BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Diplomasi seçici bir hafıza gerektirir. 15 Eylül’de Arap ve Müslüman ülkelerin liderleri, İsrail’in Katar’ın başkentine yönelik son saldırısını kınamak için Doha’da toplandı. Katılanlardan biri de İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’dı. “İsrail istediği yere saldırıyor ve istediğini yapıyor,” dedi. Üç ay önce İran’ın Katar’a balistik füze yağdırdığı ise görmezden gelindi: egemenlik ihlalleri başkası yapınca kötü oluyor.
Bu ikiyüzlülüklere rağmen, zirve Katar’a destek açısından netti. Herkes, İsrail’in Hamas liderlerini öldürmeye yönelik başarısız girişimiyle emirliği bombalamasının yanlış olduğu konusunda hemfikirdi. Ama sonrasında ne yapılacağı konusunda daha az netlik vardı. Örneğin İran, bir “İslam NATO’su” kurulmasını istedi—pek çok Arap rejiminin İran’ı tehdit olarak gördüğü düşünülürse, ölü doğmuş bir fikir.
Katar’ın tek başına yapabileceği pek bir şey yok. Açık olanla başlayalım: Askeri bir yanıt olmayacak. Katar, İsrail’e meydan okuyamayacak kadar küçük; amacı çatışmadan kaçınmak, tırmandırmak değil. İsrail ile diplomatik veya ekonomik bağları da olmadığından bunları kesme tehdidinde bulunamaz. Zaten BM Güvenlik Konseyi’nde saldırıyı kınayan oybirliğiyle bir karar çıkardı. İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na şikâyet edebilir. Ama bu tür adımlar, sembolik olmaktan öteye gitmez.
Ciddi bir tepki, diğer Körfez ve Arap ülkeleriyle koordineli olmalı; ki onlar genelde pek az konuda anlaşır. Örneğin, Katarlı yetkililer, Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) İsrail ile ilişkilerini azaltmaya çağırdı. Emirlikler bazı adımlar attı; İsrail’in Dubai’de kasım ayında yapılacak havacılık fuarına katılımını yasakladı, İsrail’in maslahatgüzarını çağırıp nota verdi. Ama daha ileri gitmekte isteksizler (yine de Binyamin Netanyahu, Batı Şeria’nın bazı bölümlerini ilhak etme tehdidini hayata geçirirse bu değişebilir).
Körfez’de diplomatlar, devletlerin İsrail uçaklarına hava sahalarını kapatması gibi başka önlemlerden söz ettiler. Hiçbiri Doha zirvesinin sonuç bildirisinde yer almadı. Bu kopukluk, bazı İsrail yanlısı analistlerin, saldırıyı kınamaların büyük ölçüde göstermelik olduğu iddiasına yol açtı. Onlara göre, Arap ülkeleri İsrail’i kamuoyunda kınasa da özelde Katar’ın İslamcı gruplara verdiği destekten rahatsızlar ve onun adına harekete geçmezler.
Bu görüş yanıltıcı. Katar’a sıkça eleştirel yaklaşan bir Körfez diplomatı, “Hepimiz için bir uyarı oldu,” diyor. Bir diğeri, “Ortak güvenliğimizi bitişik görüyoruz ve İsrail bunu zedeledi,” diye ekliyor. Sönük tepki gerçeği yansıtıyor: Körfez ülkelerinin Netanyahu hükümeti üzerinde fazla etkisi yok. İsrail’e baskı yapamıyorlarsa, onun en yakın müttefikine baskı yapmaya yönelecekler.
On yıllardır, Amerika ile altı Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkesi—Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve BAE—arasındaki ilişki bir pazarlığa dayanıyordu. Amerika Körfez ülkelerini koruyacak, karşılığında onlar güvenilir petrol ve gaz arzını garanti edecek ve hidrokarbon zenginliklerinin bir kısmını Amerika’nın yararına kullanacaklardı.
Bu pazarlık, 2019’da Suudi Arabistan’a ve 2022’de BAE’ye düzenlenen, İran destekli saldırılara Amerika’nın güçlü bir tepki vermemesiyle bozulmaya başlamıştı. Körfez ülkeleri şimdi daha güçlü bir yanıt istiyor: sadece İsrail’in yeniden saldırmasına izin verilmeyeceği garantisi değil, aynı zamanda daha resmi bir güvenlik taahhüdü.
Eğer Amerika geri durursa, Körfez ülkelerinin koruyucuları üzerinde kullanabilecekleri kozları var—ama bunları uygulamakta zorlanabilirler. 2020-24 arasında Katar, dünyanın en büyük üçüncü silah ithalatçısı oldu; sadece savaşta olan Ukrayna ve nüfusu çok daha büyük Hindistan’ın gerisinde. Suudi Arabistan dördüncü sırada; Bahreyn, Kuveyt ve BAE de ilk 25’te. Hepsinin en büyük tedarikçisi Amerika. Körfez ülkeleri başka yerlere yönelebilir, bu da Amerika’nın bölgedeki etkisini azaltır ve silah sanayisine zarar verir.
Ama bu da kolay değil. Amerika’nın rakiplerinden silah almak Washington’da iki partinin de öfkesini tetikler. Ayrıca pratik bir sorun var: Rusya ve Çin’den alınan sistemler, NATO yapımı teçhizatla uyumlu değil. Körfez ülkeleri, Amerika’dan daha az, onun müttefiklerinden daha çok satın alabilir; örneğin Türk SİHA’ları bölgede zaten popüler. Ayrıca, Suudi Arabistan ve Emirliklerin halihazırda hedeflediği gibi, yerli silah üretimine daha fazla yatırım yapabilirler. Ama bu adımların uygulanması zaman alır.
Bir diğer koz ise ekonomi. Mayıs ayında Trump, Suudi Arabistan, Katar ve BAE’yi kapsayan dört günlük bir tur yaptı. Eve dönerken 2 trilyon dolarlık ticaret ve yatırım anlaşmalarıyla övündü (rakam büyük ihtimalle abartılıydı). Körfez ülkeleri, bazı planlı yatırımları iptal etmekle tehdit edebilir. Ancak bu da kaprisli bir başkanı kızdırma ve kendi petrol dışı ekonomilerini büyütme çabalarını tehlikeye atma riskini barındırır. Suudi Arabistan ve BAE, Amerikan yapay zekâ şirketlerine sadece Trump’ı memnun etmek için yatırım yapmıyor; aynı zamanda kendi teknoloji sektörlerini geliştirmek istiyorlar.
İki yıllık bölgesel savaşın ardından Körfez ülkeleri Gazze’deki yıkımdan öfkeli, İsrail’in yeni Suriye hükümetine karşı bitmeyen düşmanlığından şaşkın ve İran’la yeni bir çatışma ihtimalinden endişeli. Trump’tan bir seçim yapmasını istiyorlar. Bir tarafta, zengin ve Amerika yanlısı monarşilerden oluşan köklü bir ittifak; diğer tarafta ise, kendi ülkesini felakete sürüklediğine birçok İsraillinin bile inandığı, popüler olmayan bir başbakan Netanyahu ile sınırsız dostluk.
Abu Dabi, Doha veya Riyad’dan bakıldığında, bu çok da zor bir seçim değil. Sorun şu ki, Trump şimdilik öyle davranmıyor.