BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Hedefte İran’ın nükleer programı ve askeri liderliği var
13 Haziran sabahı saat 03:00’ten hemen önce çalan sirenler ve cep telefonlarına düşen uyarılar, İsraillilere ülkelerinin İran’la savaşta olduğunu haber verdi. İran şehirlerinde ise halkı uykusundan dev patlamalar uyandırdı. Yirmi yılı aşkın süredir İsrailli liderler, İran’ın nükleer silah edinmesini gerekirse güç kullanarak engellemekten bahsediyordu. Şimdi bu söylem gerçeğe dönüştü: İsrail, Amerika’nın doğrudan desteği olmadan, İran’a karşı günler sürebilecek kapsamlı bir hava harekâtı başlattı. Bu adım, bölgede büyük bir istikrarsızlığa yol açarken, petrol fiyatları ilk saatlerde %13 fırladı. İran’ın nasıl karşılık vereceği, rejimin yeni bir savaşa ne kadar dayanabileceği ve Amerika’nın nihayetinde çatışmaya sürüklenip sürüklenmeyeceği konularında büyük belirsizlikler oluştu.
İsrail, “Yükselen Aslan Operasyonu” adı verilen saldırılarda en az altı hava saldırısı dalgası düzenledi; önümüzdeki saat ve günlerde yenileri bekleniyor. İlk saldırı, İran saatiyle 03:30 civarında komuta merkezlerini, balistik füze üslerini ve hava savunma sistemlerini hedef aldı. İsrail, İran’ın nükleer tesislerini de vurduğunu iddia ediyor; Natanz yakınlarındaki uranyum zenginleştirme tesisinden yükselen dumanlara ait görüntüler sosyal medyada yer aldı. Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), tesisin hedef alınan noktalar arasında olduğunu doğruladı ve İranlı yetkililerle radyasyon seviyeleri hakkında temas kurduğunu açıkladı.
Saldırılar sadece askeri altyapıya değil, aynı zamanda İran’ın askeri lider kadrosuna da yöneltildi. Tahran’daki bazı konutlara yapılan saldırılarda, İran ordusu, hava kuvvetleri ve Devrim Muhafızları’nın (IRGC) genelkurmay başkanlarının yanı sıra, dış operasyonlardan sorumlu Kudüs Gücü komutanı hedef alındı. İran devlet medyasına göre, IRGC’nin lideri ve ülkenin en yüksek rütbeli askeri yetkilisi Hüseyin Selami öldürüldü. Daha önce İran Atom Enerjisi Kurumu’nu yöneten nükleer bilimci Feridun Abbasi de saldırılarda hayatını kaybetti. Dini lider Ali Hamaney’in ulusal güvenlik danışmanı ve nükleer programı denetleyen Ali Şemhani’nin yaralandığı öne sürüldü. Bu da operasyonun İran’ın siyasi liderliğine de uzandığını gösteriyor. Ancak İsrailli yetkililer, operasyonun amacının rejim değişikliği olmadığını vurguluyor.
İsrail, harekâtın gerekçesi olarak İran’ın nükleer eşikleri aştığını savunuyor. İsrailli bir yetkili, İran’ın nükleer silah parçalarını üretme sürecini hızlandırdığını ve birkaç gün içinde 15 nükleer cihaz üretmeye yetecek miktarda fisil madde biriktirdiğini iddia etti. 12 Haziran’da IAEA Yönetim Kurulu, İran’ı nükleer yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle kınadı. Ancak bu karar, büyük ölçüde geçmişteki ihlallerle ilgiliydi.
İsrail istihbaratı, İran’ın Amerika ile yürütülen müzakereleri, silahlanma sürecinin kritik aşamalarını tamamlamak için bir oyalama taktiği olarak kullandığını düşünüyor. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, İran’ın nükleer programının “geri dönüşü olmayan bir noktaya ulaştığını” söyledi. Başbakan Binyamin Netanyahu ise önceden kaydedilmiş bir konuşmasında, “nükleer bir soykırım” riskine dikkat çekti.
Oysa Mart ayında, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, Amerikan istihbaratının İran’ın şu anda nükleer silah üretmediği ve Hamaney’in 2003’te askıya aldığı programı yeniden başlatmadığı yönünde görüş bildirdiğini açıklamıştı.
Bu görüş ayrılığı, Amerika’nın saldırıya doğrudan katılmamasını açıklayabilir. İsrail, Trump yönetimini bilgilendirdiğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İsrail’in “tek taraflı bir adım attığını” ve ABD’nin saldırıya “dâhil olmadığını” belirtti. İran’a “Amerikan personeli ve çıkarlarını hedef almaması” uyarısında bulundu. İsrailli kaynaklara göre Amerikan kuvvetleri doğrudan saldırıya katılmadı ama “belirsiz bir destek” sağladı.
Başkan Donald Trump, 12 Haziran’daki bir açıklamasında, “Bir anlaşma tercih ederim, eğer bir anlaşma varsa İsrail’in girmesini istemem çünkü bu süreci baltalar” demişti. Trump’ın İran özel temsilcisi Steve Witkoff’un 15 Haziran’da İran ile yeni bir görüşme gerçekleştirmesi bekleniyordu. Ancak saldırı sonrası Trump, Fox News’e yaptığı açıklamada müzakerelerin hâlâ devam edebileceğini söyledi.
Körfez ülkelerinden ilk etapta tepki gelmedi. Bu ülkeler uzun süredir Trump’ı İsrail’i dizginlemeye ve İran’la yeni bir anlaşma yapmaya ikna etmeye çalışıyordu. Şimdi İran’ın zarar görmesinden memnun olabilirler, ancak misilleme riskinden endişeliler. Bahreyn’de büyük bir Amerikan donanma üssü, Katar’da ise Amerikan hava üssü bulunuyor. Suudi Arabistan saldırıları “vahşice” olarak niteleyip kınadı.
İsrail’in saldırılarının süreceği tahmin ediliyor. Hava kuvvetleri yaklaşık 300 savaş uçağı ve uzun menzilli insansız hava araçlarına sahip. Ancak İsrail’in sınırlı sayıda yakıt ikmal uçağı olduğundan, bin kilometreden uzak hedeflere aynı anda çok sayıda uçak gönderemiyor. Her dalga birkaç düzine uçaktan oluşuyor.
İlk saldırı dalgasının, hava savunma sistemleri ve komuta merkezlerini hedef almak üzere F-35 savaş uçakları ve havadan atılan balistik füzelerle yapıldığı sanılıyor. Devamındaki dalgalarda ise F-15 ve F-16’lar daha yakın mesafelerden saldırı düzenledi. Sahada faaliyet gösteren İsrail ajanlarının sabotaj eylemleri gerçekleştirdiği de bildiriliyor. Ekim ayında İsrail, Rus yapımı S-300’ler dâhil olmak üzere İran’ın hava savunma sistemlerinin önemli bir kısmını tahrip etmişti. Bu saldırılar, İran’ın İsrail’e gönderdiği balistik füzelere bir misillemeydi ama aynı zamanda geniş kapsamlı bir harekâtın önünü açmayı amaçlıyordu.
İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine ne kadar zarar verebildiği belirsizliğini koruyor. Bu tesisler yerin derinliklerine inşa edilmiş durumda. Uzmanlar, ABD’nin elindeki en büyük bunker delici bombaların bile aynı noktaya defalarca atılması gerektiğini belirtiyor. İsrail’in, bu tesislerin girişlerini, tünellerini ve havalandırma bacalarını hedef alarak devre dışı bırakmaya çalıştığı düşünülüyor.
Ancak saldırının kapsamı göz önüne alındığında, İran’ın karşılık vermesi neredeyse kesin. Dini lider Ali Hamaney, “sert bir yanıt” sözü verdi. İsrailli yetkililere göre ilk misilleme saatler içinde gelebilir.
Geçen yıl İran, İsrail’e iki kez büyük füze saldırısı düzenlemiş, her iki saldırı da Amerika ve diğer ülkelerin desteğiyle püskürtülmüştü. Bu kez İran’ın, daha hızlı önlem alınamayacak balistik füzelere ağırlık vereceği tahmin ediliyor. Ekim ayındaki ikinci saldırıda en az 20 İran füzesi hedefe ulaşmıştı; bunun nedeni, savunma sistemlerinde yaşanan önleyici füze kıtlığıydı. Her iki taraf da yeni bir çatışmaya hazırlık olarak füze stoklarını artırıyor.
İran’ın İsrail’e vereceği zararın büyüklüğü, İsrail’in balistik füze altyapısına verdiği ilk zarar kadar, İran’ın elinde kalan füze sayısına da bağlı. Öte yandan, Amerika’nın bölgede, özellikle Yemen’deki Husi hedeflerine yönelik bombardıman sonrası bıraktığı çok sayıda askeri platformu bulunuyor. Bu kaynaklar muhtemel misillemelere karşı İsrail’i korumada kullanılabilir. Bu da İran’a yeni saldırıların kapısını aralayacaktır. Bu tür saldırılar, Yemen’de son dönemde olduğu gibi siyasi, ekonomik ve altyapısal hedefleri içerebilir. İran daha önce Lübnan’daki Hizbullah’a güvenirdi; fakat bu grubun füze envanteri ve lider kadrosu geçtiğimiz yıl büyük ölçüde imha edildi.
İran, daha da ileri gidip Amerikan büyükelçiliklerini veya bölgedeki üslerini hedef alabilir. Bu tür hedefler İran’a daha yakın olduğu için daha kolay vurulabilir. Ya da Hürmüz Boğazı’ndaki deniz taşımacılığını ve Körfez ülkelerini hedef alarak küresel ekonomiyi sarsmayı deneyebilir. Zaten petrol fiyatlarındaki artışın sebebi de bu riskler. Ancak bu senaryolar, Amerika’yı doğrudan savaşa çekeceğinden, İran’ın gömülü nükleer tesislerine karşı daha yıkıcı saldırıları da beraberinde getirebilir. Ayrıca İran’ın İsrail’e yoğun füze saldırısı yapma kapasitesini de azaltır.
İsrail’in bu saldırısı uzun süredir planlanıyordu. Şimdi sorulması gereken, hangi tarafın daha iyi hazırlandığı ve Trump yönetiminin, yıllardır kaçınmaya çalıştığı bu savaşın içine sürüklenip sürüklenmeyeceğidir. Belki de İran’ın nükleer programına darbe vurmak, büyük bir tehdidi kalıcı olarak ortadan kaldıracaktır. Ama belki de çatışmayı tırmandırıp rejimin nükleer bomba edinme kararlılığını daha da pekiştirecektir.