BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Kremlin, 28 Eylül’de Moldova’da yapılan seçimleri baltalamak için on milyonlarca dolar harcadı. Ukrayna ile Romanya arasında sıkışmış, 2,4 milyon nüfuslu bu küçük cumhuriyette Rusya yanlısı muhalefet partileri ucuz Rus gazı vaat etti; NATO’nun ülkeyi uzun süre hâkimiyetinde tutmuş olan Rusya ile savaşa sürükleyeceği ya da Avrupa Birliği’nin Moldova’yı eşcinsel evlilikleri tanımaya zorlayacağı korkusunu körükledi. Ancak sonunda, Rusya’nın boyunduruğu altına girme ve Avrupa desteğini kaybetme endişesi galip geldi ve Cumhurbaşkanı Maia Sandu liderliğindeki iktidardaki Eylem ve Dayanışma Partisi (PAS) parlamentoda kıl payı da olsa çoğunluğu elde etti.
AB’ye en geç 2028’de girmeyi vadeden (kararın nihai olarak AB üyelerine bağlı olduğu) PAS oyların %50,2’sini kazandı. AB ülkelerinde çalışan diaspora, oyların yaklaşık %20’sini kullanarak bu sonuca katkı sağladı. Sol partilerden oluşan Rusya yanlısı Vatansever Blok ise %25’in altında kaldı. Hükümete eleştirel yaklaşan üç küçük parti de %5 barajını aştı. Sonuç, PAS’a yeni hükümeti kuracak kadar sandalye sağladı, ancak ülke hâlâ kutuplaşmış ve ekonomik açıdan kırılgan durumda.

Sonuç, iktidar partisinin politikalarına ya da yetersiz reformlarına duyulan onaydan ziyade, ülkenin bağımsızlığını Rusya’ya kaptırma korkusunun bir göstergesiydi. Moldova, Avrupa’nın en yoksul ülkelerinden biri. Son dört yılda kümülatif büyüme yalnızca %0,4 oldu; yıllık enflasyon %7’nin üzerinde seyrediyor ve yıllık dış ticaret açığı 4 milyar dolara, yani GSYH’nin %20’sine denk geliyor. Ancak kampanyaya damgasını vuran, ekonomiden ziyade jeopolitikti.
Vladimir Putin’in Şubat 2022’de Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı işgalinden sonra Moldova, Rusya ile Avrupa arasındaki mücadelenin hayati bir cephesi haline geldi. Aynı yılın haziran ayında AB hem Moldova’ya hem Ukrayna’ya adaylık statüsü verdi ve iki yıl sonra katılım müzakerelerine başladı.
Ukrayna’daki savaş, Moldova’yı Rusya açısından da çok daha önemli hale getirdi. Moldova hükümetine göre Kremlin, dezenformasyon ve seçmenlere rüşvet için 200 milyon dolar—ülkenin yıllık GSYH’sinin %1’i—harcadı. Seçim günü İtalya, Romanya, İspanya ve Amerika’daki gurbetçi sandıklarında bomba ihbarları yapıldı. Hükümet, Rusya’daki bir bankanın Moldova’nın Rusya yanlısı bölgelerindeki seçmenlere hesap açıp para transfer ettiğini açıkladı. Ayrıca Moskova’da yaşayan, AB yaptırımları altındaki güçlü Moldovalı oligark Ilan Shor’un seçimi sabote etmek için gizli bir ağ kurduğunu ve sonuçlara itiraz için protestolar hazırladığını iddia etti.
Ancak suçlamalar tek taraflı değil. Muhalefet partileri de hükümeti korku siyaseti yapmakla ve demokratik süreci baltalamakla suçluyor; üstelik bu suçlamalar temelsiz değil. Hükümet, mahkeme kararı olmaksızın muhalefet televizyon kanallarını kapattı, siyasi rakiplerini hain ve Rus işbirlikçisi olarak gösterdi, kampanya sırasında ekonomik verileri paylaşmadı. Normalde seçimlerde oylarını komşu bölgelerde kullanan, ayrılıkçı ve Rusya yanlısı Transdinyester sakinleri için sandık sayısı yarı yarıya azaltıldı. Seçim günü, Transdinyester’i Moldova’ya bağlayan bazı köprüler kapatıldı; bu da uzun trafik kuyruklarına yol açarak seçmenlerin oy kullanmasını zorlaştırdı.
Eski bir diplomat ve Transdinyester’in yeniden entegrasyonu üzerine uzman olan Alexandru Flenchea’ya göre bu taktiklerin asıl sorunu, Moldovalıların Avrupa’nın özgürlük ve demokrasiye bağlılığına olan güvenini zedelemesi. Sonuç, Kremlin için büyük bir geri adım oldu. Ancak Moldovalılar için önemli olan, hükümetin yaşam standartlarını yükseltebilmesi, kendisine karşı oy verenler dâhil vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve AB’ye hızlı katılım vaatlerini yerine getirebilmesi. Bütün bunları gerçekleştirmek ise Sandu için son derece zor olacak.