BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Şirket sahiplerine dünyanın neresinde olursa olsun iş gücü hakkında soru sorduğunuzda, benzer bir şikayet duyarsınız: İşe alım yapmanın zor olduğu. Amerika’da işsizlik düşükken firmaların üçte biri uygun niteliklere sahip çalışan bulmakta zorlandıklarını söylüyor. İşsizliğin yüksek olduğu İtalya’da bile şirketlerin dörtte biri benzer bir sıkıntıyı dile getiriyor. Ancak iş gücü açığı kavramı gerçekte ne kadar doğru?
İş gücü açığı terimi genellikle yanıltıcıdır.
Ekonomide iş gücü talebi arzın üzerinde olduğunda maaşlar yükselir. Örneğin, pandemi sonrası harcamaların artmasıyla şirketler çalışan bulmak için rekabete girince ücretler arttı. G10 ülkelerinde ortalama maaşlar 2019’dan bu yana %20 yükseldi. Ancak ekonomideki iş gücü açığı enflasyonu körüklediğinden, yalnızca ücret artışı ile bu sorun çözülemiyor. Merkez bankaları, iş gücü talebini dengelemek için faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalıyor.
Mikro düzeyde ise “iş gücü açığı” gerçekte ücret ve dağılım meselesidir.
Örneğin bir çiftlik sahibi, “sebze toplayacak işçi bulamıyorum” diyorsa, aslında şunu kastediyor: “Bu işi yapmak için ödemek istediğim ücretle kimse çalışmak istemiyor.” Yani iş gücü açığı ifadesi, bir piyasa gerçeğini değil, belirli bir ücret seviyesinde daha fazla çalışanın olması gerektiği yönünde bir beklentiyi yansıtıyor.
İstatistiklere bakıldığında iş gücü açığı iddiası çoğu zaman çürütülüyor.
Örneğin, inşaat sektörü sık sık iş gücü açığı olan bir alan olarak gösteriliyor. Amerika’daki inşaat sektörünün temsilcileri, “acil olarak yeni çalışanlara ihtiyaç olduğunu” söylüyor. Ancak son 10 yılda inşaat sektöründeki işgücünün payı %4,5’ten %5,2’ye yükseldi. Ayrıca, eğer gerçekten büyük bir iş gücü açığı olsaydı, bu sektördeki maaş artışları da diğer sektörlerden fazla olurdu. Oysa veriler, inşaat sektöründe maaşların ortalamadan daha yavaş arttığını gösteriyor. Yani iş gücü açığı sanıldığı kadar büyük bir problem değil; insanlar sadece inşaat hizmetleri için daha fazla para ödemek istemiyor.
Bazı durumlarda gerçek iş gücü sıkıntıları olabilir, ancak bunlar genellikle piyasa dışı müdahalelerden kaynaklanır.
Örneğin, İngiltere’de doktor açığı var çünkü hükümet, tıp fakültelerindeki kontenjanları sınırlıyor. Amerika’da bazı mesleklerde sertifikasyon ve lisans gereklilikleri çalışanların esnek bir şekilde iş değiştirmesini zorlaştırıyor. Sürücü eğitmenlerinin bile sıkı lisans kurallarına tabi olması, yeni eğitmenlerin piyasaya girmesini önleyerek arzı kısıtlıyor.
Politikacıların “iş gücü açığı” saplantısından vazgeçmesi gerekiyor.
Bazı ülkeler iş gücü açığını yönetmek için sektör bazlı listeler oluşturuyor. Almanya, belirli mesleklerde çalışan göçmenlere öncelik tanıyor. Amerika’da Joe Biden, belirli sektörlerdeki iş gücü sıkıntısını çıraklık programlarıyla çözmeye çalıştı. Ancak ekonomistler, devlet müdahalesi yerine şirketlerin çalışan vizeleri için teklif verebilmesini sağlayan piyasa bazlı çözümler öneriyor.
Gelecekte birisi “iş gücü açığı”ndan bahsettiğinde dikkatli olun. Bu terimi kullanmak genellikle kötü bir ekonomi anlayışını veya devlet desteği arayışını gösterir. Tıpkı futbol yıldızı Erling Haaland gibi: Onun kadar yetenekli bir oyuncu bulmak zor, ancak bu “iş gücü açığı” olduğu anlamına gelmiyor. Bu sadece, piyasadaki değerli insanların yüksek maaş talep edebilmesinin doğal bir sonucu. 🔥