- Eski ulusal güvenlik danışmanı John Bolton, gizli belgeleri yasa dışı şekilde saklamak ve paylaşmakla suçlanıyor.
- İddianame, Bolton’ın en gizli bilgileri aile üyeleriyle paylaştığını öne sürüyor.
- Paylaşılan bu gizli bilgilerin siber saldırıya uğradığı iddia ediliyor.
- Bu dava, Başkan Trump’ın son haftalarda suçlanan üçüncü önemli muhalif dava oldu.
- 18 Suçlama: Bolton’a, çoğu “ulusal savunma bilgilerini iletme ve saklama” olmak üzere toplam 18 suçlama yöneltildi.
- Aile ile Paylaşım: Binlerce sayfalık gizli notları, “editör” olarak tanımladığı eşi ve kızı da dahil olmak üzere iki akrabasıyla paylaştığı iddia ediliyor.
- Siber Güvenlik İhlali: İran bağlantılı bilgisayar korsanlarının, bu paylaşılan gizli bilgilerin bulunduğu Bolton’ın kişisel e-posta hesabını ele geçirdiği belirtiliyor.
İddianamenin Detayları ve Bolton’ın Savunması
Federal mahkemede açılan iddianame, Bolton’ın 2018 ile Ağustos 2025 arasında, “en gizli” (top secret) sınıflandırmasına sahip belgeleri kasten ve yasa dışı bir şekilde ele aldığını öne sürüyor. Savcılık, Bolton’ın günlük notlarında, yabancı düşmanlara ilişkin istihbarat, füze fırlatma planları ve ABD’nin gizli eylem planları gibi kritik bilgileri içeren ve resmi kanallar dışında iki akrabasıyla paylaştığı binlerce sayfalık bilgi olduğunu iddia ediyor. Bu paylaşımlardan sonra Bolton’ın bir mesajında, “Bunları konuşmuyoruz!!!” uyarısında bulunduğu da iddialar arasında.
Bolton ise suçlamaları kesin bir dille reddederek, bunları siyasi motivasyonlu olarak nitelendirdi. Yaptığı açıklamada, “Şimdi, Adalet Bakanlığı’nın, daha önce reddedilen suçlamalarla düşman olarak gördüğü kişileri suçlaması veya gerçekleri çarpıtması için kullandığı son hedef haline geldim” ifadelerini kullandı. Bolton’ın avukatı Abbe Lowell ise müvekkilinin kişisel günlükler tuttuğunu ve bunları sadece ailesiyle paylaştığını, bu eylemin bir suç olmadığını savundu. Lowell ayrıca, FBI’ın söz konusu günlüklerin varlığından 2021’den beri haberdar olduğunu ve o zamanlar bir güvenlik ihlali olarak değerlendirilmediğini belirtti.
Siyasi Bağlam ve Diğer Davalar
Bu dava, Başkan Trump’ın eski FBI Direktörü James Comey ve New York Başsavcısı Letitia James‘in ardından, son haftalarda suçlamalarla karşı karşıya kalan üçüncü önemli muhalifini işaret ediyor. Her üç isim de kendilerine yöneltilen suçlamaları reddediyor ve bu davaların, Trump’ın siyasi rakiplerini sindirme çabalarının bir parçası olduğunu iddia ediyor. Bu durum, Adalet Bakanlığı’nın siyasileştiği yönündeki endişeleri de beraberinde getiriyor.
Bolton, Trump’ın ilk başkanlık döneminde ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapmış, ancak daha sonra görevinden alınmış ve Trump’ın en sert eleştirenlerinden biri haline gelmişti. Trump ise Beyaz Saray’da gazetecilerin Bolton hakkındaki sorusuna, “O kötü bir adam.” yanıtını verdi.
Olası Sonuçlar ve Davanın Önemi
John Bolton suçlu bulunması halinde, her bir suçlama için 10 yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya. Ancak, cezanın nihai olarak bir yargıç tarafından belirleneceği ifade ediliyor.
Bu davanın önemi, yalnızca yüksek profilli bir ismi değil, aynı zamanda ABD’nin neo-muhafazakar dış politika çevrelerinin kilit bir figürünü hedef almasından kaynaklanıyor. Bolton, özellikle İran’a yönelik “maksimum baskı” politikasının mimarlarından biri olarak biliniyordu. Davanın, Trump yönetiminin yeniden başlamasından önce, Ocak 2025’te başladığına dikkat çekiliyor; ancak FBI’ın Bolton’ın evine ve ofisine Ağustos 2025’te düzenlediği baskınla kamuoyunun gündemine oturdu.
Bu dava, Başkan Trump’ı siyasi olarak zor bir duruma sokuyor. Bir yandan, kendisine sadık olan seçmen kitlesine, “derin devlet” olarak gördüğü eski bir rakibinin adaletin eline teslim edildiği mesajını verebilir. Öte yandan, bu tür davaların art arda gelmesi, bağımsız kurumlar üzerinde siyasi baskı kurduğu ve adaleti kişisel intikam için araçsallaştırdığı yönündeki eleştirilerini güçlendiriyor. Bolton, Comey ve James davaları, Trump’ın ikinci döneminde, Adalet Bakanlığı’nın geleneksel tarafsızlık normlarından uzaklaştığına dair ciddi endişeleri beraberinde getiriyor. Bu durum, yalnızca iç siyasetteki kutuplaşmayı derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda ABD’nin uluslararası arenadaki itibarını da zedeleyebilecek bir tartışma başlatıyor.






