BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Bu konuk denemesi, 14 Ağustos 1925’te yürürlüğe giren Svalbard Antlaşması’nın 100. yıl dönümünü anmak için yayımladığımız üç yazıdan biridir. Diğerleri John Bolton ve Kieran Mulvaney tarafından yazılmıştır.
Ukrayna’nın 2025’teki en önemli operasyonlarından biri olan Örümcek Ağı Operasyonu, yalnızca ucuz dronlarla verdiği ağır hasar ya da moral etkisi nedeniyle değil, aynı zamanda Vladimir Putin’in rejiminin temel inançlarından birine —Rusya’nın nükleer güçlerinin dokunulmazlığına— darbe vurmasıyla öne çıktı.
Ukrayna dronlarının bildirildiğine göre bir düzine stratejik nükleer bombardıman uçağını yok ettiği ya da devre dışı bıraktığı belirtiliyor. On gün sonra, Rusya’nın silah programına dair bir toplantıda Putin, “kara, deniz ve havadan fırlatılan silahlardan” oluşan “nükleer üçlünün” egemenliğin uzun vadeli garantörü olduğunu özellikle vurguladı.
Mesaj ince ama açıktı: Örümcek Ağı’nın ardından Kremlin, açıkta kalan bombardıman uçaklarından denizaltılara doğru ağırlık kaydırmış görünüyordu. Aynı ay, Kuzey Filosu “Knyaz’ Pozharsky” adlı yeni bir balistik füze denizaltısını teslim aldı ve böylece Arktik merkezli denizaltılar Rusya’nın ikinci vuruş kapasitesinin belkemiğini daha da sağlamlaştırdı.
Rusya’nın Arktik stratejisi uzun zamandır iki köklü güvensizlik tarafından şekillendiriliyor. Birincisi, buzların erimesiyle ülkenin doğal savunmasının zayıflaması ve NATO’nun varlığının artmasıyla askeri üstünlüğünü kaybetme korkusu —özellikle de Finlandiya ve İsveç’in sırasıyla 2023 ve 2024’te ittifaka katılmasından sonra. İkincisi ise ekonomik: Rusya hâlâ Arktik’teki zor erişilen hidrokarbonları çıkarmak için Batı teknolojisine erişmek ve Batı pazarlarına geri dönmek istiyor. Bunların herhangi birini gerçekleştirmek en azından kısmi bir yaptırım hafifletmesi gerektiriyor.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi için yaptığım araştırmalar, Arktik işleriyle uğraşan Rus yetkililerle yapılan görüşmeler de dahil olmak üzere, bu güvensizliklerin giderek arttığını gösteriyor. Örümcek Ağı gibi operasyonlar Kremlin’in Arktik’i Ukrayna’dan sonra ikinci stratejik öncelik olarak görmesini yalnızca pekiştiriyor.
Rusya, Arktik’te sivil ve çift kullanımlı altyapıya yatırımını derinleştirmek üzere —askeri harcamalara ek olarak— son üç yılda reel harcamalarını şimdiden %80 artırdı. Aynı zamanda, iklim bilimi ve yerli halkların meseleleri gibi daha önce tarafsız olan alanları devlet stratejisinin araçları haline getirerek, Arktik politikasının neredeyse her yönünü ulusal güvenlik merceğinden görüyor.
Bu gidişat, önümüzdeki on yılda tüm Arktik ülkeleri için üç ciddi risk doğuruyor — ama özellikle de bölgede Amerikan askeri desteğine bağımlı olan ve bu taahhüdün artık daha az kesin göründüğü Avrupa için.
Birincisi, eğer Rusya ile Avrupa arasında doğrudan bir askeri çatışma çıkarsa —ki hem Rusya hem de NATO bunu giderek daha fazla olası görüyor— bunun Polonya ya da Moldova’da başlaması pek muhtemel değil. Daha olası sıcak noktalar Barents veya Baltık Denizi olacak, bu da İskandinav ve Baltık devletlerini gelecekteki herhangi bir saldırının ön cephesi haline getirecek.
Kremlin, nükleer denizaltılarını korumak için Arktik kıyılarını yeniden askerîleştirerek Sovyet dönemi “Bastion” konseptini canlandırmaya başladı. 2022’den bu yana bölgede yapılan Rus askeri tatbikatları, Norveç Denizi’nden Barents Denizi’ne doğru belirgin bir kayma gösteriyor. Bunlar, Kremlin’in Arktik nükleer caydırıcılığının savunmasızlığına dair artan paranoyasını yansıtıyor.
Eğer Rusya NATO ile savaşın kaçınılmaz olduğuna ikna olursa, muhtemelen ilk darbeyi Arktik’te indirecektir. “Önleyici” bir özel askeri operasyon, Yüksek Kuzey’deki stratejik varlıkları güvence altına almayı amaçlayacaktır. Kremlin, Arktik’teki nükleer güçlerini güvence altına almayı, tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi, örtük bir nükleer saldırı tehdidi yoluyla tırmanışı kontrol altında tutmak için gerekli görecektir.
İkincisi, Arktik politikası üzerindeki etkisi giderek artan, Rusya’nın iç güvenlik servisi FSB’nin eski başkanı ve uzun süreli Güvenlik Konseyi sekreteri Nikolay Patruşev’in yükselişidir. 2024 ortasında Denizcilik Kurulu’nu devralan Patruşev, Kremlin’in Batı karşıtı ideolojisinin kilit mimarlarından biri ve sertlik yanlısıdır. Daha saldırgan hibrit operasyonlar için baskı yapıyor ve bu kampanyaların Kuzey Avrupa’da NATO’nun kırmızı çizgilerini test ederek Batı toplumlarındaki algılanan zafiyetleri açığa çıkarması muhtemeldir.
Üçüncüsü, ve belki de Avrupa için en sonuç doğuracak olan risk, Rusya’nın bir Cumhuriyetçi yönetimin Arktik hedeflerini kendi çıkarına çevirmeyi başarma olasılığıdır. Rusya, Şubat ayında Washington ile yapılan ilk temaslardan bu yana, Yüksek Kuzey’de karşılıklı faydaya dayalı iş birliği fikrini öne çıkardı. Bunu desteklemek için Kremlin, dış yatırımları çekmek üzere yeni bir fon kurdu ve başına arka kanal diplomasisinin tecrübeli ismi Kirill Dmitriev’i getirdi. Yaptırımlar yüzünden hâlâ felç halde olan büyük sıvılaştırılmış doğal gaz projesi Arktik LNG-2 ile Moskova en azından geçici bir rahatlama istiyor.
Trump yönetimini cezbetmek için Putin, bölgede “büyük bir pazarlık” vaadi sunabilir — etki alanlarını gayri resmi bir anlayışla paylaşmak. İki büyük güç, Arktik’teki emperyal içgüdülerini tatmin ederken diğer aktörleri ve uluslararası hukuku kenara itebilir. Böyle bir senaryo Avrupa’yı iki baskın kutup arasında sıkışmış ve etkili bir yanıt veremez halde bırakır.
Amerika’nın Ukrayna konusunda Rusya ile bir anlaşma umutlarından vazgeçmesi durumunda bile, bu daha karanlık ihtimal hâlâ yaşayabilir. Trump’ı meşgul tutmak ve böylece Kremlin’e baskı yapma konusundaki istekliliğini sınırlamak için Putin’in hayal gücünü cezbedebilecek yeni, cesur bir fikre ihtiyacı olacak. Arktik bu iş için mükemmel bir araç olabilir. ■