BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Donald Trump’a karşı gelmek, ceza davet etmektir. Bir rakip siyasetçi soruşturma bekleyebilir, can sıkıcı bir medya ağı davalık olabilir, sola eğilimli bir üniversite kamu fonlarına veda edebilir, titiz bir kamu görevlisi işten çıkarılabilir ve bağımsız davranan bir yabancı hükümet —ister kararlı bir rakip ister sadık bir müttefik olsun— gümrük tarifeleriyle karşılaşabilir. Algılanan düşmanlar ayrıca hakaret yağmuruna, kamuoyu önünde küçük düşürülmeye de hazır olmalıdır; bu, potansiyel suçlulara bir ders niteliğindedir.
Vladimir Putin bu tablonun gizemli istisnası oldu. Trump, 2016 seçimlerine Rusya’nın müdahalesiyle ilgili sıkıntılarından, Putin hariç hemen herkesi sorumlu tuttu. Ukrayna’daki savaştan ise, zayıflığıyla bu işgali davet ettiği iddiasıyla eski başkan Joe Biden’ı, bir şekilde savaşı başlatmakla da Ukrayna lideri Volodimir Zelenski’yi sorumlu tuttu. Rusya 2022 Şubat’ında işgal başlattığında Trump, Putin’in “zekâsını” övmüştü.
Aylar boyunca Putin, Trump’ın savaşı bir günde bitirme vaatlerini ve ateşkes çağrılarını alaya alırken, Trump ne Kuzey Kore’ye karşı bir zamanlar dile getirdiği “ateş ve öfke” tehditlerini ne de Çin’e karşı %245’e varan gümrük tarifelerini andıran sert söylemlerini kullandı. Daha çok aciz, sitemkâr bir ton sergiledi. Nisan’da sosyal medyaya “Vladimir, DUR!” yazdı. Adını bu kadar içten kullanması, aralarındaki samimiyetin soğukkanlı muhatabına da tesir edeceğine dair saf bir inancı açığa vuruyordu.
Putin Ukraynalıları öldürmeye devam edince Trump daha da alışılmadık bir adım attı: tüm dünyaya kandırıldığını itiraf etti. 26 Nisan’da “Belki savaşı durdurmak istemiyor, beni oyalıyor” diye düşündüğünü açıkladı. Bir ay sonra, dostunun tamamen “DELİ” olduğunu öne sürdü. 8 Temmuz’da ise en başından belli olması gerekeni kabul etti: “Hep çok kibar davranıyor ama bunun bir anlamı yokmuş.” Trump, Rusya’ya ikincil yaptırımlar tehditleri savurdu ama sonra Putin’in barışa dair karışık mesajlarını ödüllendirerek Amerika’da bir zirve düzenledi.
Trump’ın bu adam karşısında neden bu kadar tavizkâr olduğu sorusu, gazetecilerin, Kongre araştırmacılarının ve savcıların yıllardır uğraştığı ama çoğu zaman kendi kendilerini boşa düşürdükleri bir bilmecedir. Görüntü hep karanlıktı: Trump 2007’den beri televizyonda Putin’i övdü; 2013’te Moskova’daki Miss Universe yarışmasına davet etti ve Twitter’da onun “yeni en iyi dostu” olup olamayacağını sordu; 2013–2016 arasında Moskova’da gökdelen projesi için yardım aradı; 2015’te defalarca Putin’le görüşmeye çalıştı. Sonra 2016 seçimlerinde Rusya’nın müdahalesi geldi; Demokratların e-postalarını hackleyerek Hillary Clinton’ı zayıflatmaya çalıştı. Bazı gazeteciler, Putin’in Trump’ı müstehcen bir kasetle şantaj yaptığına dair iddiaları yayarak komplo şüphelerini büyüttü. Kaynak ise Clinton’a destek için yapılmış araştırmalardan çıkan bir söylentiydi.
Dokuz yıl sonra Putin’in düşük bütçeli müdahalesi hâlâ Amerika’nın düşmanlarına kazanç sağlıyor; Amerikan siyasetini zehirliyor ve liderlerini meşgul ediyor. Başsavcı Pam Bondi, Trump’ın “vatana ihanet” diye nitelendirdiği Obama ve bazı eski yetkililere yönelik büyük jüri soruşturması başlattı. Dayanak, Obama’nın başkanlığının son günlerinde yapılmış bir istihbarat bulgusunun yanlış sunulmasıydı. Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, Putin oy makinelerini hacklemediği için, “Trump’a yardım etti” sonucunun yalan olduğunu iddia etti. Oysa Obama döneminde ulaşılan sonuç, Putin’in seçimi kamuoyunu etkileyerek manipüle etmeye çalıştığıydı.
Bağımsız danışman Robert Mueller’in 2019’da yayımladığı kapsamlı rapor, ilk sayfasında “Rus hükümeti Trump’ın başkanlığından fayda sağlayacağını düşündü ve bu sonucu elde etmek için çalıştı” diyordu. Mueller birçok Rus’u suçladı, bazı Trump yardımcılarını da çeşitli suçlardan itiraf anlaşmasına bağladı. Ancak kampanyanın Ruslarla “komplo kurduğunu veya koordine olduğunu” sonucuna varmadı.
Raporun iki cildini okumak, Rusların ne kadar kötü niyetli, Trump kampanyasının ne kadar dağınık olduğunu hatırlatıyor. Aynı zamanda, fazla kanıt bulunmamasına rağmen bu şüpheler için harcanan zaman ve enerjiden pişmanlık doğuruyor. Trump’a masumiyet karinesinin pek tanınmamış olmasından da. Raporun son sözlerinde Mueller, Trump’ı suçlamadığını ama onu “aklamadığını” da yazdı. Trump’ın hıncı kısmen buradan anlaşılabilir.
Trump’ın Putin hayranlığı bilmecesi belki de psikologlarca daha iyi açıklanabilirdi. Kuşkusuz, tecrübeli KGB ajanı Putin onun zaaflarını, özellikle de kibirini nasıl oynayacağını biliyordu. Mart’ta Putin’in hediye ettiği kitsch bir portreden Trump’ın “duygulandığı” söylenmişti.
Putin saldırıda
Ama bu küçümseyici spekülasyon Trump’a haksızlık da olabilir. Çünkü tehdidi hafife alıyor. Trump’ın Putin’le özdeşleşmesi için ağır sebepleri var. 1930’lardan beri Amerikan dış politikasının temel taşı, hiçbir ülkenin güç kullanarak toprak kazanamayacağı ilkesidir; bu Birleşmiş Milletler Şartı’nda da yer alır. Oysa Trump, ilk döneminde Orta Doğu barışı vizyonu çerçevesinde iki kez fethedilmiş toprakları tanıdı: İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki iddiasını ve Fas’ın Batı Sahra üzerindeki iddiasını. Görünüşe bakılırsa Ukrayna’daki savaşın bitişini de Rusya’ya yeni topraklar vererek tahayyül ediyor.
“Zeki” Trump ve Putin gibilerin dünyayı gerçekte işlediğine inandıkları yöntem budur: uluslararası düzeni korumak için diplomatik “kurallar” değil, büyük adamların kullandığı güç. Dünyanın bu teoriye rehin kalması, onların gerçek işbirliğinin mirası olabilir.