kendini göstermeye başladı — ve bu hasarın tersine çevrilmesi kolay olmayacak.
Piyasalar hâlâ iyimser
Yatırımcılar bu tabloyu farklı okuyor. “Kurtuluş Günü” tarifeleri yürürlüğe girdiğinden bu yana geçen altı ayda, piyasalar paniğe kapılmaktan coşkuya geçti.
Enflasyon yalnızca sınırlı şekilde arttı; ithalat yapan Amerikan şirketleri, gümrük maliyetlerini bir süreliğine absorbe etti. Göç akışının durması nedeniyle istihdam zayıflasa da, 2025’te ekonominin %1,5–2 civarında büyümesi bekleniyor.
Bu direnç kısmen, tarifelerin beklendiği kadar yüksek olmamasından kaynaklanıyor.
Nisan’da ortalama tarife oranının %28’e çıkacağı tahmin edilirken, Ağustos itibarıyla gümrük gelirleri bunun %11 civarında olduğunu gösterdi.
Ayrıca Çin dışında büyük bir ülke Amerika’ya misilleme yapmadı. Britanya, Japonya ve AB, Trump’ın tarifelerini yumuşatan anlaşmalar yaptı; kendi vergilerini artırmadı.
Borsanın şişirdiği refah
Trump, aynı zamanda yapay zekâ (AI) coşkusunun körüklediği bir borsa rallisinden faydalanıyor.
Nisan’daki dip seviyeden bu yana S&P 500 endeksi %40 yükseldi.
Değerlemeler, dotcom balonu dönemindeki rekorlara yaklaşmış durumda. Bu da zengin yatırımcıların servetini artırarak tüketimi ve büyümeyi destekliyor.
İzolasyonun bedeli: Enflasyon, göç çöküşü ve rekabet kaybı
Ancak ekonomik tecrit uzun vadede bedelini ödetecek.
Borsa bu hızda yükselemez; ne kadar şişerse, çöküş riski o kadar artar.
Mevcut tarifelerin yarattığı fiyat baskısı da büyüyor.
Trump’ın göç politikaları ise ekonomiye görülmemiş bir şok yaşatıyor.
2000–2020 arasında Amerika’ya her yıl ortalama 1 milyon kişi net göç ediyordu; Biden döneminde bu rakam 2,5 milyona kadar çıktı.
2025’te ise ilk kez net göçün sıfır veya negatif olması bekleniyor — Büyük Buhran’dan bu yana ilk kez.
Artan fiyatlar ve siyasi risk
Trump’ın tarifeleri şu anda enflasyonu 0,3 puan artırıyor.
Bu oran yıl sonuna kadar yükselerek %3,5 civarında kalıcı bir tüketici enflasyonuna dönüşebilir.
İthal giyim, elektronik ve ev eşyası fiyatları trendin üzerine çıktı.
Özellikle düşük gelirli Amerikalılar bunu hissediyor.
YouGov anketine göre, seçmenlerin Trump’ın enflasyon politikasını onaylamama oranı %28 farkla olumsuz.
Bu tablo, Fed’in faiz indirimlerini yavaşlatmasına ve borsa değerlemelerinin tehlikeye girmesine yol açabilir.
Uzun vadeli hasar: Ticaretin dışına itilen Amerika
Amerika, küresel mal ithalat talebinin yalnızca %15’ini oluşturuyor.
Köprüler kaldırıldıkça, dünya ABD’siz bir entegrasyona yöneliyor.
Kanada Başbakanı Mark Carney, ülkesinin Asya merkezli CPTPP ticaret bloğu ile AB’yi birbirine yaklaştırma planını açıkça dile getiriyor.
ABD kısa vadede felaket yaşamayabilir, ancak uzun vadede rekabet gücünü ve ekonomik etkisini kaybedecek — özellikle müttefikleri Çin’le daha derin bağlar kurarsa.
Bu eğilim şimdiden görülüyor: dolar, bu yıl diğer para birimleri karşısında %9 değer kaybetti.
Göçü durdurmanın görünmeyen zararı
Trump yönetiminin hedefi yalnızca düşük vasıflı göçmenler değil.
Yüksek vasıflı çalışanlar da 100.000 dolara varan vize ücretleriyle karşı karşıya.
Vize tahsisini kura yerine fiyatla yapmak rasyonel görünebilir, ancak Trump’ın deportasyon politikası ve üniversitelere yönelik saldırıları, dünyadaki parlak beyinlere açık bir mesaj veriyor:
“Amerika sizi istemiyor.”
Oysa yüksek vasıflı göçmenlerin ekonomik katkısı devasa.
Lisansüstü eğitime sahip bir göçmen, hayatı boyunca devlet hazinesine net 1,8 milyon dolar kazandırıyor.
Bu grup, işgücünün %5’ini, ancak ücretlerin %10’unu oluşturuyor.
1990–2010 arasında verimlilik artışının %30–50’sinin göçmen inovasyonundan kaynaklandığı tahmin ediliyor.
Amerika, bu insanları dışlayarak başarısının temel dinamiklerinden birini kaybediyor.
Duvarların ardında solan ışık
Amerika’nın etrafına örülen ekonomik surları kaldırmak kolay olmayacak.
Diğer ülkeler misilleme yapmadığı için, Amerika’nın tek taraflı olarak kendi tarifelerini düşürmesi gerekecek — ancak korumacılığa alışan yerli şirketler buna karşı çıkacaktır.
Göçmenlerin ülkeye olan güveni de hemen geri kazanılamaz.
Bir zamanlar “tepedeki parlayan şehir” olarak anılan Amerika, artık yalnız bir kaleye benziyor.
Ve bu duvarlar ne kadar uzun süre ayakta kalırsa, dünya da onu o kadar hızlı unutacak.