BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
14 Mayıs 1948’de, Bağımsızlık Bildirgesi’nde İsrail, “din, ırk ya da cinsiyet gözetmeksizin” evrensel insan haklarını benimsedi. Aynı ay dünya hükümetlerine sunulan Cenevre Sözleşeleri’nde de bu bireysel insan onuru anlayışı yer alıyordu. Bugün ise, hem İsrail’in kuruluş vizyonu hem de savaş hukuku ilkeleri Gazze’de ağır bir saldırı altında. Bombalanmış ve çorak bir manzaraya dönüşen Gazze’de, bu iki temel değer kritik bir eşiğe gelmiş durumda.
1948’in yüksek idealleri, en başından bu yana dünyada uygulanmakta zorlandı. İsrail, şiddetle doğdu ve o günden bu yana evrensel hakları savunmakla, tartışmalı bir toprakta bir halkın evi olma iddiası arasında sıkıştı. Soğuk Savaş, insani hukuku çoğu zaman “rahatsız edici” bulan iki sistemin karşı karşıya gelişiyle geçti. Ancak Sovyetler’in çöküşünden sonraki dönem, hukuka aykırı hareket eden liderlerin sorumlu tutulabileceği umudunu da beraberinde getirmişti.
Gazze, bu vizyonun nasıl başarısız olduğunu gösteriyor. Savaş hukukuna aykırı eylemler işleniyor ve bu hukuku uygulamakla görevli sistem işlemiyor. Ancak bu başarısızlık, İsrail’in Gazze’deki eylemleri — savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar dahil — nedeniyle hesap vermesi gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Aksine, bir liberal demokrasi olarak temelleri, İsrail’in hesap vermesini şart koşar.
Adil Savaş Kabusa Döndü
7 Ekim 2023’te İsrailli sivillere yönelik gerçekleştirilen vahşi terör saldırısının ardından başlayan meşru müdafaa savaşı, bugün kutsal kitaplarda betimlenecek boyutta yıkım ve ölüme dönüşmüş durumda.
Gazze’nin büyük kısmı harabeye döndü, milyonlarca sivil yerinden edildi, on binlerce insan öldü.
Yine de Başbakan Binyamin Netanyahu, bu savaşı durduramıyor. Bu hafta, tüm Gazze’yi işgal etmek istediği ortaya çıktı.
Ancak Hamas artık bir askeri tehdit değil. Bu durumda savaşın ne bir stratejisi kaldı ne de ahlaki meşruiyeti.
Açlık Bir Silaha Dönüştürüldü
Daha da kötüsü, İsrail hükümeti, bir işgal gücü olarak sorumluluklarını ihlal ederek, Gazze’deki sivillere yönelik gıda dağıtımını Hamas’a karşı bir silaha çevirdi.
Bunun açlığa ve hayatta kalmak için yardım kuyruğuna giren insanların ölümüne yol açacağı uyarılarına rağmen, uygulamaya devam etti.
Sivilleri belirli alanlara toplayıp ardından evlerini sistematik olarak yıkarak, İsrail etnik temizlik uyguluyor.
Gazze Tekil Bir Trajedi Değil
Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Myanmar, Sudan, Ukrayna ve daha birçok çatışma bölgesinde de siviller katlediliyor ve yerinden ediliyor.
Gazze savaşının başlangıcını unutmamak gerek: 22 ay önce Hamas, insan kaçırma ve insanlığa karşı suçlarla dolu bir saldırıyla süreci başlattı.
Barış aramak yerine, Hamas kendi halkının çektiği acılardan siyasi kazanç sağlamayı tercih etti.
Yakın zamanda, Britanya, Kanada ve Fransa’nın Filistin devletini tanıma vaadini, Hamas “7 Ekim’in meyvesi” olarak tanımladı.
Ancak Bu, İsrail’in Sorumluluğunu Ortadan Kaldırmaz
İsrail bir demokrasidir. Teröristler, savaş ağaları ya da diktatörlerle aynı seviyede davranamaz.
Uluslararası insancıl hukuk (Cenevre Sözleşeleri) çiğnenirken, onu uygulamaya çalışan sistem de çökmekte.
Cenevre hükümleri, devletler arası savaşlar için oluşturuldu. Günümüz çatışmalarının çoğunda bir taraf milis, dolayısıyla sivillerle savaşçılar arasındaki ayrım bulanık.
Gazze’de sivil/asker ölüm oranının yüksek olması, doğrudan savaş suçu kanıtı sayılmaz.
İsrail, çatışma kurallarını gevşetti, Gazze yoğun nüfuslu bir alan ve Hamas, kasıtlı olarak sivillerin arasında saklanıyor.
Bu koşullarda sivil ölümleri kaçınılmaz hale geliyor — Amerika da bunu Musul ve Felluce’de deneyimlemişti.
Uluslararası Adalet Sistemi Çatırdıyor
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail kendi iç hukuk sistemini işletmeden önce Netanyahu ve dönemin savunma bakanı için tutuklama kararı çıkardı.
Ancak bu mahkemeler, artık “hukuk savaşı” (lawfare) olarak adlandırılan siyasi araçlara dönüşmüş durumda.
Güney Afrika, 7 Ekim’den sadece 12 hafta sonra İsrail’i soykırımla suçladı. Bu, Batı’daki İsrail’e karşı boykot çağrılarının meşrulaştırılması için kullanılıyor.
Ancak bu mahkemeler, değerleri paylaşmayan bir dünyada kendilerine özgü bir erdem anlayışını zorla dayatmaya çalışıyor.
Amerika ve Çin dahil büyük güçler, bu mahkemeleri tanımıyor.
Uluslararası hukuk çok yavaş işler; nihai kararı vermesi yıllar sürebilir ve yaptırım gücü zayıftır.
Umutsuzluk Değil, Sınav Zamanı
Bu karamsar tabloya rağmen umut hâlâ var. Ve bu umut, 1948’e dayanıyor.
Savaş hukuku, yalnızca Nazi militarizmini cezalandırmak için değil, bazı savaşan tarafların kendi kendini sınırlaması tarihine dayanır.
Bu bağlamda soru şudur: İsrail, hâlâ demokratik ve evrenselci bir devlet olarak bu geleneğe bağlı mı?
İsrail’in İç Hesaplaşması: Daha Geç Değil
İsrail geçmişte savaşları soruşturabildi ve bazı siyasi ve askerî liderleri sorumlu tuttu.
Ancak bu hesaplaşmalar genellikle yavaş işler ve alt rütbelerde sınırlı kalır — örneğin 2024’te World Central Kitchen çalışanlarının öldürüldüğü saldırı gibi.
Üst düzey sorumluluk hâlâ eksik.
Yüksek Mahkeme ve Başsavcı, Netanyahu’yla iç politik güç mücadelesine saplanmış durumda ve Gazze konusunda hükümeti eleştirmekten geri duruyorlar.
Şimdi Ne Yapmalı?
Kısa vadeli test: İsrail, kıtlığın eşiğindeki Gazze’ye ilaç ve gıda akışını hızla sağlamalı.
Orta vadeli test: Savaş sonrası, muhtemelen yeni bir başbakan yönetiminde, bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma komisyonu kurulmalı.
Amerika’nın Rolü ve Trump Faktörü
Bu sürecin hayata geçmesi için özellikle ABD’nin etkisi belirleyici.
Donald Trump, son dönemde uluslararası hukuku en az önemseyen Amerikan başkanı olabilir.
Ancak Gazze’de barış sağlanması, onun için Ortadoğu’da istikrar ve İsrail–Suudi Arabistan ilişkilerinin yeniden kurulması açısından fırsat olabilir.
ABD geçmişte İsrail’in savaşlarını durdurmak için defalarca müdahale etti.
Bu hafta yaklaşık 600 eski İsrailli güvenlik yetkilisi, Trump’a tekrar harekete geçmesi için çağrı yaptı.
İsrail’in Kendi Geleceği İçin Hukuka İhtiyacı Var
Bazı İsrailliler bugün her şeyi yapabileceklerini ve sonrasında Batı ile ilişkileri onarabileceklerini düşünüyor olabilir.
Ama Avrupa’da algı karanlık, Amerika’da ise hem Demokratlar hem de MAGA seçmenleri arasında değişiyor.
Eğer İsrail, Batı Şeria’yı ilhak eden ve Filistin halkını ezen bir etno-milliyetçi devlete dönüşürse, şiddet sona ermeyecektir.
Son Söz: Hukuku Çiğneyenler Yalnızca Kurbanlarını Değil, Kendilerini de Yaralar
Tarihinin en kanlı saldırısını yaşamış bir ülke olarak İsrail’in, kendi liderlerini yargılamaya gönülsüz olması anlaşılır görünebilir.
Ancak Cenevre Sözleşeleri’nin temel mesajı şudur:
Savaş hukukunu utanmadan ve geri adım atmadan çiğneyen ülkeler, yalnızca kurbanlarını değil, kendi toplumlarını da mahveder.
İsrail’in adaletin tesisiyle varoluşsal bir çıkarı vardır.
Eğer bunun yerine Gazze’de açlık ve etnik temizlik uygulayanları yüceltirse, toplum ve siyaset demagojiye ve otoriterliğe savrulur.
Ve 1948’de ideallerle kurulan genç, umut dolu devlet, kendi gölgesinde kaybolur.