• Uluslararası Finans Enstitüsü’ne (IIF) göre küresel borç ikinci çeyrek sonunda 337,7 trilyon dolara ulaşarak rekor kırdı; yılın ilk yarısında artış 21 trilyon doları aştı.
• Borç/GSYH oranı küresel ölçekte %324’ün üzerinde kalırken, gelişmekte olan piyasalarda %242,4 ile tarihi zirve görüldü; özellikle Çin, Kanada, Suudi Arabistan ve Polonya’da hızlı yükseliş dikkat çekti.
• IIF, kısa vadeli borçlanmadaki artışın merkez bankalarının bağımsızlığını tehdit edebileceği ve piyasalarda “tahvil bekçilerinin” satış baskısını artırabileceği uyarısında bulundu.
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) üç aylık Küresel Borç Monitörü raporu, dünya ekonomisinin üzerinde giderek ağırlaşan borç yükünü gözler önüne serdi. Buna göre küresel borç, ikinci çeyrek sonunda 337,7 trilyon dolara çıkarak yeni bir zirveye ulaştı. Yılın ilk yarısında kaydedilen artış 21 trilyon doları aşarken, bu büyümenin COVID-19 döneminde yaşanan borç genişlemesine benzer bir ölçeğe ulaştığına dikkat çekildi.

Rapor, borçlanmadaki yükselişin temel sebepleri arasında ABD dolarındaki değer kaybı (%9,75), küresel finansal koşulların gevşemesi ve büyük merkez bankalarının daha esnek politikaları olduğunu belirtiyor. ABD, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya borç artışında öne çıkan ülkeler oldu. Ancak bu artışın bir kısmı doların zayıflamasından kaynaklandı.
Borç/GSYH Oranında Farklılaşma
Borçların milli gelire oranı küresel ölçekte %324’ün biraz üzerinde kalsa da, gelişmekte olan piyasalar için oran %242,4 ile yeni rekor kırdı. En hızlı yükselişler Kanada, Çin, Suudi Arabistan ve Polonya’da yaşanırken; İrlanda, Japonya ve Norveç’te düşüş görüldü. Özellikle gelişmekte olan ekonomilerde borç hacmi ikinci çeyrekte 3,4 trilyon dolar artarak 109 trilyon doları geçti.
Bu tablo, 2025’in geri kalanında gelişmekte olan piyasaların 3,2 trilyon dolarlık tahvil ve kredi itfası ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor. IIF, Japonya, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde mali sıkıntıların yoğunlaşabileceğini ve yatırımcıların tahvil satışlarını artırabileceğini uyardı.
Kısa Vadeli Borç Riski
Raporda dikkat çekilen en kritik unsurlardan biri, kısa vadeli borçlanmadaki artış oldu. ABD’de kısa vadeli borçlar toplam devlet borcunun yaklaşık %20’sini oluştururken, Hazine tahvil ihraçlarının %80’i bu kategoride yer alıyor. IIF, bu yapının merkez bankaları üzerinde faizleri düşük tutma baskısını artırabileceğini, para politikasının bağımsızlığını tehdit edebileceğini vurguladı.
Sonuç olarak, küresel borçluluk tarihi seviyelere ulaşırken, finansal istikrar tartışmalarında gelişen piyasaların yükümlülükleri, kısa vadeli borç riskleri ve merkez bankalarının hareket alanı önümüzdeki dönemin en kritik başlıkları arasında yer almaya devam edecek.