BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
30 Ağustos’ta, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) yeni Genelkurmay Başkanı Korgeneral Eyal Zamir, göreve seçilmesinden altı ay sonra hükümetinin politikasına açıkça karşı çıktı. Bir deniz üssünü ziyaretinde, IDF’nin önceki Gazze operasyonlarında “rehinelerin serbest bırakılması için koşulları oluşturduğunu” söyledi. Geçmiş zaman kullanımı, Başbakan Binyamin Netanyahu’ya doğrudan mesajdı: İsrail’in en üst düzey generali, Gazze şehrini işgal etme emrine karşı çıkıyor; emre uyacak, ama aslında ateşkesi tercih ediyor.
Netanyahu hükümetinin net bir strateji ortaya koymaması, Gazze savaşı boyunca IDF ile hükümet arasında gerilime yol açtı. Başbakan son haftalarda bu stratejik kararsızlığını daha da ileriye taşıdı. Bu, Gazze’deki siviller için ölümcül, rehineler için ise tehlikeli. Ancak Netanyahu her zamanki gibi siyasi geleceğini düşünerek hareket ediyor. Gözünü, en geç gelecek yıl Ekim ayında yapılacak seçimlere dikmiş durumda.
Savaşı bitirmek müttefiklerinin kendisini terk etmesine yol açacak. Ancak IDF’nin muhalefeti, aşırı sağın istediği ölçüde ve hızda savaşı büyütmesini de zorlaştırıyor. Temmuz başında Netanyahu, IDF’ye tüm Gazze nüfusunu 2,1 milyon kişilik “insani şehir”e sıkıştırıp geri kalan bölgede Hamas’ı yok etme planı hazırlamalarını söyledi. Ordu, bunun uygulanamaz ve yasa dışı olduğunu belirterek geri adım attırdı. Netanyahu bu kez rotayı daraltarak Gazze şehrine odaklanan bir plana geçti. General Zamir buna da karşı çıktı ama geri çevrildi. Operasyon “Gideon’un Arabaları B” adıyla başladı; şimdilik IDF sadece kentin çevresinde manevra yapıyor. Netanyahu ise bir hızlanıp bir yavaşlıyor.
Bu kararsızlık Gazelilerin canına mal oluyor. İki aydan uzun süre boyunca hükümet, Gazze’ye hiçbir yardımın girmesini engelledi. Daha sonra, uluslararası kuruluşları Hamas’la bağlantılı olmakla suçlayarak, gölgeli bir “Gazze İnsani Vakfı” üzerinden yardım merkezleri kurdu. Açlıktan çaresiz binlerce insan bu merkezlere ulaşmaya çalışırken yüzlercesi öldü. Gazze’nin geniş bölgelerinde kıtlık başladı. 22 Ağustos’ta Gıda Güvenliği Sınıflandırma Entegre Ağı, bazı bölgelerde kıtlığın “açlık, sefalet ve ölüm” seviyesine ulaştığını duyurdu. İsrail ise bu raporun yöntemini eleştirerek reddetti.
Diplomasi de aynı ölçüde dağınık. Aylarca, rehinelerin yarısının serbest bırakılması karşılığında geçici ateşkese yönelik dolaylı görüşmeler sürdü. Bu, İsrail saldırılarından yorgun Gazelilere biraz nefes aldırabilirdi. Ancak müzakereler çöktü. Netanyahu artık sadece tüm rehineleri serbest bırakacak ve savaşı İsrail’in istediği koşullarda bitirecek bir ateşkese razı. Mısır ve Katar’ın aracılığıyla hazırlanan, Hamas’ın kabul ettiği yeni geçici anlaşma da hükümetten destek görmedi.
Netanyahu’nun odağı barış değil, kendi siyasi geleceği. Stratejisi iki ayaklı: aşırı sağ koalisyonunu ayakta tutmak ve Gazze’de “zafer” görüntüsüyle kamuoyunun güvenini yeniden kazanmak. İlkinde başarılı oldu; savaşı sürdürerek ve ultra milliyetçilere Batı Şeria ve Gazze’nin ilhakı umudunu vererek iktidarını koruyor. Ancak ikinci kısımda başarısız. İsrail halkı artık ondan vazgeçmiş görünüyor. Geçen yıl Hizbullah’a karşı yürütülen yıkıcı kampanya ve İran’la yapılan 12 günlük savaş, İsrail’in güçlü ordusunu göstermişti. Fakat bunlar, Gazze’de Hamas gibi çok daha zayıf bir düşmana karşı süregiden kanlı çıkmazla çelişki yarattı. Bugün İsraillilerin üçte ikisinden fazlası, rehineleri kurtaracak bir anlaşmayı ve savaşın bitmesini istiyor. Son günlerde yüz binler sokaklarda bu çağrıyı yineledi.
Netanyahu ise bu taleplere kulak tıkıyor. En geç Ekim 2026’da seçimlere girmek zorunda. Anketler kaybedeceğini gösteriyor. Ama o rotayı değiştirmek yerine, sert sağcı ittifakına daha sıkı sarılıyor. Hesabı şu: çoğunluğu kazanamazsa bile, bölünmüş bir muhalefet hükümeti deviremeyebilir. Bu taktik geçmişte işe yaradı, fakat şimdi çok riskli. Rehineler hâlâ esirken ve Gazeliler açlıktan ölürken, Netanyahu’nun siyasi manevraları her şeyin önüne geçmiş durumda.