BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
25 Eylül gecesi Almanya’nın en kuzey eyaleti Schleswig-Holstein üzerinde görülen İHA’lar, acemi bir hobi meraklısının beklenebilecek dengesiz rotalarında uçmadı. Der Spiegel dergisinin gördüğü iç değerlendirmeye göre gayet düzenli, paralel hatlar halinde uçtular; sanki aşağıyı tarıyorlardı. Ve aşağıda, kritik öneme sahip bir altyapı hazinesi vardı: İHA’lar bir enerji santralinin, bir rafinerinin, bir hastanenin, eyalet hükümetinin merkez binasının ve Thyssenkrupp’a ait bir silah fabrikasının üzerinden geçti.
Daha sonra Mecklenburg-Batı Pomeranya’daki bir askeri üssün ve bölgenin en büyük şehri olan Rostock limanının üzerinde de İHA’lar görüldü. Günler önce biraz daha kuzeyde, Kopenhag ve Oslo’daki havaalanlarının üzerinde uçan, uçuşları aksatan İHA’lar rapor edilmişti. Aynı şekilde Kuzey Denizi’ndeki Danimarka petrol sahalarının ve Danimarka ile İsveç’teki askeri üslerin çevresinde de görülmüşlerdi. Danimarka Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen bu olaylar için “Bunun profesyonel bir aktörün işi olduğuna dair hiçbir şüphe yok” dedi. “Bu, tanımı gereği hibrit bir saldırıdır.”
Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı işgalinden bu yana Rus istihbarat servisleri Avrupa genelinde sabotaj ve yıkıcı faaliyetler yürütüyor. “Hibrit savaş” ya da “gri bölge taktikleri” olarak adlandırılan bu saldırgan eylemler, barış ile açık savaş arasındaki belirsiz bir alanda yer alıyor. Hava sahasını ihlal eden savaş uçaklarından siber saldırılara kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Kavram belirsiz olabilir, ancak tehdit fazlasıyla gerçek. İngiliz düşünce kuruluşu Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS) son araştırmasına göre, 2023 ile 2024 arasında Avrupa’daki Rus sabotajlarının sayısı üç kattan fazla arttı (haritaya bakınız). Norveç istihbaratı, Rus hacker’ların bu yıl yerel bir barajın kontrolünü ele geçirerek saatler boyunca fark edilmeden su boşalmasına yol açtığını ortaya koydu. 17 Eylül’de Litvanya makamları, Rus askeri istihbaratıyla bağlantılı 15 kişiyi, geçen yıl Almanya, Polonya ve Britanya’da yangınlara neden olan patlayıcı paketleri kargo uçaklarına yerleştirmekle suçladı.
Ve gri bölge saldırılarını benimseyen yalnızca Rusya değil. Tayvan’ın Hava Savunma Tanımlama Bölgesi’ne (ADIZ) yönelik Çin uçuşları durmaksızın artıyor; Amerikan düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (CSIS) verilerine göre 2019’da 20 veya daha az olan yıllık ihlal sayısı, geçen yıl 3.000’i aştı. Üstelik Çin ve Rusya’nın gri bölge operasyonları arasında zaman zaman örtüşmeler de görülüyor. 2023’te bir Çin gemisi, Baltık Denizi’nde çapasıyla bir doğalgaz boru hattına ve telekomünikasyon kablolarına zarar verdi (Çin bunun “kaza” olduğunu iddia ediyor; Batı ise kasıtlı olduğundan şüpheli). 2024’te bir başka Çin gemisi Baltık’ta aynı yöntemle daha fazla deniz altı kablosunu kopardı.

Hakaret ve taciz niteliğindeki bu eylemlerin çoğunun faillerine doğrudan bağlanmasının zor olması, Atlantic Council’den Elisabeth Braw’ın ifadesiyle **“savunanın açmazı”**nı yaratıyor: Sert karşılık verirsen aşırı tepki gösteriyor gibi görünürsün; görmezden gelirsen caydırıcılığını kaybedersin; gri bölgede misilleme yaparsan bu kez “aşağı doğru bir tırmanma yarışı” başlar. Batılı ülkeler Çin ve Rusya’nın kendilerini test ettiğinin farkında, ancak nasıl karşılık verilmesi gerektiği konusunda kararsız, hatta zaman zaman tamamen fikir ayrılığı içinde. Zaten bu tür eylemlerin amaçlarından biri de bu: Müttefikler arasında anlaşmazlık yaratmak ve özellikle de Amerika’nın uzak müttefiklerini savunma iradesine dair şüphe uyandırmak. Dolayısıyla Batı’nın bu kışkırtmalara vereceği tepki, yalnızca Avrupa ve Doğu Asya’nın güvenliği için değil, aynı zamanda Amerika’nın ittifaklarının geleceği açısından da büyük önem taşıyor.
Hava sahasında tırmanan gerilim
Almanya ve İskandinavya üzerindeki drone ihlalleri, daha geniş bir hava baskısının sadece bir parçası. 10 Eylül’de Rus yapımı sahte/yanıltıcı drone’lar Polonya içinde derin bir noktada düşürüldü. 19 Eylül’de üç Rus MiG-31 savaş uçağı Estonya hava sahasında 12 dakika boyunca kaldı. Norveç’e göre Rusya bu yıl hava sahasını üç kez ihlal etti. Bir Batılı yetkiliye göre bu tür ihlallerin sayısı son bir yılda yaklaşık iki kat arttı ve daha tehlikeli hale geldi. Estonya’daki ihlal 20 yıldan fazlasının en ciddisiydi. Polonya’ya yönelik drone saldırısı ise daha da büyük ölçekliydi.
Baltık çevresindeki drone görüntülemeleri daha belirsiz. Bazıları sorumsuz amatörler tarafından yapılmış olabilir; ancak Danimarka, bu ihlallerin “kaza olmadığından” emin. Drone’ların nereden geldiği henüz net değil. Bölge yakınlarında Rus askeri gemileri ve çeşitli ticari gemiler dolaşıyor. Çok sayıda drone tespitinin Baltık kıyılarında yoğunlaşmış olması, Rusya’nın petrol transferinde kullandığı ‘gölge filo’ gemilerinden drone fırlatmış olabileceği ihtimalini güçlendiriyor. 1 Ekim’de Fransız yetkililer şüpheli gemilerden birine el koydu ve iki mürettebatını tutukladı.
Moskova ne yapmaya çalışıyor?
Rusya’nın bu tacizlerini neden artırdığı kesin değil. Bazıları Polonya ve Estonya’daki ihlallerin “sehven” gerçekleştiğini düşünüyor. Diğerleri –özellikle Estonya ve Polonya– bunun tamamen bilerek yapıldığını söylüyor.
- Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur: “Rusya’da hiçbir şey tesadüf değildir.”
- Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul (29 Eylül): “Bu eylemler tesadüfi değil; hava sahamızı, kritik altyapımızı ve savunma hazırlığımızı hedef alan sistematik bir modelin parçası. Rusya bizim kararlılığımızı test ediyor ve huzursuzluk yaratmaya çalışıyor.”
İşin içinde Trump etkisi olabilir
Bu tablo, bir yönüyle de ABD Başkanı Donald Trump’ın tutumuyla açıklanabilir. Son günlerde Trump, Rus lider Vladimir Putin’e karşı daha mesafeli konuşsa da Ukrayna savaşından elini çekmeye başladığını açıkça ilan etti. Artık Ukrayna’ya silah “bağışlamayacağını, sadece satacağını” söylüyor. ABD’nin yeni ulusal savunma stratejisi taslağı da Avrupa’nın önemini ikinci plana itiyor.
Trump’ın Hazine Bakanı Scott Bessent 24 Eylül’de şöyle dedi:
“Putin artık NATO sınırını yoklamaya başladı. Size söyleyebileceğim tek şey şu: ABD bu işe askerle falan bulaşmayacak.”
Trump’a, Rus jetlerinin NATO hava sahasını ihlal etmesi halinde vurulması gerektiğini düşünüp düşünmediği sorulduğunda net yanıt verdi: “Evet, düşünüyorum.”
Ancak müttefiklere yardım edip etmeyeceği sorulduğunda bu kez kaçamak konuştu: “Duruma bağlı.”
Bu ikircikli ABD tavrı, Avrupa’da da görüş ayrılıklarını açığa çıkardı.
Avrupa ikiye bölünmüş durumda
- Sert yanıt isteyenler:
Polonya Dışişleri Bakanı Radek Sikorski çok net konuştu:
“Bir füze ya da uçak izinsiz şekilde hava sahamıza girerse—kaza da olsa kasıtlı da—düşürülürse sonra ağlamaya gelmeyin. Uyardık.”
Aynı görüştekiler, Türkiye’nin 2015’te sınırı ihlal eden Rus jetini vurmasını örnek gösteriyor. - Temkin isteyenler:
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius “tansiyona kapılmama” çağrısı yaptı.
İsveç Hava Kuvvetleri Komutanı General Jonas Wikman: “Gerekirse vururuz ama tehdit düzeyine göre hareket ederiz. Bu iş orantısızlığa kaçmadan yapılmalı.”
Kağıt üzerinde her NATO üyesi, bir Rus uçağını tek başına düşürme kararı alabilir. Ancak sorun askeri değil, siyasi. Eğer Rusya misilleme yaparsa, Trump’ın geri durması ve Avrupalıların kendi aralarında kavga etmesi büyük risk.
Kazara savaş riski de büyüyor
Rus Hava Kuvvetleri’nin zayıflayan bakımı, düşük pilot eğitim seviyesi ve riskli manevraları kazara silahlı çatışma riskini artırıyor. 2022’de bir Rus pilot, Karadeniz’de bir İngiliz keşif uçağına yanlışlıkla iki füze fırlattı. Biri ıskaladı, diğeri arızalandı. Az daha savaş nedeni olabilecek bir olay yaşanıyordu.
General Wikman uyarıyor:
“Havada daha fazla uçak var. NATO’nun devriyeleri arttı. Rus uçuşları agresifleşti. Hata riski çok yükseldi.”
NATO güçleniyor ama Putin bunu istiyor olabilir
Estonya olayından beş gün sonra 100’den fazla Polonyalı paraşütçü, İsveç’in stratejik Gotland Adası’na indi. İsveç hava savunmasını oraya kaydırıyor. İngiltere, Fransa, Almanya ve İsveç, Kopenhag’a anti-drone sistemleri gönderdi. AB, “Doğu Kanadı Gözetleme” adıyla bir drone savunma duvarı kurmayı hızlandırdı.
Ama bu da Putin’in planının bir parçası olabilir.
Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan istifa eden eski diplomat Boris Bondarev şöyle diyor:
“Putin’in amacı NATO ülkelerini Ukrayna’dan uzaklaştırmak. Avrupa ne kadar kendi savunmasına para harcarsa, Ukrayna’ya o kadar az kaynak kalır. Sonunda Ukrayna ordusu zayıflar, Rusya kazanır.”

Rusya’nın gri bölge taktiklerine daha fazla başvurmasının nedeni, Ukrayna’da yürüttüğü saldırıların tekrar tekrar sonuçsuz kalması olabilir. Romanya Savunma Bakanı Liviu-Ionut Mosteanu bu durumu şöyle açıklıyor: “Ukrayna’da bir adım bile ilerleyemedikleri için yeni oyun yolları arıyorlar.” Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur da aynı görüşte: “Sahada işler iyi gitmediği için Avrupa ve Batı üzerinde toplu baskı kurmaya çalışıyorlar. Mesajları şu: ‘Kendi hava savunmalarınızla uğraşın, Ukrayna’ya hava savunma sistemi vermeyin.’”
Her durumda Rusya’nın bu ihlallerle özellikle Ukrayna’ya en fazla destek veren ülkeleri hedef aldığı görülüyor. Örneğin Danimarka, Ukrayna’ya kendi topraklarında silah üretim tesisi kurma izni veren ilk NATO ülkesi olacak. Ukrayna’nın uzun menzilli Flamingo seyir füzelerini üreten Fire Point şirketi, Aralık ayında Danimarka’daki bir hava üssünün yakınında katı roket yakıtı üretimine başlayacak. Polonya’nın Rzeszow Havalimanı ise uzun süredir Ukrayna’ya askeri yardım transferinin ana lojistik merkezi konumunda.
Berlin’deki Carnegie Rusya-Avrasya Merkezi Direktörü Alexander Gabuev’e göre:
“Putin, NATO hava sahasına inkar edilebilirlik perdesi altında drone göndererek, Ukrayna’ya uzun menzilli füze üretiminde ve silah transferinde rol alan ülkelerin doğrudan bedel ödeyeceğini göstermeye çalışıyor.”
Putin’in amaçlarına ulaşmak için siyasetçileri ya da generalleri korkutmasına gerek yok. Hedef ülkelerde kamuoyunu tedirgin etmek, hükümetlere olan güveni sarsmak ve toplumların Ukrayna’ya desteğini azaltmak bile Kremlin için yeterli. Bu tür operasyonlar sayesinde seçmenlerin Ukrayna’yı destekleme konusunda tereddüt yaşaması ve Rusya’ya karşı sert duruşun zayıflaması hedefleniyor.
Bu açıdan bakıldığında Rusya’nın gri bölge taktikleri, en çok Çin’inkiyle benzerlik gösteriyor. Çin’in Tayvan çevresindeki giderek cesaretlenen ve sıklaşan askeri tatbikatlarla yürüttüğü kademeli kuşatma stratejisinin, Tayvan halkının moralini zayıflatmayı ve adanın er ya da geç Çin tarafından yutulmasının kaçınılmaz olduğu algısını güçlendirmeyi amaçladığı düşünülüyor. Ancak arada önemli bir fark var: Çin’in ekonomik nüfuzu çok daha güçlü ve bu gücü komşularını etkilemek için rahatlıkla kullanabiliyor. Washington merkezli RAND Corporation’dan Michael Mazarr’ın dediği gibi:
“Çinli liderler tarihin zaten kendi lehlerine aktığını düşünüyor; bu yüzden daha az paranoyaklar ve saldırgan çıkışlara daha az ihtiyaç duyuyorlar. Rusya ise kayıplar bölgesinde ve büyük riskler almak zorunda hissediyor.”
Her iki durumda da en iyi karşılık, doğrudan gri bölge taktiklerine odaklanmak değil, Çin ve Rusya’nın bu taktikleri kullanarak engellemeye çalıştıkları sonuçları sağlamaya çalışmak olabilir. Örneğin Tayvan’a yönelik Çin baskısıyla mücadelede, Tehditkâr Çin tatbikatlarını sınırlamaya çalışmak yerine, Tayvan’ın askeri hazırlığını artırmak, eğitim desteği sağlamak ve silah satışıyla caydırıcılığı güçlendirmek daha etkili olabilir.
Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur da Rus ihlalleri için aynı mantığı savunuyor:
“Daha akıllı olmalıyız ve bunlara takılıp kalmamalıyız. Evet, gerekirse askeri karşılık veririz, buna da imkanımız var. Ama stratejik olarak Rusya üzerindeki baskıyı artırmalıyız: yaptırımlarla, petrol fiyat tavanıyla, Ukrayna’ya askeri destekle.”
Gri gerçek
Batı’nın bu yaklaşım etrafında birleşip birleşemeyeceği ise belirsiz. Ancak Rus kışkırtmalarındaki artış en azından zihinleri berraklaştırdı. Almanya Şansölyesi Friedrich Merz bu hafta durumu şöyle özetledi:
“Tehdit gerçek. Gazetelerde okuyorsunuz, haberlerde duyuyorsunuz: drone uçuşları, casusluk… yalnızca Almanya’da değil, pek çok Avrupa ülkesinde her gün sabotaj eylemleri, veri merkezlerini felç etme girişimleri, siber saldırılar… Savaşta değiliz ama artık barışta da değiliz.”





