– Özgür Özel ve 11 milletvekili hakkında hazırlanan fezlekeler Meclis’e gönderildi.
– Karma Komisyon süreciyle dokunulmazlık tartışması yeniden gündeme taşındı.
– Siyasi denge, hukuk devleti ve seçim öncesi strateji aynı dosyada kesişiyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde siyaset açısından yeni bir kırılma dönemi başladı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İzmir Milletvekili Tuncay Özkan dahil olmak üzere 12 milletvekilinin dokunulmazlık dosyaları Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Tezkereler, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon’a havale edildi.
Bu süreç sadece yargısal bir prosedür değil, aynı zamanda siyasi alanın yeniden şekillendiği bir dönem anlamına geliyor. Dokunulmazlık tartışmaları Türkiye’de her dönemde “hukukun üstünlüğü mü, siyasetin araçsallaşması mı?” sorusunu beraberinde getiriyor. Bu kez soru, doğrudan muhalefetin merkezine yönelmiş durumda.
Siyaset–Yargı Gerilimi
Sürecin siyasi etkisi, hukukî sonucundan bile büyük. Komisyon kararı sonrasında dosyalar Genel Kurul’a inecek ve oylama Meclis aritmetiğini doğrudan test edecek. İktidar kanadı, “yargı kendi yolunda” vurgusunu yaparken; muhalefet, dokunulmazlık dosyalarının “seçim öncesi baskı aracı” haline geldiği görüşünde.
Özgür Özel’in “Bir ben kaldım, beni de atsın hapse” çıkışı, hem meydan okuma hem de mağduriyet stratejisinin işareti olarak görülüyor. CHP içinde, hukuki değil politik reflekslerle yürütülen bir sürecin başladığı görüşü hakim.
Seçim Eşiğinde Güç Hamlesi
Dokunulmazlıklar konusu, iktidar açısından iki yönlü sonuç doğurabilir:
- Kaldırılması halinde muhalefet üzerindeki yargı baskısı artar; bu, seçim öncesi alan daraltma stratejisiyle örtüşür.
- Kaldırılmaması halinde ise siyasal manevra alanı daralır ve “hukukî cesaret” tartışmaları gündeme gelir.
Muhalefet ise bu tabloyu “yasama dokunulmazlığının değil, siyasal muhalefetin kaldırılması” olarak yorumluyor. Böylece tartışma, bireysel fezlekelerden çıkıp kurumsal demokrasi testi boyutuna taşınıyor.
Yapısal Çatlak: Güvence mi, Gözetim mi?
Dokunulmazlık sistemi Türkiye’de millet iradesinin güvence altına alınması için var; ancak uygulamada siyasi gözetim mekanizmasına dönüşme riski taşıyor. Meclis’te bekleyen dosya sayısının yüzleri aşması, bu dengesizliği açık biçimde gösteriyor.
Anayasal koruma ile siyasal sorumluluk arasındaki çizgi giderek bulanıklaşıyor. Bu nedenle mevcut süreç sadece 12 vekilin değil, meclis kurumunun inandırıcılığının da testi olacak.
Bu dosyalar, Türkiye siyasetinde “güç, hukuk ve meşruiyet” üçgeninin yeniden tartışılacağı bir dönemin fitilini ateşledi.
Karma Komisyon’un tavrı, seçim atmosferinde iktidarın nasıl bir strateji izleyeceğinin de sinyali olacak.
Sonuçta mesele, bireysel dokunulmazlık değil; yasama organının bağımsızlığının sınırları üzerine şekillenecek bir demokrasi sınavı.






