BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Doğal afet yaşandığında devreye giren borçlanma araçları olan felaket tahvilleri (catastrophe bonds), zararı paylaştırmayı amaçlıyor. Deprem, sel veya kasırga gibi belirli afet risklerinin yoğunlaştığı bazı bölgeler, çoğu yatırımcı için uzaktaki bir ülkenin manşetlerinden ibaretken, bu riskleri finansal olarak paylaşmak hem yatırımcıya hem ülkelere fayda sağlayabiliyor. Bu durum, 28 Ekim’de Karayipler’i vuran ve Jamaika tarihinin en yıkıcı fırtınası olan Melissa Kasırgası’nda da geçerli görünüyor. 2024’te ihraç edilen bir tahvil sayesinde Jamaika, yardım çabalarını desteklemek için 150 milyon dolarlık bir ödeme alacak.
Küresel ısınmayla bağlantılı artan doğal afetler ve Amerika dahil birçok zengin ülkenin yardım harcamalarını kısmaya başlaması, kırılgan ülkeleri sigorta piyasasının ötesinde alternatif arayışına itti. Küresel tahvil piyasaları çok daha derin ve bu nedenle “cat bond” olarak bilinen felaket tahvilleri giderek daha popüler bir varlık sınıfına dönüştü. Reasürans devi Swiss Re’ye göre, 2025’in ilk yarısında bu tahvillerde rekor düzeyde, 17 milyar dolarlık ihraç gerçekleştirildi.
Yatırımcı ilgisinin nedeni getirilerin cazibesi. Swiss Re’nin felaket tahvili endeksinin getirisi bu yıl şimdiye kadar %10’u aşarken, Bloomberg’in ABD hazine tahvilleri endeksi yalnızca %7 getiri sağladı. Cat bond’lar, afet ödemesi yapma riskine karşı yatırımcıya daha yüksek getiri sunuyor. Üstelik bu performans, Los Angeles’ta yaşanan ve 200 milyar doların üzerinde zarara yol açan tarihin en pahalı orman yangınlarından birine rağmen elde edildi.
Jamaika gibi küçük ve yoksul ülkeler için doğal afetler yıkıcı olabiliyor. IMF’nin araştırmaları, kasırga riski yüksek ülkelerin daha yavaş büyüdüğünü ve daha fazla borçlandığını gösteriyor. Tekrarlayan fırtınalar, yeniden inşa maliyetleri, turizm gelirlerinin kaybı ve borç servisinin yükü nedeniyle kamu borcunu artırıyor. Zira kreditörler, afet riski taşıyan ülkelere borç vermenin daha riskli olduğunu biliyor.
Bu etkiyi azaltmanın yolu, önceden hazırlık yapmaktan geçiyor — bütçe tamponları oluşturmak veya Jamaika’nın yaptığı gibi kredi kolaylıkları, sigorta ve felaket tahvillerinden oluşan çok katmanlı bir finansal koruma sistemi kurmak. Ülke bu konuda başarılı bir örnek sergiliyor: 2013’te GSYH’nin %140’ını aşan kamu borcunu, 2024 itibarıyla %62’ye düşürdü. Bu, IMF destekli reform programı sayesinde gerçekleşti. Cat bond’lar, belirli eşiklerin aşılması durumunda ödeme yapıyor. Jamaika için bu, “merkezi atmosfer basıncının” ada üzerinde tanımlanan 19 hücreden en az birinde belirli bir seviyenin altına düşmesi anlamına geliyordu. Fırtına hâlâ ülkenin üzerinden geçerken bile, bu eşiklerin tetiklenip tetiklenmediği uzaktan izlenebiliyordu.
Bu ödeme, 2024’e göre bir değişimi temsil ediyor. O yıl, daha kötü koşullara sahip önceki bir felaket tahvili, Beryl Kasırgası benzer bir eşiği geçmesine rağmen ödeme yapmamıştı. Bu durum, Karayip maliye bakanları ve çevre aktivistlerinden “koşulların adalet adına yeniden düzenlenmesi gerektiği” yönünde eleştiriler aldı. Ancak yatırımcılar, geriye dönük şart değişikliklerinin yalnızca gelecekte maliyeti artıracağını savundu. Bu kez en azından Jamaikalılar, fırtınanın rotası değilse bile tahvilin koşullarının doğru yönde ilerlediğini bilerek teselli bulabiliyor.







