BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Yazın son haftalarında California Üniversitesi, Los Angeles (UCLA) kampüsü huzurlu görünüyor. Sırt çantalı birkaç öğrenci etrafta dolaşıyor. UCLA’nın ülkenin “1 numaralı devlet üniversitesi” olduğunu ilan eden afişler her yerde (bu iddia eyalet rakibi California Üniversitesi, Berkeley’i kızdırıyor). Genç bir kadın, bir yıldan uzun süre önce Gazze’deki savaşı protesto eden öğrencilerin çadırlar kurduğu çimlerde uzanıyor. Şimdi ise çimler bakımlı ve yeni akademik yıla hazır.
Fakat kampüsteki sükûnet, derin bir belirsizliği gizliyor. Adalet Bakanlığı (DoJ), Temmuz ayında UCLA’yı, çadır kampında protestocular tarafından Yahudi ve İsrailli öğrencilere yönelik yapılan antisemitik tacize “kasıtlı kayıtsız” kalmakla suçladı. Bunun üzerine Trump yönetimi, Ulusal Bilim Vakfı (NSF) ve Ulusal Sağlık Enstitüleri’nden (NIH) gelen 584 milyon dolarlık araştırma fonunu dondurdu; bu da Alzheimer’dan opioid araştırmalarına kadar pek çok çalışmayı sekteye uğrattı. Fonların serbest bırakılması için Başkan Donald Trump, UCLA’nın yıllık bütçesinin yaklaşık %9’una denk gelen 1 milyar dolar, gece protestolarının yasaklanması ve DEI’yi (çeşitlilik, eşitlik, kapsayıcılık) ortadan kaldırmaya yönelik başka değişiklikler talep ediyor. Adalet Bakanlığı üniversiteye, bir anlaşma müzakere etmesi ya da dava ile karşı karşıya kalması için 2 Eylül’e kadar süre verdi. San Francisco Üniversitesi’nin eski rektör yardımcısı Donald Heller, “Bu şantajdır. Başka türlü görmek mümkün değil,” diyor.
UCLA’nın sıkıntısını, yönetimin seçkin özel kurumlara yönelik saldırılarının devamı olarak görmek cazip olabilir. Nitekim Trump’ın UCLA ile mücadelesi, Harvard ve Columbia gibi üniversitelerle olan kavgasına benziyor; çünkü California da tıpkı onlar gibi favori bir hedef. Altın Eyalet’e saldırmak artık bu Beyaz Saray için adeta bir eğlenceye dönüşmüş durumda. Ancak bu aynı zamanda Trump’ın üniversitelere yönelik baskılarında yeni bir aşamaya işaret ediyor. Yönetim, kendisini rahatsız eden kamu üniversitelerine (yani Demokratların yönettiği eyaletlerdeki kurumlara) zarar vermeyi başarırsa, bunun yarattığı yük zengin özel okullardan çok daha geniş hissedilecek.

Ivy League üniversiteleri, Amerika’daki üniversite öğrencilerinin %2’sinden azını eğitiyor. Öğrencilerin büyük çoğunluğu—yaklaşık dörtte üçü—vergilerle daha yoğun biçimde finanse edilen UCLA gibi devlet üniversitelerine gidiyor. Yukarıya doğru toplumsal hareketliliği en fazla sağlayan okullar genellikle haberlere pek çıkmayanlar oluyor. Araştırma konusunda seçkin özel üniversiteler ağırlıklarının üzerinde bir etki yaratıyor olsa da, devlet üniversiteleri de çok üretken. Ulusal Bilim Vakfı’ndan (NSF) en çok hibe alan on üniversitenin yedisi devlet üniversitesi; üçü de California Üniversitesi (UC) sistemine bağlı. UCLA 7. sırada, Harvard 15. sırada, Columbia ise 19. sırada yer alıyor.
Meselelerin ciddiyetinin farkında olan, on kampüslük UC sistemini yöneten California Üniversitesi Mütevelli Heyeti, yönetimle yürütülen müzakereler konusunda sessizliğini koruyor. Ancak kurulda da yer alan eyaletin Demokrat valisi Gavin Newsom her zamanki gibi görüşünü belli etti: “Dava açacağız,” dedi. Columbia ve Brown Üniversitesi’ne atıfla, “Biz bazı diğer kurumlar gibi değiliz,” diye ekledi. Bu üniversiteler, para cezaları ödeyip bir dizi talebi kabul ederek fonlarını geri kazanmıştı.
UCLA ya yüksek bir bedel ödeyerek anlaşmaya varırsa ya da uzun bir hukuki mücadeleye girişirse mevcut seviyede fonlamanın nasıl sürdürüleceğine dair fikirler şimdiden ortaya atılıyor. (Bir federal yargıç, yönetimin dondurduğu fonların bir kısmını iade etmesi gerektiğini zaten söylemiş durumda.) Öğretim üyeleri ve yetkililer Sacramento’ya, yani eyalet başkentine giderek eyalet meclisinin yardımcı olup olamayacağını soruyor. Berkeley’deki Devlet Araştırmaları Enstitüsü’nün yaptığı yeni bir anket, Kaliforniyalıların %58’inin UC sistemine devlet fonlarının artırılmasını destekleyeceğini gösteriyor.
Adalet Bakanlığı’nın antisemitizm soruşturmasının sonuçlarını açıklamasından önce UCLA, kampüste çadır kurmayı yasaklamış ve işe alımlarda “çeşitlilik beyanı” kullanımını kaldırmıştı. Federal hükümet darbeyi indirmeden sadece birkaç saat önce ise üniversite, Yahudi öğrencilerle açılan bir davayı sonuçlandırmıştı. UCLA Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Anna Markowitz buna “önceden itaat” diyor. “UC ayıyı dürtmek istemedi,” diyor. “Ama ayı geliyor.” Amerika’daki diğer devlet üniversitelerinin yöneticileri de kendilerini sansürlüyor. Hiç kuşkusuz California’da olup biteni, tırnaklarını yerken izliyorlar.
Pek çok devlet üniversitesi, UCLA’dan daha başarılı biçimde gözlerden uzak kalmayı umuyor. Haziran ayında, Amerika’nın en büyük araştırma merkezlerinden biri olan Washington Üniversitesi’nde hibe süreçleri yavaşladığında, görevden ayrılmaya hazırlanan rektör Seattle’daki bir yerel radyoya “pragmatik olmak” istediğini ve “sırf açıklama yapmak için büyük açıklamalar yapmayacağını” söyledi.
Cumhuriyetçi eyaletlerdeki devlet üniversiteleri ise federal hükümete karşı açılan davalara katılmakta isteksiz davranıyor. Bu, eyalet siyasetini yansıtıyor ve ayrıca Trump’ın siyaseten kendisine yakın olan yerlerdeki okulları rahatsız etmeye niyetli görünmemesiyle ilgili. Florida’daki Miami Dade College’da—ülkenin en büyük community college’ı—her şey normal şekilde devam ediyor. Federal hükümetten gelen Pell Hibeleri öğrencilerin %60’ının harçlarını karşılıyor. Başkan Madeline Pumariega, Trump yönetiminin kendilerini hedef alacağından endişe etmiyor: “Bizim öğrencilerimiz çimenlere uzanıp gökyüzüne bakarak kendilerini keşfetmeye çalışmıyor, iş bulmak için çalışıyorlar,” diyor. Ona göre Trump da bunu destekliyor.
Alabama Birmingham Üniversitesi’nden NIH araştırma hibeleri kesildiğinde, Alabama senatörü Katie Britt, Beyaz Saray’a bir mektup yazıp, kanser ve kronik hastalıklar üzerine araştırmaların fonlanmasının Make America Healthy Again hareketinin çıkarına olduğunu savundu. O sıralarda Trump’la da telefonda görüştü. Çok geçmeden Alabama ve diğer üniversiteler için 15 milyar dolarlık fonun önü açıldı. Bir yükseköğretim politikası uzmanı, “Onun çabaları, yönetimi büyük bir kırmızı kalemle gözden geçirmeye sevk etti,” diyor.
Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in mezunu olduğu Ohio State Üniversitesi bazı federal fonlarını kaybetti ama doktora sonrası araştırmacıları işten çıkarmaya ya da doktora programlarını kesmeye yetecek kadar değil. Üniversitenin başkanı Ted Carter, bunun sebebini okulun “misyonuna sadık kalması”na ve siyasetten uzak durmasına bağlıyor. Kampüsteki Filistin yanlısı çadırlar polis ve üniversite yöneticileri tarafından hızla kaldırılmıştı. Carter bu yıl şampiyonluk kazanan futbol takımıyla birlikte Oval Ofis’i ziyaret ettiğinde Trump’a “Ohio State, işi doğru yapacak kurum,” dedi. Trump da şu yanıtı verdi: “Biliyorum yapacaksınız.”