BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Aynı anda hem aşağılanmayı, hem haklı çıkmayı hem de tarihi bir sınavı yaşamak pek olağan değildir. Ama Hindistan bugün tam da bu durumla karşı karşıya. Başkan Donald Trump, Mayıs ayında yaşanan Hindistan–Pakistan çatışmasının ardından Pakistan’a kucak açarak 25 yıllık diplomatik dengeleri tersyüz etti; şimdi de Çin’den bile yüksek gümrük tarifelerini Hindistan’a yöneltti. Bu hamle, dünyanın en kalabalık ülkesi ve beşinci büyük ekonomisi için sarsıcı sonuçlar barındırıyor.
Başbakan Narendra Modi kısa süre önce ülkesini daha güçlü, daha kendi kendine yeterli bir yapıya kavuşturma vizyonunu ortaya koydu. Şimdi ise, dört yıldır süren Himalaya sınır gerginliğinin gölgesinde Çin lideri Xi Jinping ile görüşmeye hazırlanıyor. Amerika’nın Hindistan’ı dışlaması, tarihsel ölçekte bakıldığında, sadece diplomatik bir kayıp değil aynı zamanda stratejik bir hata olarak görülüyor. Hindistan içinse bu, süper güç adaylığının gerçek bir sınavı.
Trump’ın Hindistan’a yönelik hamleleri çifte aşağılanma niteliği taşıyor. İlki, Rusya’dan petrol alımını gerekçe göstererek Hint mallarına halihazırdaki %25 verginin üzerine bir %25 daha eklemesi. Hindistan petrolü Batı’nın belirlediği fiyat tavanı üzerinden alıp rafine ederek Avrupa’ya satarken, Çin dâhil pek çok ülke benzer işlemler yaparken, bu yaptırım Hindistan’ın özellikle cezalandırıldığını düşündürüyor. İkinci aşağılama ise Pakistan ile kurulan yakınlık. Mayıs ayında yaşanan terör saldırısının ardından iki ülke dört gün boyunca gökyüzünde 100’den fazla savaş uçağıyla karşı karşıya gelmiş, nükleer bir tırmanma ihtimali gündeme gelmişti. Buna rağmen Trump, Pakistan’da kripto ve madencilik anlaşmaları arıyor, Beyaz Saray’da sertlik yanlısı ordu şefi Asim Munir ile yemek yiyor ve kendisi Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriliyor. Amerika, Keşmir konusunda arabuluculuk teklif ederek kendi uzun süredir uyguladığı politikayı çiğniyor, bu da Hindistan için büyük bir tabu anlamına geliyor.
Bütün bunlar, Hindistan’ın Amerika’ya duyduğu güveni derinden sarsıyor. 2004’ten bu yana her ABD başkanı Hindistan’ı Çin’in Asya’daki yükselişine karşı yükselen bir demokratik güç olarak tanımlıyordu. Ekonomisi 4 trilyon dolar, borsası 5 trilyon dolar seviyesindeki Hindistan, istikrarsızlık ve borçla boğuşan Pakistan’dan katbekat güçlüydü. Washington’un bugünkü adımı, kendi stratejik çıkarlarını da baltalayan bir hata olarak yorumlanıyor.
Öte yandan yaşananlar Hindistan’da bir tür haklı çıkmışlık duygusu da yaratıyor. Bağımsızlıktan bu yana ittifaklardan uzak durmaya özen gösteren ülke, “bağlantısızlık” ya da “çoklu bağlantı” adı altında hep kendi manevra alanını korudu. Silah tedarikinde Rusya’ya, teknoloji ve pazar için Batı’ya, sanayi girdilerinde Çin’e yaslandı. 2020’de Himalaya sınır çatışmaları sonrası Çin’le ilişkiler kopma noktasına geldiğinde Washington, Hindistan’ın kendisine daha sıkı bağlanacağını ummuştu. Ortak tatbikatlar ve 2024’teki savunma anlaşmaları bu algıyı güçlendirmişti. Ancak son aylardaki gelişmeler, Amerika’ya bağımlı olmanın tehlikeli olduğunu savunan kesimleri haklı çıkardı. Modi’nin Çin ziyareti de Hindistan’ın seçenekleri olduğunu göstermek için kritik bir hamle.
Modi’nin 11 yıllık iktidarında modernleşme, altyapı yatırımları ve merkeziyetçilik ön planda oldu. Sanayileşme yeterince yeni iş yaratmadı, eğitim sistemi hâlâ zayıf, Hindu milliyetçiliğine kayış ise zaman zaman ekonominin önüne geçti. Ama öte yandan yollar, havaalanları, dijital ödeme sistemleri, derinleşen sermaye piyasaları ve güçlü bir bankacılık yapısı sayesinde Hindistan daha dirençli bir ekonomik modele sahip. Büyüme yüzde 6’nın üzerinde sürüyor; IMF, 2028’de ülkenin dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olacağını öngörüyor.
Trump’ın saldırıları, Hindistan’da eski içe kapanma eğilimlerini ve Batı karşıtlığını yeniden canlandırabilir. Modi’nin bağımsızlık günü konuşmasında “daha çok öz yeterlilik” vurgusu yapması bu ruh halinin yansıması. Ancak fazla içe kapanmak, özellikle Amerika pazarına bağlı teknoloji hizmet sektörünü tehlikeye atabilir. Hindistan’ın yazılım ve teknoloji devleri gelirlerinin yarısından fazlasını Amerikan müşterilerden sağlıyor. Aynı zamanda sanayileşmesini hızlandırmak için Çin’den makine ve ara malı ithalatına mecbur.
Hindistan’ın en doğru yolu, zararı sınırlamak için dengeli adımlar atmak. Tarifeleri azaltabilir, daha az Rus petrolü ve daha çok Amerikan doğalgazı alabilir. Diaspora bağları hâlâ güçlü, teknoloji işbirliği hayati. Modi’nin Çin’le ticaretini artırması kaçınılmaz ama aynı zamanda Britanya ve BAE ile yapılan son anlaşmalara yenilerini eklemesi gerekiyor. İçeride ise tarım, enerji, işgücü piyasası ve adalet sisteminde radikal reformlara gidilmesi şart. Modi’nin mal ve hizmet vergisini sadeleştirme sözü vermesi önemli ama yeterli değil. Hindistan’ın hem küresel hem de iç baskılar karşısında daha hızlı ve derin adımlar atması gerekiyor.
Sonuçta Amerika’nın Hindistan’a karşı açtığı bu cephe, Çin’i güçlendiren tarihi bir hata gibi görünüyor. Hindistan içinse bu, kendi ayakları üzerinde durup gerçekten bir süper güç olup olamayacağını gösterecek en kritik sınav.