BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Londra’dan iyi öğleden sonralar. Bu hafta Britanya’da:
- Orta büyüklükte bir güç yapay zekâda nasıl rekabet edebilir?
- Bir siber saldırı Marks and Spencer’ın toparlanışını durduramayacak
- Eylül ayı quizimiz yayında
The Economist’in görkemli art-deco merkez binasına ev sahipliği yapan John Adam Street (Londra’da Strand’in hemen yanında), aynı zamanda sokakta yaşayan bazı kişilere de ev sahipliği yapıyor. Bu hafta buradan geçerken alışılmadık derecede fazla sayıda çadır gördüm, toplamda yaklaşık 25. Bu sessiz sokaktaki evsizlerin çoğu, kendilerine iltica hakkı tanınmış göçmenlerdi. İçişleri Bakanlığı’na bağlı konaklama yerlerinden çıkarılmış ve sokaklara yönlendirilmişlerdi. 1 Eylül’de hükümet, başarılı iltica başvurusunda bulunanların devlet destekli barınma yerlerinden ayrılması gereken süreyi 56 günden 28 güne düşürdü.
Evsizlikle mücadele eden yardım kuruluşlarını “dehşete düşüren” bu önlem, Westminster’daki haftalık koşuşturmanın içinde kaybolacak gibi görünüyor. Manşetlere çıkan ise bu hafta hükümetin başarılı iltica başvuru sahiplerine aile birleşimi vizesi vermeyi derhal durduracağını açıklamasıydı. Bu yolla Britanya’ya gelenlerin sayısı iki yıl önce 4.500 iken, haziran sonunda biten yılda 20.800’e yükseldi. Geçen yıl verilen aile vizelerinin üçte ikisi, beş başarısız devletten gelen kişilere verildi: Afganistan, Eritre, İran, Sudan ve Suriye. Bu kişilerin yarısı çocuktu.
İçişleri Bakanı Yvette Cooper, yalnızca iki yıl sonra mültecilere aile üyelerini getirme hakkı tanıyan daha katı Danimarka ve İsviçre sistemlerini örnek gösterdi. Hükümet ayrıca Almanya’yı da takip ediyor; Almanya temmuz ayında, “ikincil koruma” statüsü verilen göçmenlere (mülteci statüsünden düşük ama zarar görme riski nedeniyle ülkede kalma hakkı sağlayan bir statü) iki yıl süreyle aile birleşimi vizelerini askıya aldı. Britanya hükümeti de yakında, “aile hayatı” hakkını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. Maddesini yorumlama şeklini değiştireceğini açıkladı. Kampanyacılar, aile birleşimini engellemenin ebeveynleri çocuklarını da yanlarına alarak tehlikeli Manş Denizi yolculuğuna çıkmaya teşvik edeceğinden endişe ediyor.
Dünkü açıklama, İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı bir dizi göçmenlik politikası değişikliğinin son halkası. Bunlar arasında insan kaçakçılarının çevrim içi ilanlarını suç kapsamına almak; sınır güvenliği için ek 100 milyon sterlin ayırmak; Fransa ile küçük teknelerle gelen göçmenleri geri göndermeye yönelik pilot bir plan; yabancı suçlular için derhal sınır dışı etme; ve dosya yığılmasını azaltmayı hedefleyen yeni bir iltica-temyiz mahkemesi sistemi bulunuyor. Cooper, bunun “daha köklü bir reformun temellerini attığını” söylüyor.
Bu sırada, seçmenler arasında göçmenlik meselesinin önemi artmaya devam ediyor. Ipsos’un uzun süredir yürüttüğü “konu endeksi” (her ay Britanyalı yetişkinlerden oluşan temsilî bir örnekleme en acil gördükleri politika alanlarını sorar), son aylarda katılımcıların neredeyse yarısının “göçmenliği” ana meselelerinden biri olarak seçtiğini ortaya koyuyor. Bu, 2016’daki Brexit oylamasından bu yana görülen en yüksek oran . On yıl önce “göçmenlik” Avrupa Birliği içinde serbest dolaşımın bir kısaltmasıyken, bugün küçük teknelerle gelen göçmenler ve iltica başvuru sahiplerinin nerede barındırılacağı sorusunu ifade ediyor.
İçişleri Bakanlığı’nın barınma yerlerinde kalan 106.000 iltica başvuru sahibinin yaklaşık 32.000’i otellerde kalıyor ve bu yılda yaklaşık 2,5 milyar sterline mal oluyor. On gün önce Londra’nın hemen dışındaki Epping’de bulunan Bell Hotel’in sahiplerine karşı, İçişleri Bakanlığı adına 138 erkek iltica başvuru sahibini barındırmasını önlemek için Yüksek Mahkeme tarafından geçici bir tedbir kararı verilmişti. Hükümet avukatlarının argümanlarını dinleyen Temyiz Mahkemesi ise bu tedbiri 29 Ağustos’ta kaldırdı. Şimdi davanın esasları—imar kanununun yorumuna dayanan—Ekim ayında başka bir mahkeme tarafından değerlendirilecek.
Bu, önümüzdeki yıl siyasete damga vuracak göçmenlik kavgasının son dönemeçlerinden biri. Başbakan Sir Keir Starmer, göreve gelirken insan kaçakçılığı çetelerini “paramparça etme” sözü vermişti. Huzursuz seçmenlerin gözünde bu söz tutulmadı: Son 12 ayda küçük teknelerle gelen göçmen sayısı %47 arttı. Bu arada hükümet iltica otellerinin kullanımına son verme sözü verdi, ama bu 2029’a kadar olmayacak. Dün konuşan Sir Keir, bunu “daha erkene çekmek istediğini” söyledi. Aciliyet açık. Ipsos’un yakın zamanda yaptığı bir ankete göre, katılımcıların %43’ü hükümetin göçmenlik politikasında önceki yönetimden daha kötü iş çıkardığını düşünüyor.
Geçen hafta Britanyalıların göçmenlik konusundaki tutumlarıyla ilgili görüşlerinizi istemiştik. Greater London’dan okurumuz Harry, “Göçmenliğin kontrolden çıktığını düşünmeyen birine henüz rastlamadım,” diyor. Stephen, Britanya’nın “göçmen karşıtı” olmadığını ama “yasal davet olmadan” gelenlere karşı sert bir yanıt verilmesi gerektiğini söylüyor. Paul ise Nigel Farage’ın göçmenliği “klasik bir dikkat dağıtma aracı” olarak kullandığını düşünüyor. Buckinghamshire’dan Annet ise Britanyalıların eşitsizlik ve Rusya tehdidi gibi sorunlara odaklanmasının daha iyi olacağını düşünüyor. Şunu da ekliyor: “İlginç olan şu ki, göçmenliği görünür şekilde yaşamayan pek çok kişi bile İngiltere’nin gözlerinin önünde değişmesine karşı tuhaf bir tiksinti duyuyor.”