BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Onlarca Yıl Sonra İlk Kez, Dolar Kırılgan Görünüyor
Hisseler düşüyor, tahvil getirileri düşüyor, dolar yükseliyor.
Modern finansal tarihin büyük bölümünde, Amerikan borsaları, devlet tahvilleri ve doların değeri arasında panik anlarında işleyen güvenilir bir ilişki vardı. Ta ki bugüne kadar.
Geçtiğimiz ay yaşanan piyasa çalkantısı —Amerika’nın gümrük tarifelerinde olağanüstü bir artışa sahne olan bu dönem— alışılmışın dışında ve rahatsız edici şekilde farklıydı. Örneğin 2008 ve 2020’deki borsa çöküşlerinde dolar yükselmişti. Yatırımcılar korktuğunda, genellikle Amerikan tahvillerine sığınır ve bu da doları yukarı çekerdi. Ancak bu kez yatırımcılar Hazine tahvillerine yönelmiyor. Amerikan on yıllık devlet tahvillerinin getirisi —fiyatlar düştüğünde yükselen oran— son bir ayda %4,2’den %4,5’e kadar çıktı. Aynı dönemde dolar, Ocak ortasındaki zirvesinden bu yana diğer para birimlerinden oluşan bir sepete karşı %9’dan fazla değer kaybetti.
Bir zamanlar sağlam olan bu ilişkinin bozulması, mevcut Amerikan yönetiminin dürtüsel tavırlarını yansıtıyor. Başkan Donald Trump’ın saldırgan ticaret politikası, yönetimin yetersiz ekonomi yönetimi ve bazı danışmanlarının doların küresel rolüne dair şüpheci yaklaşımı, yabancı yatırımcıların güvenini sarstı. Oysa ki bu yatırımcılar, yaklaşık 32 trilyon dolarlık Amerikan hisse senedi ve tahviline sahipler — yani ne düşündükleri büyük önem taşıyor. Yurtdışından gelen talep yalnızca Amerikan borsalarını desteklemekle kalmaz, aynı zamanda hükümetin devasa borcuna uygulanan faiz oranlarını düşürerek bu borcu sürdürülebilir kılar. Bu durum, doların küresel üstünlüğünün bir sonucu olarak “aşırı ayrıcalık (exorbitant privilege)” diye adlandırılır.

Dünyanın dört bir yanındaki politika yapıcılar ve yatırımcılar, uzun süre dolara tahtının sarsılabileceği fikrine burun kıvırdı. Amerika’nın ekonomik ağırlığı, derin ve kârlı piyasaları, sermaye girişine açıklığı ve hukukun üstünlüğü gibi faktörler, doların üstün konumunu pekiştiriyordu. Ancak son haftalarda bu fikir daha ciddiye alınmaya başlandı. Sonrasında ne olabileceğini hayal etmek bile zor. Seksen yıldır Amerikan doları, küresel ticaretin ve finansın merkezinde yer alıyor. Sınır ötesi borçlanmaların yaklaşık yarısı dolar üzerinden gerçekleşiyor ve döviz işlemlerinin %88’inde dolar rol oynuyor (bkz. Grafik 1). Modern dünya, adeta yeşil banknot üzerine inşa edildi.
Trump yönetimindeki bazı isimler, doların tahtını kaybetmesini memnuniyetle karşılayabilir. Şu an başkan yardımcılığı görevinde bulunan J.D. Vance, senatör olduğu dönemde doların uluslararası rolünü eleştirmişti; yabancıların Amerikan menkul kıymetlerini biriktirmesinin doların değerini yapay şekilde artırdığını ve bu durumun Amerikan sanayisine zarar verdiğini savunuyordu. Kasım ayında ise Beyaz Saray Ekonomi Danışmanları Konseyi’nin başına geçen Stephen Miran, başkanın yurtdışında rezerv olarak tutulan Hazine tahvillerine tek taraflı vergi koyabileceğini öne süren bir brifing yayımladı. Amaç, yabancı yatırımcıları bu tahvilleri satın almaktan caydırmaktı. Dünyadaki merkez bankalarını bu denli ürküten çok az belge olmuştur.

Döviz rezervlerini yöneten politika yapıcılar, Trump yeniden seçilmeden çok önce çeşitlendirmeye başlamıştı (bkz. Grafik 2). Kimileri Amerikan Hazinesi’nin yaptırım uygulama yetkisinden çekiniyor; kimileriyse yalnızca tüm yumurtalarını aynı sepete koymak istemiyor. Doların küresel rezervler içindeki payı, 2001’de %73’ten bugün %58’e gerilemiş durumda. Aynı dönemde, Avustralya ve Kanada doları, İsveç kronu ve İsviçre frangı gibi pek çok farklı para biriminin payı artış gösterdi. Merkez bankaları yalnızca diğer para birimlerine yönelmekle kalmadı, aynı zamanda son üç yılda her biri 1.000 tonun üzerinde altın alımı yaptı—önceki üç yıla göre bu miktar %140’tan fazla bir artışı temsil ediyor.
Bu çeşitlendirmenin hızlanarak devam edeceğini düşünenlerden biri, Columbia Threadneedle Investments’tan Gary Smith. Merkez bankaları ve devlet varlık fonlarıyla çalışan Smith, Amerika’nın tarife saldırıları başlamadan önce, doların rezervler içindeki payının önümüzdeki on yıl içinde 10 puan daha düşeceğini öngörüyordu. Bugün ise bunun ciddi bir eksik tahmin olduğunu söylüyor.
Doların Rengi Soluyor
Son on yılda dolar varlıklarına olan uluslararası talep, çoğunlukla merkez bankaları dışındaki kaynaklardan geldi—özellikle Asya’da yer alan devasa kamu emeklilik fonları ve hayat sigortası şirketlerinden (bkz. Grafik 3). Bu kurumlar genellikle yüz milyarlarca dolarlık yatırımları yöneten, seyrek toplanan komiteler tarafından idare edilir. Dolayısıyla stratejilerinde ani değişiklik yapmaları zordur. Bu sarsıntılara karşı dayanıklı yapıya rağmen, Amerika’ya olan ilgileri belirgin biçimde azaldı. Danışmanlık firması Oliver Wyman’dan Huw van Steenis bu durumu şöyle özetliyor:
“Pek çok uluslararası yatırımcı, Amerikan istisnacılığının sona ermesinden endişe duyuyor. Ne olursa olsun, daha güçlü bir çeşitlendirme ihtiyacı artık kalıcı bir sonuç olacak.”

Amerikan varlıklarından tamamen çıkılmasa bile—yalnızca kurumlar dolar varlıklarını azaltsa dahi—bu durum, Amerika’nın mali savurganlığını sürdürmesini ciddi şekilde zorlaştırır. Hükümetin bütçe açığı GSYİH’nın %7’sine denk geliyor ve son yıllarda faiz yükü adeta şişti; bu da tahvil faizlerinin yükselmesinin ciddi sorunlar yaratacağı anlamına geliyor. 10 Nisan’da Temsilciler Meclisi, Senato’nun sunduğu ve önümüzdeki on yılda bütçe açığını 5,8 trilyon dolar artırabilecek planı onayladı (Kaynak: Sorumlu Federal Bütçe Komitesi). Bu tutar, nakit bazında bakıldığında, Trump’ın ilk dönem vergi indirimlerinden, 2020’deki COVID-19 destek paketlerinden ve Biden’ın teşvik ve altyapı harcamalarının toplamından daha fazla.
Yabancı yatırımcıların paralarını başka yerlere yönlendirmesi için pek çok neden var. Ancak Trump’ın keyfi kararlarına karşı kendilerini korumak isteyenler için zorluk şu: doların açık bir halefi yok. İkinci Dünya Savaşı sonrası Britanya’nın ekonomik çöküşü poundu küresel para olma vasfından uzaklaştırmıştı ve dolar bu boşluğu mükemmel şekilde doldurmuştu. Bugün merkez bankalarının yöneldiği diğer para birimleri ise göreceli olarak küçük; borsa ve tahvil piyasaları doların yerini almaya yetecek büyüklükte değil.
Bir dönem euro, doların yerine geçebilecek bir aday olarak görülüyordu. Belki de halen bu potansiyele sahiptir—eğer Avrupa’daki siyasetçiler mevcut fırsatı iyi değerlendirirse. Ancak yatırımcıların ikna olması için, Avrupa Merkez Bankası’nın hangi ülke borçlarını ne ölçüde destekleyeceğine dair belirsizlikten doğan kredi riski sorununun gerçekten çözüldüğünü görmeleri gerekir. Küresel yatırımcıların en güvenli gördüğü Almanya borç stoku yaklaşık 3 trilyon dolar civarında, yani Amerika’nınkinin ancak onda biri. Avrupa’nın şirket tahvili piyasaları da görece küçüktür.
Peki yuan para hiyerarşisinde yükselebilir mi? Çin’in ekonomisi teorik olarak bu rolü kaldıracak kadar büyük. Ancak paranın uluslararasılaşması konusundaki ilerleme, en iyi ihtimalle durağan. Yuan, küresel merkez bankası rezervlerinin yalnızca %2’sinden biraz fazlasını oluşturuyor ve bu oran, dört yıl önceki zirveden bu yana geriledi. Çinli yetkililer, sermaye kontrollerini gevşetmeye pek istekli görünmüyor—oysa bu, yabancı yatırımcıları cezbetmek için gerekli bir adımdır. Ayrıca Çin devletinin zaman zaman uyguladığı öngörülemez baskılar, Trump yönetiminin herhangi bir politikasından daha fazla hasar verdi.
Çin, parasını serbestleştirmek yerine, finansal sistemini Amerika’ya karşı güçlendirmeyi hedefliyor. Çin Merkez Bankası, yabancı merkez bankalarıyla swap hatları kurdu ve Belçika merkezli ödeme sistemi SWIFT’e olan bağımlılığı azaltmak için kendi uluslararası ödeme platformunu geliştirdi. Bu tür deneyler yuanın doları tahtından etmesini sağlamaz. Ancak Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’nden Martin Chorzempa’ya göre, bu adımlar doların Amerika dışındaki etkisini sınırlayabilir ve Batı finans sisteminden dışlanan ülkelere alternatif yollar sunabilir.
Kaynak: The Economist