BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Her iki taraf da onlarca yıldır bu hava ve füze savaşına hazırlanıyordu.
Tel Aviv ve Tahran’da arama kurtarma ekipleri enkaz yığınları arasında hayatta kalanları arıyor. İsrail ile İran’ın onlarca yıldır hazırlığını yaptığı hava ve füze savaşı başladı—hem sarsıcı hem ürkütücü. İsrailli yetkililer, İran’ın nükleer ve füze kapasitesini zayıflatmak için en az iki haftaya ihtiyaç duyduklarını söylüyor. Bu da önümüzdeki günleri iki ülke için saf dayanıklılık sınavına dönüştürüyor. Ancak o zaman bile, İran’ın yeraltına gömülü nükleer tesislerini tamamen devre dışı bırakmak için İsrail’in Amerika’nın yardımına ihtiyacı olabilir. İsrail için şu an her şey “ivme” ile ilgili: savaşta üstünlük algısını sürdürebilirse, Başkan Donald Trump’ı sürece çekebilir. Ancak nükleer tesislere verilen hasar azalır ve sivil kayıplar artarsa, Trump İsrail’in hedefleri tamamlanmadan ateşkes için bastırabilir. Bu da İran’a, nükleer programını hızla yeniden inşa etmek için büyük bir fırsat verebilir.
İsrail, 13 Haziran’ın ilk saatlerinden bu yana yüzlerce hava saldırısı düzenledi. İran ise balistik füzeler ve İHA’larla karşılık verdi. Ancak çok azı İsrail’in savunma sistemlerini aşabildi. İsrail’in resmi hedefi, İran’ın nükleer programını ve balistik füzelerini “varoluşsal bir tehdit” olmaktan çıkarmak. Bu kapsamda İranlı generallerin evleri, füze rampaları ve karargâhlar hedef alındı. Hava üstünlüğü sağlamak da öncelikler arasında. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, “Tahran yolu açıldı,” dedi.
Ancak İran’ın nükleer altyapısına şimdiye kadar verilen hasar sınırlı. Savaşın üçüncü gününde yalnızca Natanz ve İsfahan’daki iki ana tesis vuruldu; birkaç küçük hedef daha var. İsrailli analistlere göre IDF, nükleer programın en fazla üçte birini vurabildi—bu da süreci yıllarca değil, yalnızca aylarca geriye sarıyor. Fordow’daki büyük yeraltı zenginleştirme tesisi henüz hedef alınmadı. Yalnızca üst yüzeyine saldırılar düzenlendi. İsrailli yetkililer, bu tesisin de hedef alınacağını söylüyor. Ancak İsrail, bu tür yeraltı yapıları yok edebilecek güce sahip “sığınak delici” bombalardan yoksun olabilir.
10 ila 20 gün sürecek yeni bir bombardıman evresi, her iki toplumun da dayanıklılığını sınayacak. İsrail ve İran’ın ortak yönleri çok: bilim ve öğrenim geleneği, çoğunluğu Arap olan ve çoğu zaman düşmanca davranan bir coğrafyada varlık sürdürmek. 1979’daki İran İslam Devrimi’ne kadar müttefiktler. Daha az bilinen ise, her iki ülkenin askeri stratejilerinin Irak’la yaşanan füze savaşlarına dayandığı. 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı’nda Irak, Sovyet yapımı Scud füzeleriyle Tahran ve diğer şehirleri vurmuş, Ayetullah Humeyni 1988’de “zehirli kadehi içerek” ateşkesi kabul etmişti. 1991 Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin de İsrail’e Scud füzeleri fırlatmıştı.
İran’ın geniş füze cephaneliği bu geçmişin sonucu. Libya ve Kuzey Kore desteğiyle kurulan yerli sanayi yılda binlerce füze üretebiliyor. 2000’lerde nükleer tesisler yerin altına gömülerek inşa edildi. İsrail ise kendi füze savunma sistemlerini geliştirdi ve Amerika’dan aldığı savaş uçaklarını uzun menzilli saldırılar yapabilecek şekilde modifiye etti. Yeni konutlara bombaya dayanıklı bir oda yapılması zorunlu hâle getirildi.
Şimdi bu cephanelikler karşılıklı olarak sahaya sürülüyor. İsrail’in savaşta kalıcılığı, büyük ölçüde yurdu savunma kabiliyetine bağlı. Savaşın ilk 48 saatinde İran, İsrail’e yaklaşık 300 füze ve 150 İHA gönderdi. Büyük kısmı İsrail ve bölgede konuşlu Amerikan kuvvetleri tarafından engellendi. İsrail’in askeri karargâhı ve Hayfa’daki bir rafineri hasar gördü; 14’ten fazla sivil hayatını kaybetti. Fiziksel yıkım beklenenden azdı, ancak maliyeti devasa: Ekim 2023’ten bu yana süren savaşların İsrail’e maliyeti 85 milyar doları buldu. İran’la başlayan yeni safhanın etkisi bu hesaba dâhil değil. Hükümete danışmanlık yapan bir ekonomist, yalnızca savaş uçaklarının yakıtı ve mühimmat masrafının günlük 300 milyon dolar olduğunu söylüyor: “Bu hükümet, İran’a karşı savaş için ne gerekiyorsa harcamaya hazır. Rezervler tükense, kuşaklar boyu borçlansak da.”
İsrail’in füzeleri engelleme kapasitesi tükenmeden önce, İran’ın füze rampalarını yok etmesi hayati önem taşıyor.
Savaş başladığında İran’ın elinde İsrail’e ulaşabilecek 2.000 füze vardı. Bir kısmı fırlatıldı ya da İsrail tarafından imha edildi, ancak yer altına depolanan yeterli sayıda füze kaldığı varsayılıyor. Her gece İsrail’e saldırılar sürebilir. İran hâlâ sivil kayıplara ya da stratejik bir hedefe büyük zarar verecek bir saldırı düzenleyebilir. Ancak İran içinde yıpranma oranı daha yüksek: füze ve nükleer altyapısı parça parça yok ediliyor. İran stratejik dezavantajla savaşa girdi. Vekil gücü Hizbullah, geçen eylül ayında İsrail saldırılarında ağır darbe aldı. Ülkede ciddi ekonomik kriz var; bu da yöneticileri iç huzursuzluklara karşı kırılgan kılıyor. İsrail’in sivil akaryakıt tesislerini vurması, ekonomiyi çöküş noktasına getirebilecek başka bir hamleydi.
İsrail yönetimi, bu baskının İran liderliğini Trump’la bir anlaşmayı değerlendirmeye zorlayabileceğini düşünüyor. Böyle bir anlaşma, İran’ın kalan nükleer ve füze kapasitesinin tamamen sökülmesini hedefleyecektir. İsrail, İran’da Ali Hamaney’i ve rejimin merkezini tehdit edecek iç karışıklıklar çıkabileceği ihtimalini de dile getiriyor. Her ne kadar “rejim değişikliği hedefimiz değil” dese de, Başbakan Binyamin Netanyahu 13 Haziran’da İran halkına seslenerek “yaklaşık 50 yıldır sizi ezen rejime karşı ayağa kalkın” çağrısı yaptı.
Ancak bu beklentiler gerçekçi olmayabilir. İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nden Raz Zimmt, “Rejimin hayatta kalması Hamaney için en yüksek öncelik,” diyor. “Ama aynı zamanda uranyum zenginleştirme de dâhil olmak üzere nükleer kapasite, o hayatta kalışın teminatı. İkisi arasında seçim yapmak iki zehirli kadehten birini içmeye benzer.”
Ne rejim çöküşü ne de tam bir teslimiyet gerçekleşmezse, İsrail’in savaşı ancak nükleer programı yıllarca geriye sardırabilirse anlamlı hale geliyor. Eski askeri istihbarat şefi Amos Yadlin şöyle diyor:
“İran İsrail’i yenemez, ama İsrail de İran’ın nükleer programını tamamen yok edecek kapasiteye sahip değil.”
Savaşa sahip olduğu sığınak delici bombalarla katılabilecek tek ülke olan Amerika’nın sürece girip girmeyeceği ise belirsiz. Trump, 15 Haziran’da şöyle dedi:
“Bu savaşta yer almıyoruz. Dahil olabiliriz, ama şu an değiliz.”
Savaş, İsrail’in beklentisinden iyi gidiyor olabilir. Amerika’nın askeri desteğini alabilir. Ama almazsa, başlattığı savaşı bitirebilmek için başka bir çıkış yolu bulması gerekecek. Amos Yadlin’in dediği gibi:
“Askeri harekâtın yanı sıra diplomatik bir çıkış stratejisine de ihtiyacımız var—ve Netanyahu bu konuda hiç maharetli değil.”
Kaynak: The Economist