BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Fransız ve Alman hükümetleri 29 Ağustos’ta Akdeniz liman kenti Toulon’da bir araya geldiğinde toplantı büyük bir sembolizm taşıyacak. Bu, iki ülkenin karşılıklı bağlarına verdiği önemin göstergesi olan 25. ortak bakanlar kurulu toplantısı olacak. Toulon, Avrupa Birliği’nin tek nükleer silahlı gücü için stratejik öneme sahip bir deniz üssü. Avrupa güvenliği açısından kritik bir dönemde bu buluşma, hâlâ AB’nin vazgeçilmez ikili ilişkisini yeniden teyit ediyor.
Ancak toplantının üzerinde büyük bir belirsizlik gölgesi olacak. 25 Ağustos’ta Fransa Başbakanı François Bayrou, borç azaltma planları için 8 Eylül’de güven oylaması yapılacağını duyurdu. Hükümeti düşebilir. Emmanuel Macron dış politikadan sorumlu olmaya devam edecek. Ancak iç istikrarsızlık, Macron ile Almanya Şansölyesi Friedrich Merz arasındaki bağın güçlendirilmesi ihtiyacını daha da zor ve aynı zamanda daha acil hale getiriyor.
Neyse ki, Mayıs ayına kadar şansölye olan Olaf Scholz döneminde sekteye uğrayan ilişkinin yeniden canlanması için olumlu işaretler var. Scholz’un Amerika’yı Avrupa’nın önüne koyan öncelikleri ve iki lider arasındaki kötü kişisel ilişki, Fransız-Alman “motorunun” yakıtını tüketmişti. Buna karşılık, Şubat ayındaki seçimde Scholz’u koltuğundan eden Hristiyan Demokrat (CDU) lider Merz, Macron’a erken yatırım yaptı. Almanya’nın borç kurallarını gevşetip savunma harcamalarında büyük artışa gitmesi gibi cesur, bazen şaşırtıcı politika tercihleri, Fransız ortağını etkiledi. İki lider, Washington ve Kiev gibi küresel kriz bölgelerine birlikte seyahat ederek ve ortak makaleler yayımlayarak bağlarını öne çıkardı.
Geçen ay Merz, selefinin eksikliğini çektiği törensel ayrıntılara dikkatini gösterdi ve Berlin dışında bir villada Macron’u ağırlarken menüye dana filetosu ve mantar koydu. 28 Ağustos’ta Macron da karşılık verecek ve Merz’i Akdeniz kıyısındaki yazlık konutu Brégançon’daki Ortaçağ kalesinde ağırlayacak. İngilizce konuşan, ikisi de eski finansçı olan liderlerin kimyası şimdilik olağanüstü iyi görünüyor. Macron özel sohbetlerinde onu “doğrudan, sade, dürüst, uyumlu” diye tanımlıyor. Merz ise “derin kişisel bağlarını” övüyor.
Gündemde Ukrayna, Gazze ve İran gibi jeopolitik krizlerin yanı sıra iki ana başlık var: Avrupa’nın rekabet gücünü artırmak ve savunma ile güvenlik işbirliğini güçlendirmek. Yapay zekâ ve kuantum bilişim gibi alanlarda ortak “fener projeleri” açıklanacak. Yenilenen Fransız-Alman savunma ve güvenlik konseyi toplantısı da yapılacak.
Merz, Şubat ayında Avrupa’nın Amerika’ya bağımlılığını azaltması gerektiğini söylediğinde Fransız gözlemcileri sevindirmişti; bu, Macron’un uzun süredir dile getirdiği “stratejik özerklik” hedefini benimsediği izlenimini verdi. Konu aralarında sessizce tartışılmaya başlanan meselelerden biri de Fransa’nın nükleer caydırıcılığının tüm Avrupa’ya genişletilmesi. Alman yetkililer, caydırıcılıkla ilgili ayrıntıların konuşulmasının bile uzun süredir eksik olan stratejik kültürü inşa etmeye yardımcı olduğunu kabul ediyor.
Ama Almanya’nın Amerika’nın güvenlik garantilerinden ve hazır askerî ekipmanından kurtulmaya hazır olup olmadığı belirsiz. Alman Dış İlişkiler Konseyi’nden Jacob Ross, “Fransız tarafında büyük bir hayal kırıklığı potansiyeli var,” diyor. Ukrayna konusunda, güvenlik garantilerine dair tartışmalar sürerken, Almanya’nın doğrudan ateşkesin denetlenmesine büyük katkı yapması beklenmiyor. Ancak Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği “gönüllüler koalisyonu” içinde yer alma çabasını, Ukrayna’ya sağlayacağı mali ve lojistik destek haklı çıkarabilir.
İki lider, ittifaklarını genişletmeleri gerektiğinin de farkında. Fransa ve Almanya, İran’ın nükleer programıyla başa çıkma konusunda zaten İngiltere ile iyi çalışıyor. Şimdi “Weimar üçgenini” Polonya ile canlandırmak istiyorlar; bu hafta Polonya Başbakanı Donald Tusk ile birlikte Moldova’yı ziyaret ederek Batı yanlısı hükümetine destek verdiler. Jacques Delors Enstitüsü’nden Sébastien Maillard, “Bugünkü jeopolitik meydan okumalar, Rus tehdidi ve Trump yönetimi düşünüldüğünde, sadece Fransız-Alman ilişkisi artık yetersiz,” diyor.
AB içinde, ikili özellikle hizmet sektöründe ticaretin önündeki hâlâ kayda değer engelleri ve bürokrasiyi azaltmanın öneminde hemfikir görünüyor. Bu konuda ilerleme son yıllarda çok yavaş oldu. Çin’in ticaret ve güvenlik bağlamında yarattığı zorluklarda da yavaş yavaş ortak bir çizgiye yaklaşıyorlar.
Yine de anlaşmazlık noktaları var. Macron’un AB’nin Latin Amerika bloğu Mercosur ile ticaret anlaşmasını onaylamak istememesi Berlin’de öfke yarattı. Fransa, Avrupalı çiftçileri korumak için anlaşmada değişiklik yapılmasında ısrar ediyor. Almanlara göre ise, Amerikan tarifelerinin darbesi altındaki Avrupa, ortak bulabileceği her yerde aramalı. Brüksel’deki yetkililer, Macron’a anlaşmaya yeşil ışık yakması için gerekli manevra alanını sağlayacak bir çözüm bulunacağına inanıyor.
Daha da karmaşık bir sürtüşme noktası, sorunlu geçmişe sahip iki büyük askerî proje: yeni nesil ana muharebe tankı olan Ana Kara Muharebe Sistemi ve özellikle de savaş uçağı, insansız hava araçları ve “savaş bulutu” iletişim sistemini birleştiren Karmaşık Hava Muharebe Sistemi (FCAS). Almanlar, Fransız şirketlerinin liderliği tek başına almak istediğini düşünerek bunu bir güç kapma girişimi olarak görüyor. Geçen hafta savunma bakanlığı, Fransız sanayisinin tek liderlik talebi yüzünden projenin tehlikede olduğu uyarısında bulundu. İki ülkenin savunma bakanları yıl sonuna kadar farklılıkları gidermeye söz verdi. Ancak siyasi iradenin sanayi güven eksikliğini nasıl aşacağı belirsiz. Fransız yetkililer “B planı yok” diyor. Fakat Berlin’de FCAS’a dair kuşkular yaygın.
1963’te Konrad Adenauer ve Charles de Gaulle, savaş sonrası bağları üzerine entegre bir Avrupa inşa etme sözü verdikleri Elysee Antlaşması’nı imzaladığından bu yana, ilişkinin gücü, liderlerin farklılıklarını aşabilme yeteneğine bağlı oldu. Bugün iki lider sadece bağın işlemesini istemekle kalmıyor, aynı zamanda birbirlerinin iç kısıtlarını da anlıyor. Örneğin Merz, Fransa’nın istikrarsız kamu borç yüküne dair endişelerini dile getirmesi pek olası değil. Macron da Almanya’dan ortak AB savunma borç programını desteklemesini isteme çağrılarını azalttı.
Ancak iyi niyet kadar siyasi sermaye de gerekiyor ve hiçbir liderde bundan pek yok. Henüz dört ay olmadan, Merz’in Sosyal Demokratlarla koalisyonu sallantıda; mali disiplinin dışına çıkması kendi partisinde tepki çekti; aşırı sağcı AfD ise ensesinde. Macron’un ise işi daha da zor; görev süresi 2027’ye kadar sürüyor ama hükümeti düşerse Fransa bir yıl içinde üçüncü başbakanını kaybedecek.
Böylesi sıkıntılar, Macron ve Merz’in yenilenen ortaklıklarından bir şeyler çıkarmalarına yardımcı olmayacak, ama çabayı daha da hayati kılıyor. CDU milletvekili Roland Theis, “Ortak stratejik çıkarımız, ulusal farklılıklarımızdan daha ağır basıyor,” diyor. Avrupa şu an endişeli ve kırılgan bir yer; güçlü bir Fransız-Alman bağına her zamankinden fazla ihtiyacı var. İki liderin hata yapma lüksü yok.