BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Batı ile Rusya arasındaki gri bölge çatışması havada olduğu kadar denizde de tırmanıyor. 19 Eylül’de Rus MiG-31 jetleri Estonya hava sahasını ihlal ederken, muhabirimiz NATO üyesinin başkenti Tallinn’deki Estonya Donanması üssündeydi. Estonya’nın deniz kuvvetleri, kimliğini gizleyen veya saklayan gemilerden oluşan “gölge filo”yu durdurmaya yönelik çabanın ön saflarında yer alıyor. Bu tür gemilerin sayısı 2022’de 200 iken bugün yaklaşık bine ulaşmış durumda. Bazıları Rus petrolünü kaçak yollarla taşıyarak yaptırımları deliyor, diğerleri ise Kuzey Avrupa’da casusluk ve sabotaj faaliyetleriyle suçlanıyor.
Kapak dosyamızın devamını okuyun
- Rusya’nın Avrupa’ya yönelik mikro saldırıları neden artıyor
- Vladimir Putin Batı’yı—ve birlik duygusunu—test ediyor
Endişe verici deniz olaylarının listesi giderek uzuyor. Danimarka’da 22 Eylül’den bu yana birkaç havalimanının kapanmasına yol açan drone saldırılarıyla Rusya bağlantılı karanlık gemilerin ilgisi olup olmadığı polis tarafından soruşturuluyor. 28 Eylül’de Almanya, NATO’nun yanıtının bir parçası olarak Kopenhag’a bir fırkateyn gönderdi. Aynı ayın başlarında Almanya, Kiel Kanalı’nda Rus mürettebatlı bir gemiyi, kritik altyapıyı gözetlemek için drone fırlattığı şüphesiyle gözaltına aldı. Deniz altı altyapısı da saldırı altında. “Eagle S” adlı bir gölge tanker, geçen yıl Noel döneminde Finlandiya Körfezi’nde kabloları keserken yakalandı.
Rusya’nın gölge filosunu Estonya donanma komutanı Ivo Värk kadar iyi anlayan pek az kişi var. Estonya donanması, Finlandiya Körfezi’nden Rusya’ya gidip gelen onlarca gölge gemiyi her gün izliyor. Ancak doğrudan Estonya’ya tehdit oluşturmayan yasa dışı tankerleri durdurma konusunda imkânların sınırlı olduğunu doğruluyor:
Komodor Värk itiraf ediyor: “Yapabileceğimiz pek bir şey yok.”

Bir denizci, Estonya donanmasının devriye ve mayın tarama botlarıyla Rus petrol tankerlerini durdurma çabasını “küçük köpeklerin büyük köpeğe ulaşmaya çalışması gibi” diye tarif ediyor. Bu yılın başlarında Estonya donanması, yaptırımlara tabi olan ve ulusal bayraksız seyreden Jaguar adlı tankeri Rusya yönünde ilerlerken alıkoymaya çalıştı. Estonya donanması gemiye dur emri verdi ancak Rusya, gemiyi korumak için Estonya hava sahasına savaş uçakları gönderince takip kesilmek zorunda kaldı. Komodor Värk, Kremlin’in bu hamleyle bir mesaj verdiğini söylüyor: Rusya’nın gölge filosu “kritik ulusal çıkar” kapsamındadır ve her ne pahasına olursa olsun korunacaktır.
Rusya’nın gölge filosu ilgi odağında olsa da, sahte denizcilik yöntemlerinin asıl “ilk sahibi”nin Kuzey Kore olduğunu söylüyor denizcilik istihbarat şirketi Windward’dan Michelle Bockmann. Kuzey Kore, bir geminin konumunu bildiren otomatik tanımlama sistemini kapatarak “karanlığa karışma” taktiğini ve yük aktarımlarını liman yerine açık denizde gemiden gemiye yapma yöntemini geliştirdi. İran ve Venezuela da yaptırımlardan kaçmak için aynı taktikleri kullandı. Bu uygulama, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgalinden sonra “steroid etkisiyle büyüdü”, diyor Bockmann. S&P Global’e göre bugün gölge gemiler, küresel petrol tanker filosunun %19’unu oluşturuyor. Bu büyümenin büyük kısmı, birden çok yaptırım altındaki ülkeye hizmet veren yaklaşık 200 “esnek” gemiden geliyor (bkz. grafik).
Baltık Denizi’nde tankerler en yaygın gölge gemi türü. Tayvan Boğazı ve Güney Çin Denizi’nde ise Çin zaman zaman balıkçı tekneleri ve römorkörler gibi daha küçük gemiler kullanıyor. Küresel gölge filosunun izini sürmek zor çünkü adı üstünde gölge gibi hareket ediyorlar. Çoğu zaman bu gemiler doğrudan devletler tarafından değil, zayıf denizcilik denetimini fırsata çeviren fırsatçı ağlar tarafından yönetiliyor, diyor Washington merkezli araştırma kuruluşu C4ADS’ten Margaux Garcia. Bu ağlar, nihai sahipleri gizlenen paravan şirketlere ait gemilerden, sahte bayrak kayıtları ve sigorta belgeleri düzenleyen aracılara kadar uzanıyor. Garcia, bu ağların çoğunun ne Rusya yanlısı ne Çin yanlısı olduğunu vurguluyor: “Hepsi sadece para peşinde olan insanlar.”

Gemi kimliklerini gizlemek, kolay bayrak (flag of convenience) uygulamalarının ve küçük, yoksul ülkelerde yapılan kayıtların artmasıyla daha kolay hale geldi. Windward’a göre, Gambiya’nın filosu 2024 ortasından bu yana 43 gemiden 99’a çıkarak iki katından fazla büyüdü ve toplam tonajı on kat arttı. Daha fazla gemi bayrak değiştiriyor, sahte bayrakla ya da bayraksız seyrediyor. Lloyd’s List dergisine göre bayrak değiştirme 2025’te rekora ulaştı: Yaptırım listesine giren gemiler, 2023’te ortalama 120 gün olan bayrak değiştirme süresini 45 güne indirdi. Baş editör Richard Meade şöyle diyor: “Gemiler bir ayda beş ayrı sicile geçiyor ve bunların üçü aslında yok.” Ekliyor: “Bu değişim hızı nedeniyle artık kimsenin güvenilir bir veri kaynağı yok.” Windward’a göre, dünyada yaptırım altına alınan gemilerin yarısından fazlası (tonaj olarak) sahte ya da bilinmeyen bayraklarla seyrediyor. Pasifik’teki bir kaya parçası olan Matthew Adası bile sahte gemi siciline sahip. Bockmann durumu şöyle özetliyor: “Uluslararası kurallara tamamen meydan okuyorlar—dünyaya resmen ‘S…’ çekiyorlar.”
Bu hukuki belirsizlik, yaptırımları uygulamayı zorlaştırıyor. Eagle S kablo kesme olayından bu yana Finlandiyalı savcılar, olayın kazara olmadığını kanıtlamakta zorlandı. Ayrıca geminin Birleşik Arap Emirlikleri’nde kayıtlı olması, Cook Adaları bayrağı taşıması ve Rusya bağlantısının kanıtlanamaması işlerini daha da güçleştirdi. Tayvan da benzer bir sorunla karşı karşıya: Ocak ayında kablolarını keserken yakalanan gemilerden biri, iki farklı bayrak arasında gidip geliyor, üç farklı dijital kimlik yayınlıyor ve hiçbiri Çin’e bağlanamıyor.
Kiwala adlı gölgeli tanker, karanlık filodaki sahte kimlik karmaşasının simgesi haline geldi. Nisan ayında Estonyalılar gemiyi sahte Cibuti bayrağıyla seyrettiği şüphesi ve diğer uluslararası ihlaller nedeniyle alıkoydu. Ancak birkaç hafta sonra, Cibuti gemi siciline kabul edilince ve güvenlik eksikleri giderilince serbest bırakıldı.
28 Eylül’de bu kez Fransa tarafından yeniden durduruldu—bu olay, Danimarka’daki havaalanlarını kapatan drone ihlallerine karıştığı iddiasıyla soruşturma açılmasından birkaç gün sonra yaşandı. Windward’a göre, gemi 2022’de karanlık filoya katıldığından beri beş farklı isim kullandı, yedi farklı bayrak altında seyretti ve dört farklı sahibi oldu. Şu anki adı Boracay.
Bu üçkağıtçılığı engellemek için Batılı hükümetler büyük gemi siciline sahip ülkeler üzerine baskıyı artırıyor. Panama, 15 yaşından büyük gemilerin kendi bayrağı altına kaydolmasını yasakladı. Londra merkezli düşünce kuruluşu RUSI, Kara Para Aklamayı Önleme Çalışma Grubu’nun (FATF) gemi sicillerini denetlemeye başlamasını öneriyor.
Zorlu mücadelenin büyüklüğünü yansıtan bir şekilde, NATO devreye giderek faaliyetlerini artırıyor. Bu yıl, Baltic Sentry adlı yeni bir görev gücü kuruldu; amaç deniz altı kablolarını ve enerji hatlarını korumak. Eylül ayında Danimarka ile İsveç arasındaki Öresund Boğazı’nda, Letonya donanmasına ait Virsaitis isimli gemi şüpheli bir Rus balıkçı teknesini incelemek üzere çağrıldı. Subaylar, olası siber saldırı riskine karşı telefonların kapatılmasını istedi. Gemi denizaltı gaz hattının yakınında ve yoğun bir ticari rotada “güç arızası” bahanesiyle durduğu için “ilgi çeken gemi” olarak işaretlendi.
NATO’nun iki deniz grubu—her biri farklı ülkelerden 7-8 gemiden oluşuyor—bu tür gemileri “saha basketbol maçı gibi sırayla” takip ediyor. Takip operasyonları, Londra yakınlarındaki NATO Deniz Karargâhı ve istihbarat merkezleriyle koordineli yürütülüyor. Su altını kontrol eden gemilerden biri olan Finlandiya mayın avlama gemisi, su altı dronları, sonar ve dalgıçlarla kabloları ve boru hatlarını nasıl izlediklerini gösteriyor.
Estonya donanması, Uluslararası Savunma ve Güvenlik Merkezi’nden Marek Kohv’un “hukuki taciz” dediği taktiği öncülük etti: şüpheli gemileri telsizle sorgulamak, sigorta ve belge kontrolü istemek ve uluslararası güvenlik kurallarına uyulup uyulmadığını denetlemek. Britanya, ayda 40’tan fazla gemiyi bu şekilde sorguluyor. Ama hepsi işbirliği yapmıyor—özellikle Rusya’ya giden ya da Rusya’dan gelenler. Virsaitis’ten bir subay, “Bazen sadece ‘Hayır’ diyorlar,” diye anlatıyor.
Baltic Sentry başladığından beri kablolara ya da kritik altyapıya zarar veren bir saldırı gerçekleşmedi; bu da yeni sabotaj karşıtı taktiklerin işe yaradığını gösteriyor. Estonya ayrıca bir yasa çıkararak donanmanın kritik altyapıya zarar veren sivil gemilere saldırmasına izin verdi. Ancak uluslararası sularda, “zararsız geçiş hakkını” savunan Batılı donanmaların yetkileri sınırlı; doğrudan tehdit oluşturmadıkça gölge filo gemilerine müdahale edemiyorlar.
Bu uzun sürecek bir mücadele. Gölge filosu, Ukrayna savaşıyla büyüdü, ancak savaştan sonra da varlığını sürdürecek gibi görünüyor; çünkü denizcilik yönetiminin zaaflarını ortaya çıkardı. Suç örgütleri için dev bir yüzer platform, hasım devletler içinse istihbarat ve baskı operasyonları yürütmek için mükemmel bir araç haline geldi. Richard Meade durumu şöyle özetliyor:
“Cin şişeden çıktı ve geri gireceğini sanmıyorum.” ■





